Nedir bu 31 Mart?

Geçtiğimiz günlerde ülkemiz heyecanlı bir demokrasi şöleni geçirdi. Pekii, nedir bu 31 Mart gelin beraber inceleyelim.

Seçimlerde ülkelerin vatandaşları “sadece mühre basarak” aslında onlarca cümleye bedel bir fikir belirtmektedir. Basılan o mühürlerin üzerine bazen günlerce konuşulur. Vatandaş sandıkta kimi zaman ders verir kimi zaman sadece uyarır kimi zaman güvenini ve desteğini gösterir aslında. Kısacası seçimler sandıkta vatandaşların kendi iradelerini gösterdiği, vekillerin kenarda izlemediği, asillerin fikirlerini özgürce belirttiği demokrasi şölenleridir. Neredeyse yüz yıl süren savaşlar, kavgalar görmüş uzun soluklu bir mücadeledir bu toprakların demokrasi mücadelesi; nihayet 1948 yılında oldu derken bu sefer de darbelerle sınanmış, yenilmemiş; aksine kök salmış demokrasi, kimi zaman şaibelerle anılmışsa da on sekiz yaşını doldurup ilk defa sandığa gidecek gencin heyecanı daima galip gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde ülkemiz heyecanlı bir demokrasi şöleni geçirdi, nedir bu 31 Mart hep birlikte inceleyelim.

TECRÜBE

Ülkemiz “Partili Cumhurbaşkanı” sistemiyle ilk defa bir yerel seçime girdi. Aslında bu seçim vatandaşlarla birlikte bürokrasinin de medyanın da tecrübe edeceği bir yenilik oldu. Bu sistemle ilgili çeşitli karışıklıklar vardı. Örneğin valiler cumhurbaşkanlarının illerdeki temsilcileridir, il başkanları ise siyasi parti genel başkanlarının illerdeki temsilcileridir; yeni sistemle birlikte cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı olabiliyor, bu halde bu iki görev aynı iradenin temsili oluyor. O zaman şöyle bir soruyla karşılaşıyoruz cumhurbaşkanının ildeki temsilcisi olan valiler, cumhurbaşkanının propagandasını yaptığı belediye başkan adayının propagandasını yapacak mı? Ya da medya unsurlarınca siyasi partilere, adaylarının ve partilerinin propagandalarını yapması için tanınan sürelere bir siyasi partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanının konuşma ve reklam süreleri dahil edilecek mi? Bunlar gibi bir çok soru işaretleri mevcuttu. Bu soruların cevapları için birkaç şölen daha tecrübe etmemiz gerekecek sanırım.

BUNUN BİR MALİYETİ OLACAK

Ülkemiz daha sonra da değineceğimiz üzere bir ekonomik bunalım içerisinde, bunu anlamak öyle zor da değil hepimiz sadece mutfaklarımıza bakarak anlayabiliriz. Şölen diyorsak öyle küçük değil, ülke genelinde yaklaşık 57 milyon seçmen için kurulacak 194 bin 390 sandık gibi devasa büyük bir şölen. Her sandıkta mühürler, pusulalar, zarflar, torbalar... Her sandıkta en az 4 görevli (Başkan 124 tl, üye 115 tl), okullardaki görevliler, YSK görevlileri vs. bu liste uzar gider. E tabii bunun bir maliyeti olacak. Seçimin maliyetinin yazması kolay ama kazanması zor 650 milyon tl olduğu düşünülüyor ve buna başkan adaylarının seçimi kazanmak için kendi ceplerinden harcadıkları paralar dahil değil! Göze çarpan bir detay daha var. Bu seçimde 57 Milyon seçmene 72 Milyon oy pusulası basıldı. Anlıyorum şölenimiz sıkıntısız geçsin istiyoruz da zaten pahalı bir şey yapıyoruz, 15 milyon fazla pusulaya ne gerek vardı sevgili YSK?

50 Milyon tl bulunamadığı için ülkemiz savunmasında çok önemli bir yere sahip tank palet fabrikası Katarlılara satılacak olunca insan diyemeden geçemiyor ne gerek vardı 5 yılda 5 seçime?


SERBEST KÜRSÜ

Çağımız bilgi, reklam, haberleşme ve iletişim çağı. Haliyle Avrupa’da yaşanan küçücük bir olaydan dahi dakikalar sonra rahatlıkla haberimiz olabiliyor. Bu unsurların kullanılmasıyla ticarette başarı sağlanınca bu hemen siyasete de sirayet etti. Hayır, giydirmeli parti araçlarından son ses çalan parti müziklerinden bahsetmiyorum. Akılda kalıcı reklamlardan, dile dolanan şarkılardan, neredeyse her odada bulunan televizyonlarımızdan izlediklerimizden bahsediyorum. Bu konuyu kısa geçeceğim, televizyonlarımızda hangi partinin hangi adayını ne kadar süreyle tanıma şansımız oldu? Televizyon kanalları gerçekten partilere eşit süreler tanıdılar mı? Devlet televizyonu TRT hangi siyasi partiye ne kadar süre verdi? Siyaset bir “güç” meselesi olarak görülünce konu anlaşılabiliyor ancak siyaset demokratik bir şekilde memleket meselesi olmalı ve demokrasi ancak hoşgörüyle mümkündür.

Artık her odada bulunan televizyonlarımızdan daha yakın bir kapımız var dünyaya, o da her an yanı başımızda bulunan telefonlarımız ve sosyal medya. Herkesin fikrini özgürce beyan edebildiği serbest bir kürsü olan sosyal medya, seçimlerde artık televizyonlardan daha etkili diyebiliriz. Vatandaşlar da, siyasi partiler de bu mecralarda tamamen eşit ve kimin söylediği daha güzelse daha fazla beğeni topluyor. Bu durumda sosyal medya, devlet televizyonu TRT’den ve diğer televizyon kanallarından daha adil bir mecra diyebilir miyiz?


GEL VATANDAŞ GEL

Oy demokrasinin gereği ve vatandaşlık görevidir. Seçime katılan seçmen sayısı arttıkça seçimlerin gücü de artar. Ne kadar yüksek oranda fikir beyan edilirse o kadar ortak bir akıl oluşturulur ve benimsenir. Türkiye’de seçimler dünya ortalamasının çok üzerinde genel olarak %80 üzeri katılım oranlarıyla yapılıyor. 31 Mart Yerel Seçimleri de %84.66’lık katılım oranıyla “Güçlü Seçim” olarak ifade edilebilir. Geçerli oyların kullanılan oylara oranı ise %96.05. Oy verme şekli değişmiş olmasına rağmen her hangi bir karışıklık yaşanmış gözükmüyor. Katılım oranının %90’ların üzerine çıkmasını dilerim!

BEN KAZANDIM

Seçim akşamı sandıklar henüz açılmaya başlamışken, medya bu kez Psikolojik Harp unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki, tarafsızlıkla anayasamızca görevlendirilen Anadolu Ajansı, hayalperest rakamlar gösterecek şekilde sonuç açıklamaya başlıyor. Spekülasyonlara oldukça açık olan seçim akşamı için saatlerce veri girişi yapmadan siyasilerden gelecek emri bekliyor. Peki neden her seçimde uçuk bir farkla başlayan sonuçlar farkın azalması, yok olması ve 31 Mart'ta iktidar partisinin geriye düşmesiyle sonuçlanıyor? Moral bozmak, diğer siyasi parti görevlilerinin sandıklarda durmasını engellemek ve “rakip” olarak görülen karşı tarafı dağıtmak mı amaçlanıyor? Ancak bu kez bu spekülasyonlara AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı eski Başbakan Binali Yıldırım maruz kaldı, seçimi kaybetmiş bir aday (hala kesin olmamakla birlikte son verilere göre) seçimlerde önde gittiğini görerek, kazandığını düşündü ve çıkıp "Ben Kazandım" diye açıklama yaptı. Yanlış anlaşılmasın ama Fenerbahçeli taraftarların timsah yürüyüşü yaptığı maç sonunu anımsattı bana. Anadolu Ajansı spekülasyonlardan ötürü vatandaşlardan, özellikle de Binali Bey’den özür dilemelidir.


BÖYLE OLMAMALIYDI

Seçimin en üzücü haberi Malatya’nın Pütürge ilçesinden geldi. Açık oy kullanılmasına izin vermeyen iki Saadet Partili görevli silahla vurularak öldürüldü. Bir bayram günü hoşgörü günü olarak bahsettiğimiz seçim günü sandıklara kan sıçradı. Şiddetin her türlüsü acizliğin göstergesidir. Görevini hukuka uygun şekilde yapmaya çalıştığı için iki vatandaşımız katledildi, böyle olmamalıydı. 31 Mart’a saygı, sevgi ve hoşgörü hakim olmalıydı. Suçluların en ağır şekilde cezalandırılmasını, böyle talihsiz olayların bir daha asla yaşanmamasını temenni ediyorum.

İKNA OLDU

Yıllardır her seçimde kaybeden taraf, kazanan tarafı hile yapmış olmakla suçluyor. Bugüne kadar her seçimde hile yaptığı muhalefetçe iddia edilen iktidar partisi büyük illeri kaybedince bu sefer de iktidar partisi seçimlerde hile yapıldığını muhalefet partisi ise bir hile olmadığını savunuyor. Vatandaşların burada muhalefete öğretmek istediği, seçimlerde hile olmadığı, güçlü bir muhalefetle, güzel politikalar ve güzel adaylarla seçime girerse, iktidara alternatif olarak kendisini gösterirse seçimi kazanabileceğiydi. Muhalefet partileri seçimlerde hile olmadığına ya da isterse hile yaptırmayacak güçte olduğuna; vatandaşları etkileyecek güzel bir politika üretirse, doğru zamanda doğru adayları öne sürerse vatandaşların kendisini destekleyeceğine ikna oldu. Güçlü muhalefet güçlü iktidarları çalıştırır ve iktidar zayıflarsa muhalefet iktidar olur.


KÜSTÜM OYNAMIYORUM

Seçimler tamamlandı ancak itiraz süreçleri o kadar hararetli geçiyor ki YSK birçok konuda tereddüt ediyor. İktidar partisinin temsilcileri de sonuçlardan şaşkına dönmüş olacak ki soyisimlerden hangi partiye oy verildiğine varacak kadar hatta kimi zaman hislerine dayanarak bile YSK’ya itirazlarda bulundular. Bu tavır bana çocukluk arkadaşım Selami’yi hatırlatıyor. Selami misket oyunlarında hep kazanırdı, kaybettiğinde de küser oynamaz ve ortadaki tüm misketleri avuçlar kaçardı. Bir daha hiç kimse Selami’yle misket oynamadı. İktidara yakışan, kaybettiği kesinleşince tebrik etmek olurdu. Ancak iktidar ittifakı olan MHP’nin dahi kazandığı ilçelerde itirazlarda bulunuyor. Örneğin Balıkesir Manyas ilçesinde sayımlar yenilenince Millet İttifakı adayı seçimi kazandı. İktidarın, küstüm oynamıyorum tavrını bir kenara bırakıp, kazanan tüm başkanları tebrik edip vatandaştan aldığı uyarıyla yeni döneme hazırlanmaya başlaması gerekiyor.

FİLMİN SONU

Seçim sonuçlarına bir göz atacak olursak seçmenin kutuplaşmaktan, uzaklaştırılmaktan ve nefretten soğuduğunu kavrayabiliriz. Seçim atmosferinde iki ayrı politika hakimdi. Bunlardan birincisi iktidarın rakiplerini çeşitli ithamlarla kötülediği sert politika, diğeri ise muhalefetin bütünleştirici, toplayıcı ve sevgiden bahseden yumuşak politikası. Toplumumuzun kötü hislerden yorulduğu ve iyilik ve güzellikten bahseden tutumu sahiplendiğini çıkarabiliriz seçim sonuçlarından. Filmlerin sonu genel olarak güzel biter, bu kez gerçek hayatta da güzel şeyler söyleyenler kazandı.

YANGIN VAR

Seçimin belki de en önemli etkeni ekonomiydi; sert bir kışta gelen doğalgaz zamları, akaryakıt zamları, yüksek oranda artan enflasyon, marketlerdeki ürünlerin neredeyse iki üç katına varan fiyat artışları, pahalılık, geçim sıkıntıları beraberinde mutfakta yangın var dedirtti. Enflasyonla topyekun mücadele sonuç vermedi denilebilir. İktidarın eleştirdiği ekmek kuyruklarını, yağ kuyruklarını tanzim satış noktalarında bolluk kuyruğu olarak tarif etmesi halkta karşılık bulmadı. Satılan fabrikaların, uzun yıllar taahhütle yüksek ücret ödenerek geçilen özelleştirilmiş köprülere, yollara, hastanelere dönüşmesi ve bu köprülerin, hastanelerin vadedilen karı karşılanmadıkça eksik kalan kısmının devlet hazinesinden ödenmesi, vatandaşın sırtına ağır bir yük yükledi. Bu ağır yük altında muhalefetin üretim odaklı ekonomi önerisi halkça desteklendi diyebiliriz.


İTTİFAKLAR

Sonuçlar harita üzerinde incelenecek olursa seçimin ivme gösteren iki partisi CHP ve MHP oluyor. 2014 seçimlerinde AKP 18’i Büyükşehir 48, CHP 6’sı Büyükşehir olmak üzere 14, MHP 3’ü Büyükşehir olmak üzere 8 ve BDP 3’ü Büyükşehir olmak üzere 10 il belediye başkanlığı kazanmıştı. 31 Mart seçimlerinde ise AKP 15’i Büyükşehir 39, CHP 11’i Büyükşehir 21, MHP 1’i Büyükşehir 10, HDP 3’ü Büyükşehir 10 belediye başkanlığı kazandı. Cumhur İttifakında, ittifakın bir unsuru şehir kaybederken öbürü kazanmış, bu ittifaktan fayda sağlamış gözüküyor. AKP’nin, MHP’nin kazandığı ilçeye itiraz etmesi bu duruma kızmış olduğunu gösterir mi? Öte yandan Millet İttifakı’nın seçim sonuçlarından memnun olduğu anlaşılıyor. Parti genel başkanlarının seçim sürecinde birlikte düzenledikleri mitingler de göz önüne alınca millet ittifakının daha uyumlu bir tutum sergilediği söylenebilir mi?

YENİLER

Yeni döneme girerken mazbatalarını alan başkanların eylemlerini takip ettiğimizde yerellerde muhalefete gelen belediyelerin eylemleri dikkat çekiyor. Antalya, Adana, Ankara gibi belediyeler ilgili bakanlıktan belediyeye müfettiş gönderilmesini ve bu müfettişlerin belediyeye dair rapor vermesini istediler. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, belediyenin borçlarını 4.312.011.117 TL olarak belediyeden ekranlara yansıttı. Bilecik Belediye Başkanı makam aracını satılığa çıkarttı. İsraf ekonomisinin terk edilip yerine şeffaf, bilgi paylaşımı yapan, tasarruflu başkanların gelmesi heyecan verici. Bunlar ülkemizde devamını temenni edeceğimiz olumlu gelişmeler.


NE OLDU MAZBATA

Seçimin üzerinden iki hafta geçmiş olmasına rağmen halen mazbatalarını alamayan illerin başında İstanbul geliyor. Ekrem İmamoğlu, sakinliğiyle ustaca kriz yönetimiyle büyük bir hak arayışı örneği gösteriyor; insanlarla iletişim kuruyor, herkesin başkanı olacağım, herkesle güzel anlaşacağım gibi olumlu mesajlar vererek büyük bir liderlik emsal ediyor. İstanbul’un Türkiye’nin kalbi olduğu düşünülürse, iki hafta süresince İstanbul gibi bir ilin başkansız kalması büyük bir olay. YSK, AKP’nin “küstüm oynamıyorumcu” kadrolarına fırsat vermeyerek İstanbul’un seçilmiş başkanına mazbatasını kısa sürede verecektir.


NOKTA

Seçim sonuçları “1” (bir) oyla dahi sonuçlanmış olsa seçimler tamamlanmış ve “1” (bir) oy fazla alan kişi seçilmiş demektir, meşru demektir. “Seçimler yapılsın ya bu sefer daha fazla oyla kazanır” gibi bir tavır dahi oldukça yersiz olup seçimlerin yapılmasını desteklemektedir. Türkiye’de 31 Martta seçimler demokratik bir şekilde yapılmış ve seçim sonuçlarınca vatandaşlarımız belediye başkanlarını seçmişlerdir. YSK ve devletin diğer tüm organları bu iradeye saygı duyup gereğini yapmalıdır. Seçimlerin yenilenmesi 57 milyon vatandaşın oyunun gasp edilmesi suretiyle 80 milyon vatandaşın demokrasisinin katlidir. Seçimler tamamlanmış, vatandaşlarımız belediye başkanlarını seçmişlerdir. Nokta.

DİLEKLER

Bu yeni dönemin ülkemiz vatandaşlarına, demokrasisine hayırlı olmasını dilerim. Seçilen başkanlara ve meclis üyelerine mazbatalarının verilmesini dilerim. Göreve başlayan belediye başkanlarına ve meclis üyelerine görevlerinde başarılar dilerim. Meclis çoğunlukları olmadığı için çalıştırılamayan belediyeler yerine, ortak bir akılla, aydın, daha gelişmiş, geleceğe hızla koşan ve vatandaşlara hizmet yarışına girmiş bir beş yıl dilerim. Türkiye demokrasisinin kuvvetlendiği, şiddetten uzaklaştığı, sevginin, barışın ve hoşgörünün hakim olduğu nice seçimler dilerim.

Bir de yazı biraz uzun oldu, özür dilerim. :)