Nergis Çiçeğinin Doğuşu: Kendine Hayranlığın Bedeli (Bölüm 2)
Bir göletin yansımasında saklanan trajedi ve güzellik, Narcissus’un hikayesiyle ölümsüzleşiyor.
Antik Yunan mitolojisi, yaşamın en karmaşık duygularını gözler önüne seren hikayelerle doludur. Bu duyguların en büyüleyicilerinden biri de aşktır. Aşk, sadece insanları değil, tanrıları bile etkisi altına alır ve onları en beklenmedik eylemlere sürükler. Hera’nın, Zeus’un tüm sadakatsizliklerine rağmen onu sevmeye devam etmesi gibi. Peki, insan bir başkasına değil de kendine aşık olursa ne olur? Ya da insan kendine karşı böyle bir duygu besleyebilir mi? Antik çağlardan günümüze ulaşan Narcissus’un hikayesi, bu sorulara son derece açıklayıcı bir cevap sunar. Güzelliğiyle tanrıları bile büyüleyen genç bir delikanlının kibri ve kalpsizliği, onu bir lanetin ve bir çiçeğin ebedi simgesi haline getirir. Narcissus’un bu unutulmaz hikayesine eşlik etmeye ne dersiniz?
Narcissus tüm güzelliğiyle insanların ilgisini çeken bir delikanlıydı. O kadar çekiciydi ki, onu gören bütün kızlar Narcissus'un sevgisini kazanmaya çalışıyordu ama o kızların hiçbirini umursamıyordu. Perilerin en güzeli Echo'nun üzücü durumu bile onu etkilemedi. Echo, ormanların ve vahşi doğanın tanrıçası Artemis'in bile favorisiydi ama her zamanki gibi Zeus'un neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışan güçlü tanrıça Hera'nın gazabına uğradı. Hera, Zeus'un nymphlerden biriyle ilişkisi olduğunu düşündü. Bu yüzden onları inceleyip bunun hangi nymph olduğunu anlamaya çalıştı. Fakat Echo'nun neşeli konuşmasını dinlemeye dalmışken diğer nymphler sessizce ortamdan dağıldı. Bu sebeple Hera bir sonuca varamadı ve tüm siniriyle hiçbir suçu olmayan Echo'ya yöneldi. Bu nymph de Hera'nın kurbanlarından biri oldu. Hera, Echo'yu söylenileni tekrar etmek dışında dilini asla kullanamamaya mahkum etti. Asla ilk konuşan kişi olamayacağını, her zaman sadece son sözü söyleyebileceğini Echo'ya söyledi.
Bu gerçekten çok zor bir durumdu ama en zoru, Echo'nun diğer kızlar gibi Narcissus'a aşık olmasıydı. Onun peşinden gidebiliyordu ama onunla konuşamıyordu. Hiçbir kıza bakmayan bir gencin dikkatini nasıl çekeceğini bilmiyordu. Bir gün şans eseri Narcissus arkadaşlarını ararken "Orada kimse var mı?" dedi. Bunu fırsat bilen Echo, "Burada, burada!" dedi büyük bir sevinçle. Echo, ağaçlardan dolayı gözükmüyordu ve Narcissus ona "Gel buraya!" dedi. O da sevinçli bir şekilde kollarını Narcissus'a doğru açtı ve ağaçların arasından çıkarken "Gel" dedi. Bu an, Echo’nun tüm cesaretini topladığı ve Narcissus’un sevgisini kazanabileceğini düşündüğü nadir bir fırsattı. Ancak Narcissus, öfke ve tiksintiyle dönüp gitti. "Hayır" dedi ve onun varlığına bile tahammül edemiyormuşçasına bir ifadeyle, "Sana üzerimde güç sahibi olma fırsatını vermektense ölmeyi tercih ederim," diye ekledi. Açıkça reddedilen Echo, utancından kızaran yüzünü sakladı. Yapayalnız bir mağaraya çekildi ve bir daha asla teselli bulamadı. Hatta hâlâ böyle yerlerde yaşadığı söylenir. Ayrıca Echo, aşkının özlemiyle öyle bir tükenmişti ki, geriye sadece sesi kalmıştı.
Narcissus, sevgiyi küçümseyen tavrıyla hayatına devam etti. Bu durum, onun kalpsizliğini ve kibirini açıkça ortaya koyuyordu. Sonunda, onun kalbini kırdığı kişilerden biri bir dua etti ve bu dua, Narcissus’un sevgiyi anlaması ve kibirinin ne kadar yanlış olduğunu acı çekerek öğrenmesi için dile getirilmişti. Tanrılar bu duayı kabul etti ve bir cevap geldi: "Başkasını sevemeyen kendini sevsin." Bu duayı gerçekleştirme görevini, adaletli öfkeyi temsil eden büyük tanrıça Nemesis üstlendi. Narcissus, berrak bir göletin üstüne su içmek için eğildiğinde kendi yansımasını gördü ve kendi yansımasına aşık oldu. Narcissus, başkalarının onun yüzünden neler çektiğini artık bildiğini söyledi çünkü o da kendisine aşık olmanın acısıyla yanıyordu. Yansımadaki bu kişiye nasıl ulaşabileceğini bilmiyordu ama onu bırakmak da istemiyordu çünkü çok güzeldi. Ancak ölümün onu özgürleştirebileceğini düşünüyordu. Durum garip bir hal almaya başlamıştı.
Narcissus, yemeden içmeden kesilmiş, hiçbir yaşamsal faaliyetini gerçekleştiremiyordu çünkü göletin kenarında sürekli eğilmiş halde, gözlerini yansımasından hiç ayırmıyordu. Bir süre sonra zayıflayıp yok oldu. Echo onun yanında olmasına rağmen çaresizdi. Narcissus ölürken yansımasına "Elveda" dediği anda bu sözleri tekrar ederek ona sadece veda edebildi. Ruhu, ölüler diyarının çevrelediği nehri geçerken son bir kez kendi güzelliğinin sudaki yansımasına bakmak için tekneden eğildi. Narcissus’un zamanında küçümseyip beğenmediği su perileri ona nazik davrandılar ve bedenini bulup gömmek istediler. Ne yazık ki, bedenini hiçbir yerde bulamadılar ama bitip tükendiği yerde yeni ve güzel bir çiçek açmıştı ve bu çiçeğe onun adını verdiler: Narcissus ya da bir diğer adıyla Türkçedeki nergis.
Narcissus’un hikayesi, yalnızca onun trajik sonunu değil, aynı zamanda güzelliğin ve doğanın ölümsüzlüğünü de anlatır. Bedeninin bulunamadığı yerde bir çiçeğin açması, onun varlığının bir şekilde doğaya karıştığını ve isminin ebedileştiğini simgeler. Kendine hayranlığın sonuçlarını trajik bir şekilde gösteren bu hikaye, aynı zamanda perilerin gösterdiği şefkatle affedicilik ve insanlığın erdemlerini vurgular. Nergis çiçeği, bu mitolojik hikayenin bir sembolü olarak güzelliğin ve yaşamın geçiciliğiyle ölümsüzleşme arasındaki ince dengeyi temsil eder.