Ortanın Solu, CHP ve Bülent Ecevit

Cumhuriyet Halk Parti'sinin kuruluşundan yıllar sonra ilk köklü reforma, Ortanın Solu'na ve Bülent Ecevit'e bir bakış.

Türkiye’de partilerin siyasi yelpazede hangi noktada da bulunduğu, sağda mı, solda mı olduğu gibi konular hem siyasiler hem de toplumun bütününde yıllardır çokça tartışılan konulardan biri olmuştur. İdeolojik olarak merkez sağ denilebilecek bir partiye rakip parti taraftarları sol da diyebiliyor, aşırı sağ da diyebiliyor. Aslında Türkiye siyasi tarihine bakarsanız bir noktaya kadar siyasi tartışmalar doğrudan sağ-sol üzerinden değil vaatler ve politikalar üzerinden yapılıyordu. İlk kez Cumhuriyet Halk Partisi 1965 genel seçimlerinde CHP'nin ortanın solunda olduğunu belirtti ve belki de hiç sonlanmayacak bir tartışmanın fitili ateşlendi. Özellikle Adalet Partisi’nin antikomünist politikalar yürüttüğü bu yıllarda halka iletilecek bilginin çok rahat dezenformasyona uğrayabileceği bir ortamda “solda” olduğunu söylemek çok farklı tartışmalara yol açabilirdi. Bu çıkış sağ partiler için iyi bir koz olmuştu. Onlara göre CHP zaten mensubu olduğu solu itiraf etmişti ve bu sağ partiler için halka CHP’yi komünist, Moskof ve belli farklı sıfatlarla tanıtma imkânı doğurmuştu. Özellikle Adalet Partili’ler ve diğer sağ parti destekçileri “Ortanın solu, Moskova yolu”, “Ortanın solu, solun ortası” gibi halkın aklında rahat kalabilecek sloganlarla halkın CHP'ye karşı bakışını değiştirmeye çalışıyorlardı. CHP’de düşen oy oranları ve başarısız koalisyon denemeleri sonrası oylarını arttırmak, halkta güvenini tekrar kazanmak ve dönemin yeni sol partisi Türkiye İşçi Parti’sinden kendini ayırıp seçmenlerini korumak adına dönemin genel başkanı İsmet İnönü tarafından ortaya atılan bu ortanın solu kavramı ilk vadede bekledikleri faydayı sağlayamadı, tam tersine problem yarattı. CHP bundan sonra halka ortanın solunun komünizm olmadığını, bir aşırılık olmadığını anlatmak durumundaydı ve seçim boyu bunu yaptılar. 

Aslında ortanın solu her şeye rağmen radikal ve gerekli bir değişiklikti. Çok partili döneme 1950’de geçen Türkiye’de 1965’e kadar henüz hiçbir parti doğrudan biz ideolojik olarak bu noktadayız, politikalarımız da bu bağlamdadır dememişti. Her şey vaatler ve genellikler retorik üzerinden yürüyordu. Türkiye’de ilk kez siyasi partilerin arasından bir parti bulunduğu noktayı, ideolojisini halka doğrudan açtı. Bu açılımla beraber CHP’ye komünist söylemlerinin yanı sıra orta yolcu, sağcı, muhafazakâr gibi çok farklı uçlarda yakıştırmalar da yapılmıştır. 

Ortanın solu söylemi, CHP seçmenini ve diğer kesimleri CHP’ye yaklaştırıp, siyasi yelpazede CHP’yi net bir konuma getirmek için ortaya atılmış olsa da diğer partilerin söylemi yozlaştırma politikaları sonrasında CHP 1965 genel seçimlerinde 1961 genel seçimlerine oranla %8’lik bir oy kaybına uğradı. Bu oy kaybının sebebi kimi CHP’lilere göre ortanın solu söyleminde kaynaklıydı. İlerleyen dönemde Bülent Ecevit bu iddialara karşı; 

“1965 seçimlerini bize ortanın solu sözünün kaybettirdiğine o kadar inanmışlardır ki, bu sözü bırakınca her şeyin düzeleceğine sanmışlardır. Aslında, bir söz tek başına ne seçim kazandırır, ne seçim kaybettirir. Ama bir sözden dönmek çok şey kaybettirebilir.” 

şeklinde cevap vererek CHP’nin ortanın solunda kalması gerektiğini söylemiştir. Belki de Ecevit’in ilerleyen yıllarda “Halkçı Ecevit” olarak anılıp halk tarafından çokça sevgi ve saygı görmesinin nedenlerinden biri de daha politikacılığının genç yaşlarında bu tutarlı siyaset politikasını sürdürme isteği olmuştur.

Seçim sonuçlarında beklenilen oy oranın altında kalınması CHP kulislerinde iç karışıklığı neden olmuş, ciddi şekilde bölünmelere yol açmış ve bu başarısızlığın faturası büyük bir kesim tarafından ortanın solu söylemine kesilmiştir. Bülent Ecevit muhalif seslere karşı Ortanın Solu kitabını yazmaya başlamış ve genel sekreter olarak seçileceği 18. Kurultay’dan dört gün önce bu kitabı yayınlamıştır. Halka seçim döneminde ortanın solunun komünizm veya aşırı sol olmadığını “kalbimiz bile solda atıyor, ata bile ilk önce sol ayağımızla biniyoruz” gibi retorik söylemlerle anlatmaya çalışan CHP ilk kez söyleminin tamamının altını dolduracak teorik bir içeriğe sahip olmuştur. Ayrıca bu kitap daha sonra genel başkan ve başbakan olacak Ecevit’in vaatlerinin ve reformlarının da habercisi olmuştur. 

Bülent Ecevit, Ortanın Solu kitabında öncelikle siyasi yelpazenin dilimlerini açıklar. Aşırı sağ, ortanın sağı (merkez sağ), merkez (orta), ortanın solu ve aşırı sol olarak beş farklı dilim olduğundan bahseder. O dönemki siyasi partilerin çoğunun net bir programı olmadığından ve kendilerini net olarak tanımlamadıklarından meclisteki üç partiyi bu dilimlerden üçüne yerleştirir. Adalet Partisi’nin parti programları bağlamında ortanın sağında tanımlanabileceğini söylemiş ancak partinin o dönemki politika ve söylemlerinden aşırı sağ görüşlere doğru kaydığını da belirtmiştir. Bir diğer uçta, aşırı sol bölümüne ise dönemin yeni partisi, solda yeni bir yüz olan Türkiye İşçi Partisini yerleştirmiştir. Türkiye İşçi Partisi’ni yelpazeye yerleştirirken “CHP’nin daha solundadır” ifadesini kullanan Ecevit, seçim döneminde “ortanın solu, Moskova’nın yolu” şeklinde oluşan kötü şöhreti de CHP’nin üzerinden atmaya çalışmıştır. Meclisteki Millet Partisi, Yeni Türkiye Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Partisi’nin de yelpazedeki yerlerini o dönem itibariyle tanımlamanın henüz mümkün olmadığını söylemiştir. CHP’nin bulunduğu dilimi ortanın solu diye tanımlarken CHP’yi demokrasinin kurucu partisi olarak tanımlayıp daha da sola gitmeyeceğini ancak ve ancak demokrasi ve özgürlük ilkeleri bağlamında daha sola gidebileceğini söylemiştir. Hâlihazırda kuruluş ilkeleri gereği CHP’nin hep ortanın soluna yakın olduğunu sadece bunun ilk kez dile getirildiğini ifade etmiştir.  

Bülent Ecevit, ortanın solunu tanımlarken en genel hatlarıyla; halkçı, hümanist (insancı), sosyal adaletçi, devrimci ve reformcu bir anlayışı ele alır. Devletçi politikalar benimserken liberal politikaları göz ardı etmeyen, özel sektöre de alan tanıyan bir devletçi politikanın olması gerektiğini söyler. Burada temel olarak aşırı solcu, üretim güçlerinin tamamının devlette olması gerektiğini savunan politikalar ile liberal, üretim araçlarının tamamen özelleştirilmesini gerektiren görüşlerin arasında ortanın solunun güçlü bir duvar olduğu görüşü hâkimdir. 

Bülent Ecevit’e göre; her insan özgür ve baskılardan arınmış bir toplumda eğitim seviyesi, yetenekleri ve yönelimlerine bağlı olarak kendi potansiyeline erişebilir. Ecevit, bir köy kahvesinde okuryazarlığı dahi olmayıp politikayı nice aydınlardan daha iyi yorumlayabilen köylülerden, bilim insanlarının eserlerini iyi derinlikle yorumlayabilen işçilerden ve işçi olup iyi sanat eserlerini ortaya çıkarabilenlerden bahseder. Ecevit’e göre iyi bir toplum yapısında, özgürlüklerin olduğu bir dünyada bu insanlar iyi birer politikacı, bilim insanı veya sanatçı olabilirlerdi. Her insanın potansiyeline erişebilmesinin ancak sosyal demokrasinin hâkim olduğu sosyal ve ekonomik baskıların olmadığı bir toplumda gerçekleşebileceğini savunur. Ecevit için sosyal demokraside, ortanın solunda toplumsal açıdan temel gaye birbirine maddi yardımda bulunan, merhametli -ki bunları asil davranışlar olarak tanımlar- insan topluluğu yaratmak yerine maddi yardıma ihtiyacı olan insanların sayısını en aza indirgeneceği bir toplum yaratmaktır. Okula gitmesi gereken yaşlarda -eğitim ücretsiz olmasına rağmen- evini geçindirmek adına çalışan çocukların refaha erişebilmesi, maden ocaklarında asgari şartların dahi altında çalışan işçilerin refaha erişebilmesi için mücadele etmek Ecevit’e göre ortanın solunun tabiatını oluşturur. Onlara sosyal yardım yapıp günlerini kurtarmak adına değil, onların kalıcı bir refaha erişmesini sağlamak ortanın soludur. 

Bu noktada ortanın solunun temel ilkelerine göre; bütün çalışanların insani yaşam koşullarına uygun bir maaş alması sağlanmalı, işsizlere sosyal yardım değil direkt iş imkânı sağlanmalı ve yine aynı şekilde engelli ve eski hükümlülere sosyal yardım vermek yerine belirli eğitimlerle iş hayatına kazandırılması gereklidir. Köylülerin toprağa erişebilmesi kolaylaştırılmalı ve toprağa sahip olanlara modern tarım araçlarına erişim imkanı sağlanmalıdır. Ekonomik kalkınma için devlet gerekli imkânları vermeli ve adımları atmalıdır ancak bu adımlar halkın iradesini ve belli noktada serbest piyasayı sınırlandıracak noktalara varmamalıdır. Daha sonralarda “toprak işleyenin, su kullananın” projesi ile köylü ve çiftçi kesimden çokça destek alacak Ecevit’in reformunun temelleri de ortanın solu anlayışını dayanmaktadır. 


Kaynak

Bülent Ecevit, Ortanın Solu, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2009.

Fatih Yaşlı,Halkçı Ecevit: Ecevit-Ortanın Solu- CHP 1960-1980, Yordam Kitap, İstanbul, 2020.