Oyunlar ile Bir Hayat Yolculuğu

Zihninizi bebeklikten alıp ergenliğe dek büyüteceğini düşündüğüm oyun listesini sizlerle paylaşıyorum.

Son zamanlarda teknolojinin de gelişmesi ile sanat yapmak da sanata ulaşmak kolaylaştı. Bu sayede hayatta kalmak adına kendine gaye bulmak uğruna düşüncenin sınırlarıyla oynayan, gittikçe tatminsizleşen insanoğlu birçok sanat dalını bir arada tüketebileceği dijital oyunlar ile duygularını ifade etmeye yöneldi. Bu yazımda sizlerle, sırası ile oynadığınızda bir insanın büyümesine eşlik edercesine deneyimler yaşayacağınız oyun listemin ilk kısmını paylaşacağım.

Çocukluk

Kanımızda bolca endorfin ile gördüğümüz, henüz yeterince bilinç kazanmadığıdığımız için gerçekle bir sandığımız kabuslarımızı, tatlı rüyalarımızı kanımca çok iyi betimlemiş bir oyundur: Happy Game. Basit bulmacalar çözdüğünüz, psikedelik çizimler ve müziklerin eşlik ettiği kayıp oyuncaklarını kabuslarında arayan bir çocuğun hikayesini anlatır. Amacımız çocuğumuzu, içimizde kaybolan çocuğu, mutlu etmek. Oyun hafif gore sayılabilecek rahatsız edici öğeler, ışık patlamaları, beklenmedik sesler vahşi dünyadan etkilenmeye açık çocuk zihnine girmiş kötülüklerin ağırlığını alnımızda bir iki damla ter ile atmamızda yardımcı oluyor.

Biraz daha büyüdük, kanımızdaki endorfin hala çok yüksek. Burada size oyunların yapımcıları olan çiftin de kendi çocukluk hikayelerinden ilham alarak yaptıkları Killmonday Games'in Little Misfortune ve Fran Bow'u önereceğim. Biraz sim ile yolda karşılaştığı olumsuzlukları parlatarak sonsuz mutluluğu kovalayan küçük Misfortune Ramirez Hernandez ve bazı sebeplerle kocaman sarı gözleri olan kara kedisini kaybetmiş Fran Bow'un peşlerinde kimi zaman onları çeşitli vaatlerle kandıran kimi zaman yollarına taş koyan karanlık belasına rağmen azimle devam ettikleri yolculuğuna tanıklık ediyoruz. Bunlar da point and click, bulmaca oyunları. Yapımcılar kendi hikayelerini anlattıkları için akla gelmeyecek benzetmeler ile çocukluk hayak kırıklıklarına değiniyorlar. Birebir hikayeleri yaşamamış olmasanız bile kendinizden bir şeyler bulduğunuz bir serüvene çıkıyorsunuz. Fazlasıyla fantastik öğe ve sanrılar barındırıyor, 4. duvarı genellikle aşıyor ve çocuğun zihninden pratikliyorsunuz hikayeleri. 

Büyürken çoğunlukla bir şeyler kazanıyoruz ama bazen de şeyleri kaybediyoruz. Peki ya ilk kaybımızı yaşadığımızda ne tepki vermeliyiz? Bu durumu kabul etmekte zorlanıyorsak; -oyun diyemeyeceğimiz, görsel roman- Pumpkin Eater ile neden kopmanın bazen iyi olacağını, Sally Face ve arkadaşları ile nasıl başetmemiz gerektiğini öğreniyoruz. Pumpkin Eater, bir trafik kazasında oğlunu kaybeden, bu durumu kabullenmek istemeyen anne ile ürpertici çılgınlıklara düşen ailenin macerasını küçük kızın ağzından anlatıyor. Oyun açıklamasında, belirtile kaynaklarında yönlendirdiği makaleler ile tıbben doğru biçimde bedenin çürümesini betimlediğini iddia ediyor ki gerçekten de sadece bir görsel roman olsa da duygularınız ve mideniz sağlam değilse bitirmek gerçekten çok güç olabilir... Sally, öncesinde bir kazada annesini ve yüzünü kaybediyor ardından bu da yetmezmiş gibi babası ile yeni taşındıkları gizemli apartmanda edindiği en yakın arkadaşını da kaybediyor. Lineer olmayan zaman ile merak uyandıran psikolojik korku ile hikayeyi çözümlediğiniz, sonunda arkadaşlarını kurtarma uğruna girdiğiniz savaşı anlatan oyunda ergenliğinizde yaşadıklarınızdan bir parça bulacaksınız. Hala oynamaya ikna olmadıysanız müziklerine bir bakmanızı öneririm...