Nöropsikoloji, Din Bağlamında Psikolojik İyi Oluş Nedir? 

Nöropsikoloji ve din bağlamının, psikolojik iyi oluşla insan üzerinde etkileri araştırmalarda kanıtlanmıştır.

Din; inanç, ibadet ve ahlak kurallarının yer aldığı ilahi kaynaklı bir sistemdir. Bu sistem, sadece onu kabul eden birey ve toplumları derinden etkileyerek onların hayatına yön vermekle kalmaz. Aynı zamanda bireyin davranışlarında ve ilişkilerinde belirleyici olur.

Son yıllarda özellikle işlevsel beyin görüntüleme tekniklerinin geliştirilmesi ile birlikte nörobilimin; insan davranışlarının, duygularının, tutum ve inançlarının beyindeki karşılıklarını bulma konusunda belirgin ilerleme kaydettiği görülmektedir. İnsanların korku, sevinç, üzüntü, şaşırma gibi duygularının yanında intikam, gurur, sevgi gibi daha karmaşık ve gelişmiş duyguları sırasında beyinde hangi alanların aktive olduğu, bu duyguların daha çok hangi nörotransmitter sistemleri ile ilişkili olduğu gibi konular beyin görüntüleme teknikleri sayesinde giderek daha iyi konuma gelmiştir.

Aslında kültürel olgular olsalar da insanların dinî inançları ve ahlaki tutumlarının da nörobiyolojik karşılıklarının olması gerektiğine inanılmaktadır. Sonuç olarak beyinlerimiz ve zihinlerimiz, yaşadığımız kültür bağlamında ortaya çıkan deneyimlerimiz dolayısıyla şekillenmektedir.


Dini inanç, insanların sahip olduğu temel ve karmaşık zihinsel işlevlerden biridir. Bu olguya, istisnasız bütün insan topluluklarında rastlanmaktadır. Dini inanç da insanların sahip olduğu karmaşık zihinsel işlevlerden birisi olduğu ve beynin ürünü olduğu için beyinde anatomik, fizyolojik düzeylerde karşılıklarının var olması beklenmektedir. Din ve nörobilim bu noktada kesişir.

Yeni bir bilim dalı olarak düşünülen, dinî ve mistik yaşantıların beyindeki karşılığını araştıran bu bilim dalına nöroteoloji denir. Biyoteoloji olarak da adlandırılan nöroteoloji: ruhsal yaşantının nöral (sinirsel) temelde incelenmesini konu alan nörolojinin alt dalıdır. Nöroloji ve ilahiyat bilimlerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Bu bilim dalı, ruhani olarak kategorize edilen bireysel deneyimlerin nörolojik temellerini sunarak araştırır.

Literatürde bu bağlamda yapılan çalışmalardan birinde dinî ve manevi pratiklerle birlikte mediatif uygulamaların ruh sağlığı üzerinde olumlu bir etkisinin olduğu ve bu uygulamaların psikoterapi müdahalelerinde kullanılabileceği görülmüştür. Pozitron Emisyon tekniği kullanılarak beyin nörokimyasal yapısını değiştirebileceği bile düşünülmektedir.

Nöropsikoloji ve İslam geleneğine değinirsem bu araştırma sürecinde ilgimi çeken birtakım sonuçlardan bahsedeceğim. Ruhsal sorunların ortaya çıkmasında nefis faktörünün etkisi düşünülmektedir. Nefis, dinamik yapıda olması ve bu özelliğiyle nöropsikolojideki beynin sabit olmayıp değişim gösterebilen olarak bildiğimiz plastisiteye benzetilir. Plastisite örneği verirsem;  insan büyüdükçe çevresinden aile, arkadaş ve medya aracılığıyla aldığı bilgilerle beyin yapısını şekillendirir. Beyin topladığı bu bilgilere göre otomatik davranış-düşünce-eylem kalıplarını oluşturur. Her yeni bilgi beyni yeniden inşa edilir. Bu durum ise öğrenme ve davranışlarla onun esneyebilmesini gösterir. Bu olgu nöroplastisitedir. 

İslam düşünürlerine göre ise benzer olan nefis Allah’ın Hz. Adem'e üflediği ona can veren ilahi ruhtur. Ruhlar yaratılırken üflediği nefes bir defalığına olup biten bir şey değildir. Allah sürekli yaratarak, bedenleri canlı kılmasını sağlayarak nefislerin ilahi bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerini sağlar. Allah’ın üflediği;  bedene, beyne, sinir sistemine canlılık verir. Bu da sistemin sürekli değişmesini ve gelişmesini sağlar. 

Ülkemizde nörobilim-din ve psikolojik iyi oluş ilişkisine örnek olarak 2015’te yapılan bir çalışmada sema sırasında semazenlerin beyin fonksiyonları MR tekniği kullanılarak incelenmiştir. Sema sırasında duygu ve düşüncelerin düzenlenmesinde önemli rol alan Anterior singulat korteks (ACC) ile beynimizin ödül merkezi olan örbitofrontal alanda etkin hareketlilik görülmüş. Semazenlerin vecd hâline geçerken bundan haz aldıkları ve beynin ödül merkezinin aktifleştiği görülmüştür. Çalışma sonucunda sema sırasında beyin aktivitelerini daha etkin oluşturabilen semazenlerin günlük hayatlarında öfkeden uzak, dingin yaşam sürdükleri görülmüştür. Ayrıca araştırmalara göre, aç kaldığımız süreçte iştahı uyaran grelin hormonunun üretimi dolayısıyla oruç ibadeti bilişi güçlendirerek beyin enerjisini arttırıyor. Anlama kabiliyetini de geliştiriyor.

İslam inancının temel ibadetlerinden olan namazın beden ve ruh sağlığı üzerinde faydası vardır. Namaz sırasında başın yere konmasıyla kanın beyne akışı beyin hücrelerini besler. Bu yüzden hafıza ve kişilik bozukluklarına, namaz kılan bireylerde daha az rastlanır.

Ayrıca gece ibadetleri melatonin düzeyini arttırmaktadır. Epifiz bezinin en önemli salgısı olan melatonin karanlıkta gece 23.00 ile sabah 05.00 arasında yüksek düzeyde salgılanır. Melatonin, uyku ruhsal durum, tümör gelişimi ve yaşlanma ile bağlantılıdır. Bu yüzden eksikliğinde stres, kronik uyku sorunları gibi olumsuz olaylar görülür.

İslam inancında sessizliği sağlayan tefekkür gibi uygulamalar sık kullanılır. Tefekkür ya da farkındalık meditasyonu sırasında korku ve duygu ile bağdaşan beynin kaç yada savaş merkezi amigdalanın küçülmesi ve böylece amigdalanın hacmi küçülürken, farkında olma, karar verme gibi daha kompleks beyin faaliyetlerinden sorumlu olan prefrontal korteksin kalınlaştığı görülür. Böylece daha az stres ve anksiyete ortaya çıkar. Dolayısıyla dini pratiklerin stresi azaltması, beyni aktifleştirmesi önemli rol oynar. 

Namaz, meditasyon gibi uygulamaların beyne olumlu etkisi olduğu gibi bedensel ve psikolojik etkileri de vardır. İbadet ya da 12 dakikalık yapılan meditasyon çalışmasının gün içerisinde yaşlanmayı geciktirdiği, stres, kaygıyı azalttığı görülür.

İnancın olması beyindeki hücre ölümlerini azaltır. Parkinson ve bunama hastalığını da engellemektedir. Düzenli yapılan ibadetlerin insanın psikolojik iyi oluşu ve beyni üzerinde önemli faydası bulunmaktadır. İnancın beynin hangi bölgelerini etkilediğini gösteren bulgulara göre; dua esnasında prefrontal lob aktif hâle gelerek sağlıklı kararların alınmasında etkili olur. Samimiyetle  yapılan bir duada bu bölge güçlenir. Buna karşılı dürtülerin merkezi olan limbik sistemin oluşturacağı baskıyı azaltır. Böylece sağlıklı kararların alınması sağlanır. 

Tüm bu çalışmaların sonucunda verilen bilgilerle dini inanışta kullanılan ibadetlerin beyin yapısı üzerindeki olumlu etkileri ve psikolojik kökenli hastalıklara karşı korucu işlevi görülmektedir. Psikolojik iyilik hâlini güçlendirdiği de söylenebilir. Ayrıca ek olarak dindarlığın da düşük intihar oranları, düşük madde kullanımı arasında anlamlı ilişki olduğunu araştırmalar sonucunda söyleyebiliriz.