Nietzsche Neden Tanrı’yı Affedemedi?
Nietzsche'nin üstinsan arayışı...
Nietzsche, Röcken’deki Protestan kilisesinde papazlık yapan bir adamın oğlu olarak dünyaya geldi. Fakat babası 36 yaşında beyin tümörü teşhisi ile hayata gözlerini yumdu. Nietzsche’nin acısı tam da burada başlıyordu. Kadınların arasında büyümek zorunda kalan Nietzsche aslında acısının yasını bile nasıl tutmasını bilmediği bir yaşamda disiplinli ve katı bir hayata başlamıştı. Aldığı sıkı dini eğitimlerle belki de düşüncelerini farklılaştırmıştı. Hayatı o yaşlarda sorgulamaya başlayan bir insandan aksini beklemek yanlış olacaktır belki de. Hayatını felsefeye adayan Nietzsche Şen Bilim kitabında Tanrı’yı öldürmüştür. Daha sonrasında Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında ahlaki ve kültürel eleştirilerinde metafor olarak kullanmıştır.
İşte söylüyorum: O’nu öldürdük, sen ve ben. Hepimiz onun katiliyiz!
Hayatı karanlıklar içerisinde yaşayan Nietzsche, Tanrı’yı inançsızlıktan değil merhametten öldürmüştür. Dünyanın yarattığı bu kaosa, kötülüğe şahitlik eden Tanrı ölmeye mecburdu onun gözünde. İnsanlara olan merhameti, tahammülü yok etti kendisini. Belki de kafasında yarattığı Tanrı’yı bulamadı hiçbir zaman. Tanrı’yı öldürmeden önce sözlerine Tanrı’yı arıyorum! diye başlar. O bu dünyada da adaleti sağlayan Tanrı’yı istiyordu kendince. Bu yüzden affedemedi Tanrı’yı. O dönem Hristiyan Tanrısına artık inanmak güç geliyordu. Avrupa ahlakı yozlaşmış ve ciddi sorunlar çıkarıyordu. Zayıflayan bu ahlakı o zaman yeniden yapılandırmak gerekiyordu. Avrupa değerleri, inancı, ahlakı yıkımla sonuçlanacaktı. Bu gerçekleşirken o değerlerin hepsi yıkılmalıydı, Tanrı da dahil. Bu durum insanlara üzgün ve iç karartacak, umutsuzlaştıracak bir durum olarak gelmemeliydi Nietzsche’nin gözünde. Tam aksi insanlar sevinmeliydi, neşelerine neşe katmalıydı Avrupa ahlakı kurtulacağı için. Bunu yaparken insanlar yürekli olmalıydı ve kabullenmeliydi Tanrı’nın yok oluşunu. Peki Tanrı’yı öldürdükten sonra ne olacaktı, insanlar ne umut edecek, hayata tutanacak ne bulacaktı ? Nietzsche burada üstinsan argümanını öne sürmüştür.
Üstinsan
Avrupa’daki Hristiyan Tanrı’sına olan inancın gerilemesi insandaki yaratıcı güçlerin gelişmesine önayak olacaktır. Tanrı’nın merhameti, buyrukları ve yasakları insanların yollarına taş koymayacaktır. Tanrı yeryüzünün manası iken artık üstinsan yeryüzünün anlamı olacaktır. Tanrı’nın tekrar yaratılması mümkün olmayacağı için insanı şekillendirip tekrar yaratılabileceğini savunuyor.
‘Bir zamanlar insanlar uzak denizlere baktıklarında, Tanrı derlerdi; ben size şunu demeyi öğretiyorum: üstinsan. Tanrı bir varsayımdır; fakat ben isterim ki varsayımlarınız yaratıcı istencinizin önüne geçmesin. Bir Tanrı yaratabilir misiniz? O halde bana hiçbir Tanrı hakkında bir şey demeyin. Oysa üstinsanı, yaratabilirsiniz.’
Nietzsche’nin yaratmak istediği üstinsan Tanrı’dan nasıl daha üstün olabilirdi ki? Nietzsche’ye göre üstinsan; dünya için yaşamalı ve kendisini dünyaya adamalıdır. Acıdan beslenmemelidir. Avrupa’nın geleneksel ahlak anlayışını yok saymalı, ahlak anlayışını yeniden şekillendirmelidir. Merhameti alçakgönüllük olarak görmemeli, eşit ve adaletli olmalıdır. Olaylara iyi ve kötü ekseninde bakmalıdır.
Nietzsche’nin üstinsanı aslında sadece iyi ve kötü kavramları doğrultusunda adaleti sağlamalıdır. Fakat Nietzsche çektiği acılardan ve insanların ne kadar kötü olabileceğini bildiği için merhameti yok sayıyordu. İnsanlar Nietzsche’yi ahlaksız olarak eleştirirken aslında Nietzsche bir atın kırbaçlanmasına dayanamayıp delirecek kadar merhamet doluydu. O sadece inanmak istediği Tanrı’yı yeryüzünde arıyordu. İnancını kaybetmemiş sadece yolunu değiştirmişti. Sonuçta bir insan inançsız yaşayamaz. Umutlardır bizi hayatta tutan şeyler. Yazımı Nietzsche’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum.
‘Beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim.’