Öze Doğru Bir Road Trip: Felsefe

Felsefenin bilinenin aksine yalnızca akademik boyuttan ibaret olmadığına ithafen.


Felsefe tarihinde Karl Jaspers tarafından söylenmiş, açıkçası benim de fazlasıyla benimsemiş olduğum çok güzel bir söz var:

''Felsefe, yolda olmaktır.''

Özellikle fiziki olan somut gerçeklikten baktığımızda yol kavramı; kimileri için hiç beklenmedik derecede göz korkutucuyken, kimileri için ise tarifsiz bir şekilde büyüleyicidir. Yol, emek ister. Haftalar öncesinden takvimdeki yerini alır ve gün saymaya başlarız. Vakti zamanı gelip çattığında, o çantaları sırtlanıp elimize de bir valiz iliştirdiğimiz türden bir yol değil aslında bahsettiğim şey. Yola çıkmak için elinizde bir otobüs biletinizin olmasına gerek yok veya kilometrelerce yol gitmeniz şart değil. Aslında her an yoldayız ve bu bizim bir parçamız. Örneğin hayat dediğimiz şey başlı başına rotası olmayan uçsuz bucaksız bir yol değil midir? İşte bu hayat yolunun dallarını yeşertip meyvesini veren şeyin en temelinde de felsefe yatmakta. Yani yolculuğun özünde yatan felsefe, kendi özümüze ulaşmamız için bir araç. Dolayısıyla felsefe olmadan aslında tüm bu hikaye ütopik bir kurgudan ibaret.

Felsefeyi en basit ve anlaşılır tabiriyle bir düşünce etkinliği olarak tanımlamamız mümkün. İnsan zihni herhangi bir sona tabii tutulmadığından felsefe için de böyle bir şey söz konusu değil. İnsan kendisini keşfettikçe derinleşir ve başka bir boyuta geçerek kendini aşar. Bu döngü için de herhangi bir sondan bahsetmemiz söz konusu değil. Dolayısıyla felsefede sonluluğa dair bir kayıt bulunmaz. Felsefe aslında Antik Yunan'dan daha öncesinde insanın yaratılışıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle felsefenin insanla birlikte doğduğunu ve insan evriminde çok büyük bir katkısı olduğunu söyleyebiliriz. İnsan; düşünmeye başladıkça, sorduğu sorulara yanıtlar aradıkça kendi özüne inmeye başlar ve bu yolda felsefe onu dinç tutar. Şunu da söylemek gerek ki felsefe teoride kaldığı müddetçe bize hiçbir şey sunmaz. Bir şeyleri sadece biliyor olmak bizi istediğimiz konuma taşımaya yetmeyecektir. Ancak teoridekini pratik yaşama aktardığımızda felsefenin hayatımızdaki somut dokunuşlarını hissedebiliriz. Bu da ancak deneyimlerimizle söz konusu olabilir. Karşılaştığımız durumlardan kendimize çıkardığımız her pay birer deneyim niteliğindedir ve deneyimlerimiz anda olduğumuzu fark etmemizi sağlar. Küçük anlar için yaşanmaya başlandığında ise hayatın tadı çok başka bir boyuta taşınıyor. Sabah göz kapaklarımıza çarpan gün ışığı ve işittiğimiz kuş cıvıltılarıyla tüm alarmlara meydan okurcasına keyifle uyanmak, yolda yürürken sokağın başındaki çay ocağından gelen o buram buram kokan taze çayın kokusunu ciğerlerimize işlemek, durakta otobüs beklerken elimize konan uğur böceğinin verdiği enerjiyle yüreğimizden geçen tüm o dileklerin kabul olacağına inanarak gözlerimizi kapattığımızda yüzümüzde beliren o sıcak tebessüm... Hiçbir coğrafi konuma sahip olmayan, öylesine aşkın bir yoldayız ki...

Her daim yolda kalmanız dileğiyle, yolun sonunda görüşürüz.