Köy Enstitüleri

Ne yaptı bu Köy Enstitüleri? Üzerinden 80 yıl geçmişken neden dilimizden düşmüyor? Gelin beraber bakalım.


Eminim ki daha önce bu adı birçok kez duydunuz. Şimdilik tüm duyduklarınızı, bildiklerinizi bir kenara bırakın ve gelin en baştan başlayıp bu köy enstitüleri neymiş beraber inceleyelim.

Ülkemiz 15 yıl önce bağımsızlığını kazanmış. 16 milyon nüfusun 12 milyonu köylerde yaşıyor. Fakat, öğretmen sayımız sadece 6 bin. Dolayısıyla halkın %90'ı okuma yazma bilmiyor. Zaten savaşlardan yıpranmış ve yorgun düşmüş bir halk...

Öğretmen olabilmek için şehirde eğitim alman gerekiyor. Şehirde eğitim alıp hayatını kurmuşken de kimse köylerde görev yapmak istemiyor. Yani eğitim imtiyazlı bir kesimin elindeyken, köyde toprak ağalarının elinde.

Köylere doktor, hemşire veya ebe gidemiyordu; hastalar üfürükçülerin, kendilerine ermiş kişi diyen din tüccarlarının eline bırakılmıştı. Köylü eğitimden mahrum bir şekilde çağın gerisinde kalmıştı fakat milletin efendisi olmalıydı!

Böyle bir dönemde Atatürk, kendi ayakları üzerinde durabilecek kimseye uşak olmadan yolunda devam edecek bağımsız bireyler yaratmayı hayal etti. 1935 yılında yapılan kongrede köylerin bir an önce kalkınması için çalışılması gerektiğine karar verildi. Dönemin milli eğitim bakanı Saffet Arkan, Mustafa Kemal'e Anadolu'ya gönderebilecekleri yeterli öğretmenin olmadığından bahsediyordu ama Mustafa Kemal Atatürk daha fazla beklemek istemiyordu ve hemen geçici bir çözüm buldu. Orduda çavuş ve onbaşı olarak askerlik yapmış, okuma yazma bilen 85 kişi köylerinden çağrıldı ve Eskişehir'de eğitime alındı. Burada 6 aylık bir eğitim tamamlayıp köylerine eğitmen olarak geri döneceklerdi. Atatürk'ün ölümünden sonra bu hayalini Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel ve İlk Öğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç gerçekleştirecekti.

Atatürk, Köy Enstitüleri’ne olan zorunlu ihtiyacın gerekçelerini şöyle açıklar : 

“Efendiler!

Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.

Efendiler!

Bu hedefe ulaşmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır. Bir taraftan cehaleti yok etmekle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını toplumsal yaşama ve iktisatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için acil olan ilkel bilgiyi işe yarar bir tarzda vermek kuralı eğitimimizin esasını teşkil etmektedir. 

Efendiler!

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZLIĞI İLE KENDİ BENLİĞİNE VE MİLLİ GELENEKLERİNE DÜŞMAN OLAN BÜTÜN UNSURLARLA MÜCADELE ETMEK LÜZUMU ÖĞRETİLMELİDİR.”

Mustafa Kemal ATATÜRK


İsmail Hakkı Tonguç tek tek köyleri gezerek raporlar hazırladı. Raporda yeni tip öğretmenler yetişmesi gerektiği açıkça vurgulanıyordu. Öğretmen demek, bir nesli yetiştirmek demekti. Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç omuz omuza vererek dünyada eşsiz bir eğitim modeli yarattılar.

Hasan Ali Yücel ülkeyi 21 bölgeye ayırdı. Bu 21 bölgede, tren raylarına yakın yerlerde, öğretmen yetiştirmek için okullar kurulacaktı. Plana göre 1955-56 eğitim öğretim yılı sonunda Türkiye'de okulsuz köy, öğretmensiz okul kalmayacaktı. Öğrenciler burada hayatı öğreneceği için okulların adını "Enstitü" koydular.

Enstitü programı 114 hafta kültür dersleri, 58 hafta ziraat dersleri ve çalışmaları, 58 hafta teknik dersler ve çalışmaları, 30 hafta tatil şeklinde berlinlenmişti.

Ayrıca eğitim, kültür, tarım, inşaat ve sağlık konularında da dersler mevcuttu.

Buradaki hedef öğrencilerin not veya cezayla korkutulmaması, verilen bilgileri ezberleyen “pasif alıcılar” olmamaları, kendilerini tanımlayabilen, konuları ve olayları eleştirip sorgulayan kişiler haline gelmeleriydi.

Köy Enstitüleri, ezberci sistem yerine öğrencilerine uygulamalı olarak kalıcı bir eğitim veren, modern, yenilikçi, öğrencilerin kişiliklerini çok yönlü olarak geliştirmeyi hedefleyen; Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa yatılı karma eğitim sağlayan kurumlardı. Bu kurumlarda, öğrencilerin görüşlerine her konuda çok önem verilir, öğrenciler okul yönetimine dahil edilirlerdi.

Köylerden alınan çocuklara öğretmenlik mesleğiyle birlikte köyde geçerli demircilik, yapı ustalığı, dülgerlik; kızlar için dikiş, ev idaresi, hasta bakımı gibi pratik meslekler de öğretiliyordu. Başarılı olanlara öğretmenliğin yanında yüksek öğrenim yolu açılıyor, öğretmen olamayacaklar ise öğrendikleri işlerden birini yapmak üzere serbest köy hayatına geçiyordu. Bu çerçevede 3000 kadar sağlıkçı, ebe ve teknisyen yetiştirilmiştir.

Teoriyle uygulamayı birleştirme ve araştırarak öğrenme sürecinde yetişen kişiler Türkiye’nin eğitim politikasında etkili olmuşlardır. Ayrıca okul işliklerinin* civar köylerin ihtiyaçlarını karşılaması, yöre halkının ilk defa elektrik, sinema, motor gibi modern imkânlarla tanışması, temizlik ve sağlık şartlarına kavuşması gibi konularda da etkileri olmuştur.

Köy Enstitüleri‘nde yetki ve sorumluluk ilkesi uygulanmıştır. Çocukların daha küçük yaşlarda bile yetki ve sorumluluk alarak etkinleşmesi, bağımsız düşünebilmesi, karar verebilmesi, kendini tanıyıp yönetmesi, kendi işlerini görebilmesi, çevreyle ilgili sorumluluklar yüklenmesi Köy Enstitüleri’ndeki eğitimin temel ilkelerindendir. Enstitü öğrencileri, enstitüye adım atar atmaz öncelikle günlük yaşamı düzenlemek için aldıkları nöbetlerle ve başkanlık görevleriyle yetki ve sorumluluk altına girmekteydiler.

Köy Enstitüleri sayesinde 1940 ve 1946 yılları arası 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi ve bu tarlalarda üretime başlandı, 750 bin fidan dikildi, 1200 dönüm bağ oluşturuldu, 150 büyük çaplı inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 100 km yol, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapıldı.

Hasanoğlan Enstitüsü'nde öğrencilerin elleriyle yaptıkları amfi tiyatro Anadolu'da binlerce yıl sonra kurulan ilk amfi tiyatro olmuştu. Moliere'in Kibarlık Budalası, Sofoklesin Kral Oidipus'u Gogol'un Müfettişi, Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı oyunlarını ve daha birçok dünya klasiğini Anadolu insanı sahneliyordu. Hatta Aşık Veysel enstitüleri gezip öğrencilere müzik dersi verirdi. Düşünün daha 1940'lı yılların Türkiye'sinde Erzurum, Van, Diyarbakır, Adana gibi şehirlerin en ücra köşelerinde bile mandolin, keman, piyano çalan, Mozart'ın bestelerini çalışan, Aşık Veysel'den ders alan, Shakespeare'den, Gogol'dan oyunlar sergileyen, her yıl en az 25 dünya klasiği okuyan çocuklar vardı.

Köylü gerçek anlamda milletin efendisi olma yolunda yürüyordu. Taa ki siyasi çıkarlar uğruna feda edilinceye kadar! Toprak ağaların elindeyken, köye bir öğretmen gelince ağalar kendi güçlerinin sarsıldığını anladı. Aydın imamlarla öğretmenlerin iş birliği sayesinde şeyhlerin otoritesi kırılacak, tarikat ve cemaatlerin egemenliği sona erecekti. Bu yüzden kara propaganda başladı!

Önce kızlı erkekli eğitim mi olur diye başladılar. "Efendiler efendiler! Kızlarınızı enstitülere gönderiyorsunuz ama dinsizlik ahlaksızlık kol geziyor," diye iftiralar atıldı. Enstitülerde tek tip üniforma giyiliyordu. Enstitü müdürü için bile geçerli bir kuraldı bu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bunun gibi nedenler ve okudukları kitaplar bahane edilerek okullara komünistlik suçlamaları yapıldı. Ağaların tezgahladığı oyun yavaş yavaş amacına ulaşıyordu.

Mecliste de durum farklı değildi. Tek partili dönemde CHP milletvekili Emin Sazak enstitülerin en büyük muhaliflerinden biriyken aynı zamanda da Eskişehir'de toprak ağasıydı. Parti içerisinde anlaşmazlıklar git gide büyümeye başlamıştı. İsmet İnönü çok partili sisteme geçiş sözü vermişti fakat enstitüler yüzünden oy kaybedecekti. Bir taraftan Sovyetlerin Kars ve Ardahan'ı istemeleri üzerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Amerika'dan destek istedi. İstediği desteği de Truman doktrini sayesinde buldu fakat karşılığında istenilen bir şey vardı. Köy enstitülerinin kapatılması.

İsmet Paşa kendi yarattığı sistemi sürdürmekle durdurmak arasında sıkışmıştı. Bir yandan parti içerisinde ve dış güçlerden baskılar, diğer yandan korumaya söz verdiği enstitüler... Sonuç olarak enstitüler kapatılmadı fakat kuruluş amacından farklı değişiklikler yapıldı. Hasan Ali Yücel bakanlıktan alındı. İsmail Hakkı Tonguç bir yerden diğerine sürüldü. Yeni gelen milli eğitim bakanı Şemsettin Sirer öğrencilerin yönetime katılmasını engelledi. Okullarda okutulan dünya klasikleri öğrencilerin düzeyine uygun olmadığı gerekçesiyle yasaklandı. Aynı kampüsteki kız ve erkek öğrenciler birbirinden ayrıldı. Okuma ve tartışma saatleri iptal edildi...

Dönemin toprak ağası ve Van milletvekili Kinyas Kartal daha sonra yapmış olduğu bir röportajda şunları söyledi:

Köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı?

– Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi'nde okuttu, komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu.

Peki, KARMA EĞİTİMDEN dolayı mı kapatıldı?

– Hayır. Bu da değil, bütün dünyada okullar karma eğitim kız – erkek birlikte okuyor.

– Peki ya neden?

– Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var.Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ancak Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse BENİM AĞALIĞIM NE OLUR, SIFIRA DÜŞER!

Öyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Bir de Batı’dan buldum Eskişehir'den Emin Sazak. Sonra MENDERES’LE PAZARLIĞA GİTTİK. Dedik ki;

“Köy Enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana. KAPATMAZSAN OY YOK”

CHP'den ayrılan Adnan Menderes ve Celal Bayar gibi isimler Demokrat Parti'yi kurdu ve seçimleri kazandı. Demokrat Parti söz verdiği gibi bütün köy enstitülerini kapattı. Yerine imam hatip okulları kurulmaya başladı. O dönem UNESCO tarafından tüm dünyaya örnek eğitim sistemi olarak gösterilen köy enstütülerinin serüveni böyle sona erdi.

"Köy enstitülerini İsmet İnönü kapattı. Engel olabilirdi ama olmadı" diye konuşulup duruyor. Hayır! Enstitüleri oy pazarlığına giren, kendi çıkarları uğruna ülkenin geleceğiyle oynayan Menderes kapattı. Hangi partiden olursa olsun gerçek şu ki enstitüler siyasal çıkarlar uğruna kurban edildi.

Fakat kuruluşundan kaç yıl geçerse geçsin bu sistemi hatırlatacak birileri her zaman çıkacaktır!

Başta dedem olmak üzere köy enstitülerinde yetişen ve bunun bir parçası olan tüm güzel insanlara selam olsun!


*İşlik: Atölye; terzi, marangoz, demirci gibi zanaatçıların ya da resim, yontu, seramik gibi sanatlarla uğraşanların işlerini yaptıkları yer.