Peki Ya Cumhuriyet Olmasaydı?

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Peki, ya Cumhuriyet olmasaydı?


Yıl 1914, Osmanlı İmparatorluğu'nda ikinci Meşrutiyetin ilanından yalnızca 6 yıl sonra...

Dünyayı kasıp kavuran savaşın ortasında kalakalan Osmanlı, aç çakallar tarafından parçalanmayı bekleyen yorgun bir kurt misali... Tam dört yıl süren kanlı savaşın ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun da içerisinde bulunduğu İttifak Devletleri'nin yenilgisi sonucu ülkenin dört bir yanı işgal altında.

Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars İngilizler; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonları, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonları Fransızlar; Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris İtalyanlar; Ege bölgesi ise dört bir yandan Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üstelik Doğu Anadolu'nun önemli bir kısmı ise Ermeni çeteleri tarafından ele geçirilmiş, halka işkence edilmekteydi.

"Tek bir egemenlik var, o da milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır," diyen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşımızı fiili olarak başlattı. Ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri ile önemli adımlar atıldı. Takvimler 29 Ekim 1923'ü gösterdiğinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyet ilan edildi.

"Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir."

Peki ya Cumhuriyet olmasaydı?

Eşitlik, adalet, ulus egemenliği gibi kavramlar olacak mıydı dersiniz? Bugün olduğu gibi istediğimiz kıyafetleri giyebilecek miydik mesela? İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, düşünce ve kanaat özgürlüğü gibi temel hak ve hürriyetlerin varlığından haberimiz dahi olmayacaktı oysa. Bırakın kadın haklarını insan haklarından bile bahsedemeyecektik. 13-14 yaşlarında kız çocukları mal gibi alınıp satılmaya devam edecek; kadınlar miras, şahitlik gibi konularda eşitliğe sahip olamayacaktı. Çağın gerisinde kalmaya devam edecek, sömürgüleştirilecek ve her seferinde "Padişahım çok yaşa (!)" demeye devam edecektik.

Türk dili ve tarihi üzerine çalışmalar yapılmayacak, laiklik benimsenmeyecek ve insanların saf duygularını kullanan şarlatanlar etrafta cirit atmaya devam edecekti. Bayındırlık alanında büyük atılımlar yapılmayacak, demiryolu ulaşımı getirilmeyecekti. Sağlık konusunda yeni hastalıklarla savaşılmayacak, yabancı sermayelerin tekelinde olan işletmeler millileştirilmeyecekti. Eğitime önem verilmeyecek, okuma-yazma seferberlikleri sürdürülmeyecekti.

Türk milleti asırlardır hiçbir milletin egemenliği altında kalmamış, canı pahasına ulusal egemenliği için savaşmışken; kadın, erkek, çoluk çocuk demeden çarpışmıştır. İşte tam da bu nedenle ne de güzel diyor Ulu Önder "Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir," derken.

Üstelik biliyoruz ki Cumhuriyet öyle kimilerinin iddia ettiği gibi bir gecede ilan edilmemiş, halk bir gecede cahil kalmamıştır. Biliyoruz ki asıl cehalet yıllardır halkı kandıran, temiz duygularını kullanarak başına çorap ören şarlatanların mirasıdır. Hiçbir zaman zafere giden yollara güller serilmemiş, hatta bu yoldaki çakıl taşları paramparça etmiştir ayakları. Biz biliyoruz ki "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız."

Bundandır coşkuyla kutlamamız Cumhuriyetimizi, bundandır yazılan şiirler, söylenen marşlar... Sokaklara asılan bayraklar işte bu yüzden çok daha anlamlıdır 29 Ekimlerde. Fransız işgal kuvvetlerine erzak taşıyan yüz elli arabalık konvoyu bozguna uğratarak Antep’in kurtuluş mücadelesini başlatan Mehmet Sait'in, henüz 19 yaşındayken eşiyle beraber Kuvayı Milliye güçlerine katılan ve 22 yaşında şehit düşen Gördesli Makbule'nin, düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam'ın, Kurtuluş Savaşı sırasında cepheye silah taşıyarak mücadeleye yardımcı olan Satı Çırpan'ın, 9 yaşından itibaren babasıyla beraber cephede savaşan ve henüz 12 yaşında Onbaşı unvanını alan Nezahat Onbaşı'nın, Aydın'da düşmana ilk darbeyi vuran ve bölgedeki istiklal mücadelesini başlatan efelerin efesi Yörük Ali'nin, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli savaşçılarından olan Kara Fatma’nın ve daha nicesinin torunu olduğumuzdandır içimizin ürperişi, gözlerimizin dolması her 29 Ekim'de.

"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz," diyerek Türk gençliğine olan inancını her fırsatta dile getiren bir önderimizin olmasındandır içimizdeki inanç.

Cumhuriyetimizin 97.yılı anısına, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, sonrasındaysa tüm şehitlerimize saygı ve minnetle; Cumhuriyetimizin değerini bilmemiz dileğiyle.

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Mustafa Kemal Atatürk