Normal ve Patolojinin Sınırlarında Küresel Salgın
Covid-19 salgını artık bir salgın olmaktan öte gündelik yaşamlarımızın bir parçası mı oldu yoksa hala istisnai bir durum mu?
Yaklaşık on ayı aşkın süredir birçok ülkede görülen ve milyonlarca insanın risk altında olduğu Covid-19 salgını hakkında farklı disiplinlerden çeşitli çalışmalar geliştirilse de, bugün ki yazımda kavramların otoritesini kavrayabilmek adına farklı bir çalışma geliştirmeyi amaçladım. Normal, anormal, anomali ve patoloji gibi kavramlar üzerinden küresel salgını normal ve patolojinin sınırlarında değerlendirmeyi umuyorum ve tabii ki okuyucuların konu hakkındaki yorumlarını da merak ediyorum çünkü normal olarak adlandırılan ve gündelik yaşamın bir parçası haline gelen fenomenler gibi söz konusu salgın da yeni normal olarak yaşamlarımızın bir parçası haline gelmiş durumda.
Ele almak istediğim kavramları ve aralarındaki bağlantıları incelemek için Georges Canguilhem’in Normal ve Patolojik isimli kitabı önemli bir dayanak noktası oluşturdu. G. Canguilhem 20. yy başlarında felsefe, tıp ve aynı zamanda biyoloji gibi çeşitli alanlarda ontolojik ve epistemolojik çalışmalar gerçekleştirmiş Fransız bir düşünürdür. Günümüzü ve dönemlerini etkisi altına alan Bergson, Sartre, Merleau-Ponty, Jankélévitch, Althuser, Badiou, Foucault, Derrida gibi École Normale Supérieure geleneğinden gelmekle beraber, disiplinler arası çalışmalarla da adından söz ettirmiştir. Normal ve Patoloji kitabında Canguilhem farklı hastalık, anomali ve bozukluk durumlarından yola çıkarak normal, anormal, anomali ve patoloji kavramlarını meslektaşlarının çalışmalarından verdiği çeşitli örnekler üzerinden girdiği felsefi tartışmalar ve okumalarla çeşitlendirmiştir.
Gelelim, kavramlarla oynamaya ve kavramların organik olmaktan çok uzakta, norm denilen bir düzeltme aygıtına bağlı olduklarını açıklamaya. Öncelikli olarak normal; kurala uygun, düzenli olarak tanımlanmaktadır. Norma kelimesinden gelen normal olması gerektiği gibi olan, belirli bir türün çoğunluğunda görülen ya da ölçülebilen bir karakterin ortalamasını oluşturandır (Canguilhem, 2018: 103). Olması gerektiği gibi olan ile tarif edilen normal, Canguilhem’in de ifadesi ile açıklıktan oldukça uzak bir tasavvur içermektedir. Çok daha derin felsefi ve epistemolojik tartışmalara doğru konuyu kaybetmemek adına normal, sıklıkla beden organlarının alışılmış olan durumunu ve organların ideal durumlarını tarif etmek adına kullanılmaktadır. Burada vurgulanması gereken önemli husus tıp bilimi nezdinde normallikten uzaklaşıldığı durumlarda hastalığın yani anormal gidişatın değiştirilmesi adına organların ve sağlığın ideal durumuna yeniden kavuşturulması gerekliliğidir. Dolayısıyla normların bir aradalığı normatifliği meydana getirir ve normatif, normları kurandır.
Herhangi bir felsefi metni veya eseri irdelerken genellikle Antik Yunan ve Latince sözlükleri, kavramlar ve kökenleri arasındaki bağlantıyı gözler önüne sermekte oldukça faydalıdır. Canguilhem anomali kelimesinin Yunanca karşılığından norm kavramına ulaşır ve kavramların birbirinden kutupluluk ekseninde türediğinden, ayrıldığından ve muğlaklaştığından bahseder. Dahası anomali kelimesinin Yunanca karşılığının düzensiz, pürüzlü anlamına gelen anomalia (ανωμαλία) kelimesinden geldiğini, omalos (ομαλός) kelimesinin ise düzenli ve birleşik anlamına geldiğini ve anomalia’nın an-omalos olarak düzensiz, pürtüklü, eğri büğrü olarak tanımlandığını belirtir. Yunanca sözlüğünde durum bu iken, Latince’de ise ilgili kavram seti nomos (νομός) ve norma kavramlarından yola çıkılarak ele alınmakta bu nedenle de kural ve kanun sıklıkla normal tanımına gizlenen bir miras gibi onunla beraber ilerlemektedir. Dolayısıyla normal, olması gereken bir düzeni tesis eden kanunlardan türetildiği için kanunlara boyun eğmeme durumu anormal olarak betimsel bir tanıma referans oluşturmaktadır. Kavramların birbiri ile olan sürecine henüz girmişken patolojik olanı da sürece dahil etmek gereklidir. Patolojik, doğrudan ve somut bir ızdırap, güçsüzlük ve yaşamın engellenmesi duygusunu içeren pathos (πάθος) kelimesinden türetilir ve bu hali ile yaşamın süregelen halini engellediği için a-normaldir. Hastalıklar bilimi olarak patoloji, hastalıklara yol açan nedenleri, bu nedenlerin doku ve organlar üzerindeki etkilerini, hastalıklı doku ve organların fizyolojik biçimlerini inceler. Sağlıklı olma durumunu hastalıksız, standardize edilmiş bir beden bütünlüğü olarak ele aldığımızda patoloji, hastalıklar üzerine bir bilim olduğu için normal olanın dışında olanı inceler ve bu nedenle kendisi de anormaldir. Öte yandan sağlık, ideal organik yapı ve davranış biçimini ele alan normatif bir kavramdır. Norm’dan türeyen normatif sağlık kavramı normal olarak tanımlanandır. Olabildiğince yaygın olan, standardizasyonu sağlayan ve yaygınlığı ile de kabul edilen normal kavramı, patolojik olanın normal olduğunu da gözler önüne serer. Bu durumda patolojik olanın normal ya da anormal olarak nitelendirmesi oldukça karışık bir patikadan geçer. Belirli bir hastalığın ya da hastalıkların, yaygınlığı ve yarattığı anomalilerin yaygın bir şekilde gözlemlenmesi, patolojik olanın da normal olarak değerlendirilmesini sağlar çünkü hemen herkeste görülebilen bir hastalığın incelemesi söz konusudur. Patolojik olan anormaldir çünkü ideal sağlık kavramında hastalık durumu anormaldir ve anormal olanın ortaya çıkması standart olandan sapma durumudur.
Söz konusu kavramların etimolojik kökenleri ile ilgili karışık haritayı sunduktan sonra normalin, anormalin veya patolojik olanın yargıcının bireyin kendisi olarak karşımıza çıktığını belirtir Canguilhem (Canguilhem, 2018: 152). Yani normal, toplumsal normatif bir zorundalıktan ileri gelmediği müddetçe normal ve patoloji arasındaki sınırın muğlaklaşması, bireye verili olan koşullardan ileri gelmektedir. Doğuştan gelen birçok anomali durumu, kalıtsal bozukluklar ve kronik hastalıklar ile de insan yaşamı devam edebilir. Söz konusu bu anomali durumları ile dayatılmış normatif koşullara adaptasyon, yaşamla bağdaştığı sürece normal olarak nitelendirilebilir. Ancak verili koşullar bireylerin gündelik pratiklerinde bazı kısıtlamalara tabii olmaları gerekliliğini sunarsa, söz konusu bireyler kendilerini anormal hissedebilir. Eklemek gerekir ki söz konusu normatif olan yaşam koşullarına adapte olma süreci yalnızca beden ile sınırlı kalmamaktadır. Uzamsal adaptasyon ve normal konusu, biyopolitik perspektiften de ele alınabilecek bir araştırmayı gerektirmektedir.
Covid-19 salgınının bugün herhangi bir sıradan haber gibi karşımıza çıkmasını ve bizlerin de salgına bu şekilde yaklaşımımızı değerlendirebilmek adına kavramları tıp biliminden ayırarak yaşamın normatifliği içinde ele almak gereklidir. Canguilhem bu noktada patolojik olanın yaşamın normatifliği ile uyumlu olmasını normal olarak değerlendirilebileceğini belirtirken hastalık durumunun da bir yaşama biçimi olduğunu belirtir. Hatta bazı durumlarda sağlık durumunun bozulması ile iyileşme arasında hastalık öncesine yönelik iyilik durumuna karşılık gelecek bir nostaljiden de bahseder. Ancak bazı koşullarda hastanın iyileşmesi, fizyolojik olarak eskiye dönme durumunu getirmeyebilir; bazı durumlarda hasta kişi, iyileşme sonrasında eski normlardan daha üstün, yeni yaşam normlarına da sahip bir varlık olabilir (Canguilhem, 2018: 192-193). Verili koşullara adaptasyon, normali yeniden türetirken, kaynağı olan normu da çoğaltmaktadır. Buraya kadar normalin verili bir sabitliğe karşılık gelmediğini, verili yaşam koşullarına bağlı olarak bir standardizasyon uzantısı olduğunu, barışçıl ve durağan olmanın ötesinde dinamik ve polemik bir kavram olduğunu gözlemleyebildik. Normal, norma ve nomos kavramları üzerinden okunduğu için bir varoluşa gereklilik sunmak, normatif bir temellendirme yaratmak olarak değerlendirilir. Norm ise çeşitliliği birleştirme, ayırımların ortadan kaldırılarak dahil ettiği ve hariç bıraktıkları üzerinden kendisini göstermektedir. Dolayısıyla neyi normal olarak kabul ettiğimiz veya nitelendirdiğimiz, nesneye yüklenen anlamda ve ona sunulan koşullarda ortaya çıkabilir.
Küresel bir salgın olan Covid-19, aslında araştırmanın nesnesi olmanın ötesinde yeni bir yaşam normatifliğinin sunulduğu bağlam olarak değerlendirilebilir. Her olağanüstü durum gibi virüs salgınına verilen ilk tepki bilinmezliğe verilen tepki gibi gelişmiştir. Virüsün fizyolojik olarak getirdiği hastalık durumlarının ötesinde yayılmaya başlaması ile birçok ülkede sokağa çıkma yasakları, maske ve mesafe zorunlulukları, günlük test sayısı ile hasta, ölüm, iyileşme oran ve sayıları ile beraber oldukça kanıksanabilecek gelişmeler gündemimizde yer almaktadır. Salgının ilk ortaya çıktığı zaman ve etkisinin öldürücü olarak değerlendirildiği Mart 2020 dolayları düşünüldüğünde, vaka sayısı bu kadar sıradan ve yayılma hızı bu kadar hızlı olmamasına rağmen daha dikkatli, kaçınılması gereken bir olgu, anormal bir durum olarak değerlendirilmekteydi. Günümüze gelindiğinde ise virüsün yaygınlığının artması ile beraber Covid-19 salgını artık normal bir yaşam pratiği olarak değerlendirilmektedir. Herhangi bir salgın veya anormal duruma karşı tecrit, kapatma, karantina ve izolasyon uygulamaları tarihin herhangi bir salgınında veya olayında uygulanmış bir dizi önlemlerden bazıları iken, en güncel tecrübemizde sosyal mesafe, izolasyon ve karantina uygulamalarını tecrübe etmekteyiz. Ancak salgın yayıldıkça ve hasta sayısı arttıkça salgının artık yeni normal veya aşamalı normal gibi tanımların içinde yer almasına da şahit olduk. Dolayısıyla kamusal alanda tarif edilen normal, normun teşhir edilmesi ile yaşamın normatifi haline gelmiştir. Covid-19’a yeni normal olarak gündelik yaşamlarımızda yer vermek, toplumsal düzeyde ve her alanda verili koşullara adapte olmaktan mı geçmeli, yoksa polemik bir kavram olan normal tanımına mesafe alarak direniş mi göstermek demektir?
Kaynakça
Canguilhem. G. (2018). Normal ve Patoloji, çev. Perge Akgün, Monokl Yayınları, İstanbul.