Obezite ve Psikoloji

Obezite ve psikoloji birbiriyle ilişkili midir? Nasıl?

Obezite gün içinde harcanan kalorinin alınan kaloriden az olması ve vücuttaki yağ oranının normalin üstünde bir seviyede yer alması ile oluşan kronik bir rahatsızlıktır. Gelişmiş ülkelerde daha fazla görülen obezite sayısı gititkçe artmakta ve artık gelişmekte olan ülkelerde de görülmektedir. Obeziteye sosyoekonomik düzey, çevresel ve fiziksel etkenlerin dışında psikolojik faktörlerin de sebep olduğu araştırmalar sonucu bulgulanmıştır. Aslında obezitenin hem nedeni hem de bir sonucu olarak psikolojik faktörleri ele alabiliriz. Çünkü kişinin ruhsal problemler yaşaması onu yeme bozukluğuna itebilir ve bu yaşanan yeme bozukluğunun da sonucu olarak obezite oluşabilir. Sonucu olarak düşünecek olursak da obezite olan kişinin kendine yönelik düşünceleri ve benlik algıları değişebilir. Kendisini beğenmemeye ve içinde bulunduğu bu durumdan rahatsızlık duyabilir. Bu duygular da kişiyi depresyon gibi bazı psikolojik rahatsızlıklara sürükleyebilir.


Günümüze kadar psikolojinin hayatımızda ve bedenimizde etkileri belki çok da fazla bilinmiyordu. Bilinse dahi çok inanılan ve bu konuda bilinçli bir toplum oluşmamıştı. Fakat artan teknolojik gelişmeler, bilim dünyasının hayatımızda aktif rolü ve yaşanan ruhsal sorunlar ile birlikte toplum psikolojinin hayatımızda yerini yavaş yavaş anlamaya başladı. Özellikle bedenimizi ve ruhumuzu iki ayrı parça olarak değerlendirmek yerine şu anda aslında bu ikisnin birbirine bağlı parçalar olarak bir bütün oluşturduğuna dair bilgilerimiz bulunuyor. Bu beden ve ruh kavramlarının birisinde bir rahatsızlık görüldüğünde bu rahatsızlığın diğerini de etkilediği aşikardır. Bu da bize obezitenin aslında tamamen fiziksel temelli bir rahatsızlık olmadığını kanıtlar. Kişi kendini çirkin görür ve hissederse olumsuz bir beden algısı oluşturur ve benlik saygısını yitirebilir. Bunlar duygusal yeme bozukluğuna da sebebiyet vererek yaşadığı rahatsızlığın önüne geçmesine engel olur atta daha da artışa sebep olabilir.


Olumsuz bir beden algısı oluşumu kişiyi mutsuz hissettirir, sosyalleşmekten uzaklaştırır. Benlik saygısının yitirilmesi de kişinin kendine olan saygısının azalması veya yitirilmesi ile oluşur. Bu durumda da kişi kendininsosyal çevreden soyutlamaya yönelik davranabilir ve kendine karşı memnuniyetsiz bir tutum içinde olur. Tüm bu durumların yaşanması da elbette kişiyi psikolojik rahatsızlıklara daha yakın hale getirir. Özellikle depresyon bu durumlarda en olası ihtimaldir. Mutsuzluk, sürekli yorgunluk hali, hiçbir şeyden keyif alamama gibi ruh halleri içerisine giren bireylerin hayat kalitesi de oldukça düşer. Tüm bunları göz önünde bulundurarak toparlamak gerekirse beden ve zihnin bir bütün olduğunu ve birbirinden ayrı durumlar içinde bulunmadıklarını bilmek ve olası rahatsızlıklarda buna göre ilerlemek her zaman çok daha sağlıklıdır diyebiliriz.