Organik Toplum ve Kent

Bu deneme organik toplum ve kent ilişkisini incelemektedir.

Tönnies’in (2000) ‘’Gesellschaft’’(cemiyet) olarak adlandırdığı toplum biçiminde;

‘’Kabilesel yaşamın güç kaynağını oluşturan kan bağı, cinsiyete dayalı görev dağılımını ve yaşa dayalı mevki, yavaş yavaş kent adı verilen yeni bir toplumsal düzenin içine alınmaya başlandı. Yaşanan yer, işgücünün mesleklere göre dağılımı ve ortak ekonomik çıkarlara ya da güç ile prestije dayalı çeşitli ‘’tabaka’’ ve sınıflar, kentlerin ana yapısını oluşturdu. Kan bağı, cinsiyet ve yaş gibi biyolojik olgular, yerlerini yavaş yavaş komşuluk, meslek, zenginlik ve ayrıcalık gibi toplumsal olgulara bırakmaya başladı.’’ (Bookchin, 1999: 286-287).

Organik dayanışmaya dayalı toplum biçimine geçişle birlikte birey, yapılan işin türü, sınıf, statü, özel mülkiyet gibi kavramlar ön plana çıkarak kır ve kent arasındaki ayrımın çizgileri belirginleşmeye başlamıştır. Mekanik dayanışmada gözlemlediğimiz komünal yaşam tarzının yerini tek tek bireylere ayrılan fakat birbirine daha çok ihtiyaç duyan toplum biçimi almıştır. Artan nüfusla birlikte birçok iş kolu da ortaya çıkmış, yapılan işlerdeki çeşitlilik bireysel çeşitliliği de beraberinde getirmiştir (Swingewood, 1998:141). Birbirine olan bağımlılık arttıkça ve yapılan iş bölündükçe özellikle tarımsal üretimle yaşamlarını sürdüren ve bu üretim biçimine bağlı olan toplumlar ihtiyaçlarından fazlasını veyahut hiç ihtiyaç duymayacağı ürünler üretmeye başlamışlardır. Tamamen talebe yönelik bir üretim biçimi sergilemeye başlamışlardır. Ayrıca piyasada uzmanlaşabilmek ve aynı zamanda varlığını da sürdürebilmek için akışkan bir şekilde talebi karşılayabilir durumda olmaya zorlanmışlardır (Wolf, 2000: 67,78-79). Bu durumda kırsalın ve kentselin birbirlerine karşılıklı bağımlılıkları söz konusudur. Yine de kentsele ait olan toplum biçiminin daha fazla çıkara dayalı olduğu açıktır ve herkes bunun farkındadır. Fakat yine de bu toplum belirli yazılı olan ve olmayan kurallarla uzlaşı yoluna giderek varlığını sürdürebilmektedir (Weber, 2012: 150). Çünkü kent, kırsaldan ayrı olarak ‘’insanların davranışlarının inceltildiği ve gündelik davranışın toplumsal açıdan kabul edilebilir bir adab-ı muaşerete dönüştürüldüğü...’’ (Turner, 2014: 317) bir ortamdır. Adorno ve Horkheimer (2011) kent için:

‘’Bir insan ancak diğer insanlarla birlikte yaşadığında bir insan olur; Platon ve Aristoteles'in anladığı anlamda insanın topluluk içerisinde, yani poliste yaşaması onun "doğal" bir yanıdır, çünkü kendi hakiki doğasına ancak orada ulaşacaktır.’’ (57).

sözleriyle kentle kır arasındaki ayrımı toplumsala ulaşma amacı olarak niteler. Ama yine de kentte akrabalık ve soya dayalı olan bağların kopmasıyla birlikte ‘’...güç ve otorite aile ve kiliseden hukuk ve devlete...’’ (Slattery, 2014: 115) geçerek geleneksel, modern karşısında bozguna uğramıştır. Şehir yaşamı bunu zorunlu kılar. Çünkü ‘’özel çıkarları’’ korumak için hukukun ve devletin olması zorunludur (Rousseau, 2020: 33). Aynı zamanda ortak bir alanı, şehri kullanan her bir yurttaşın özgürlükleri diğer yurttaşların özgürlüklerini kısıtlamayacak şekilde kısıtlanmalıdır. Bunun denetimi de devlet kontrolünde yasalarca yapılmalıdır. Böylece insanlar kendi özgürlüklerini bu üst kuruma devrederek toplumun sürekliliğinin sağlanması amaçlanmaktadır (Rousseau, 2020: 23). Kentlerin birer yönetim merkezi haline gelmesi ile birlikte kente özgü olan ‘’kale’’, ‘’pazar’’, ‘’mahkeme ve hukuk’’ kavramları bu ihtiyaçtan ötürü ortaya çıkmıştır (Weber, 2010: 109). Weber (2000) böylece kenti hukuki alanın yanında ticaretin de merkezi olduğu bir ‘’pazar yeri’’ olarak tanımlar (103).

‘’Kentlerin etrafının surlarla çevrilmesi olağandı, surlar, kentlerin kapalı karakterlerinin ve kırsaldan ayrı olduklarının göstergesiydi ve aynı zamanda askerî savunma amacına hizmet ediyordu. Klasik kentlerin merkezî alanını, genellikle tapınak, saray ve pazar yeri kaplıyordu ve bu tören ve ticaret merkezi bazen ikinci bir iç surla korunurdu. Kentler, bilimin, sanatın ve kozmopolitan bir kültürün odağıydı. Fakat bunlar, her zaman az sayıda olan seçkinlerin ayrıcalığıydı. Kentlerin ileri bir yol sistemiyle bağlı olması mümkünse de, seyahat az kişiyle sınırlıydı ya da esasen askerî ve ticarî faaliyetlere yönelikti.’’ (Giddens, 2012: 92).

Weber’in kent için zorunlu kıldığı ‘’kale’’, ‘’pazar’’, ‘’mahkeme ve hukuk’’ kavramlarını karşılayan kentler M.Ö 3000’li yıllara gelindiğinde ortaya çıkmaya başlamışlardır. Çünkü;

‘’Artık M.Ö. 3000 yıllarına gelindiğinde, arkeologların Mısır, Mezopotamya ve İndüs vadisi için çizdikleri resim basit çiftçilerden oluşan küçük toplumlar değil, çeşitli meslek ve sınıfları içeren devletlerdir. Bunların ardında da rahipler, prensler, yazıcılar ve memurlar ile sayısız uzman zanaatçılar, profesyonel askerler ve çeşitli işçiler vardır; tümü de artık besin üretim işinden uzaklaşmıştır.’’ (Childe, 2006, 103).

Böylece kentler zamanla sınırlarını daha da belirginleştirerek birçok medeniyetin temsili haline gelmiştir. Tarıma özgü olan yaşam biçimi yok olmamış fakat kırsal olanın anlamı değiştirilmiştir. Kent ve kente özgü olan burjuva, zanaatkar, tüccar gibi sınıflar toplum kavramını nitelemeye başlanmıştır. Kırsal temelli hayat biçiminden kent temelli bir hayat biçimine doğru geçilmiştir. Toprağa bağımlı olan feodal sistemin yıkılması ile birlikte yükselişe geçen burjuva, şehirleri yönetimin ana merkezi haline getirmiştir. Bu süreçten sonra kentleşmenin hız kazanması ile kırsal üzerinde tahakküm kurulmuştur. Kırsalın dağınık yaşamını ve iş gücünü tek bir yerde, aynı çatı altında birleştirerek ulus kavramı ile sınırların çizilmesini sağlanmıştır. Mekânın temsili artık kentler olmuş ve sermaye birikimleri de böylece doğrudan kentlere aktarılmaya başlanmıştır (Harvey, 2008: 41).

 

Kaynakça

Adorno, Theodor W. ve Horkheimer, Max (2011). Sosyolojik Açılımlar, (çev. Sezai Durgun ve Adnan Gümüş), BilgeSu Yayıncılık, Ankara.

Bookchin, Murray (1999). Kentsiz Kentleşme, (çev. Burak Özyalçın), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Childe, Gordon (2006). Kendini Yaratan İnsan, Varlık Yayınları, İstanbul.

Giddens, Anthony (2012). Sosyoloji: Kısa Fakat Eleştirel Bir Giriş, (çev. Ülgen Yıldız Battal), Siyasal Kitabevi, Ankara.

Harvey, David (2008). Umut Mekanları, (çev. Zeynep Gambetti), Metis Yayınları, İstanbul.

Rousseau, Jean Jacques (2020). Toplum Sözleşmesi, Karbon Kitaplar, İstanbul.

Slattery, Martin (2014). Sosyolojide Temel Fikirler, Sentez Yayıncılık, İstanbul.

Swingewood, Alan (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev. Osman Akınhay), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.

Tönnies, Ferdinand (2000). Gemeinschaft ve Gesellschaft, (çev. Ahmet Aydoğan), ss. 185-217, Şehir ve Cemiyet içinde (der. Ahmet Aydoğan), İz Yayıncılık, İstanbul.

Turner, Bryan S. (2014). Klasik Sosyoloji, (çev. İdil Çetin), İletişim Yayınları, İstanbul.

Weber, Max (2000). Şehrin Doğası, (çev. Fırat Oruç), ss. 101-131, ‘’Şehir ve Cemiyet’’ içinde (der. Ahmet Aydoğan), İz Yayıncılık, İstanbul.

Weber, Max (2010). Şehir: Modern Kentin Oluşumu, (çev. Musa Ceylan), Yarın Yayıncılık, İstanbul.

Weber, Max (2012). Ekonomi ve Toplum, Yarın Yayınları, İstanbul.

Wolf, Eric R. (2000). Köylüler, (çev. Abdulkerim Sönmez), İmge Kitabevi, Ankara.