Platon ile İdealizmin Temellerine İnmek

Etrafımızdaki gördüğümüzü ve bildiğimizi sandığımız, duyumsadığımızı düşündüğümüz her şey ya gerçekten bir yanılsamadan ibaretse?

Antik Yunan'da Aristoteles ve hocası Platon ile birlikte felsefedeki büyük düşünce sistemlerinin kurulduğunu görüyoruz. Platon, insanoğlunun bilgisine tümel açıklamalar geliştirmek istediğinden ''Varlık nedir?'' gibi neliğin özünü kapsayan türden sorulara cevaplar aramıştır. Platon'un felsefesindeki yapı taşı ise idealardır.

İdealar, tıpkı Elea Okulu'nda Parmenides'in ''bir''i gibi ezelden beri kendi başına varolan ve değişmesi söz konusu olmayan gerçeklerdir. Varolanların ilk örneklerini oluşturan ideaların somut olarak herhangi bir karşılığı bulunmaz, sadece düşünülür şeylerden ibaretlerdir. Dolayısıyla duyu dünyasının bizlere sunmuş olduğu binbir türlü varlık, idealar süzgecinden geçirilmiş birer kopya niteliğindedir. Platon, duyularımızla kavrayabildiğimiz her varlığı kabul eder fakat tüm bunların temelinde değişmeden kendisiyle aynı kalan bir varlığın da bulunması gerektiğini ileri sürer. Çünkü evrendeki çokluğu kavrayabilmemiz için hepsini içinde barındıran bir birlikten söz edebilmemiz gerekiyordu. Aksi takdirde sonsuz sayıda bulunan tek tek varlıklara ilişkin ayrı ayrı bilgi edinmemiz gerekecekti fakat böylesi bir olgunun peşine düşmemiz de mümkün değil. Öte yandan bahsettiğimiz bu birlik, bir kuruntu olarak varsayılmamak için çokluğun içinde kanlı canlı bir şekilde mevcudiyetini bize göstermeliydi. Görüyoruz ki Platon, tıpkı hocası Sokrates gibi varolanlara ilişkin genel bir bilginin akıl aracılığıyla elde edilmesinin imkanlarını araştırıyor ve çokluğun temelini oluşturan birliğe yöneliyordu.

Doğru bilgiye ulaşma yolunda bizlere ışık tutan ve kaynaklık eden ilkeler bütünü idealardı. Fakat idealar, duyularla değil ancak akıl yoluyla kavranabilirdi. İdealar için herhangi bir zamansallıktan veya mekana içkinlikten söz etmek mümkün değildir. Örneğin doğada çeşit çeşit ağaç görürüz. Bu ağaçları biçimsel özelliklerine göre tek tek duyumsarız. Ama bunun dışında ağaca ilişkin kapsayıcı bir kavram da türetiriz. Çocukluğumuzda resim yaparken hepimizin çizdiği ağaç hemen hemen aynı tasvirdedir. İşte bu tek tek duyumsadığımız ağaçları aşan ve onların özünü kapsayan genel bir fikirdir. Platon'un idea derken de bahsettiği de aslında böylesi bir şey. Somut gerçeklikte düşündüğümüzde tek tek duyumsadığımız ağaçlar bir gün fidanlarından yeşerirken başka bir gün belki de bir balta darbesiyle yok olup gidecektir. Buna karşın ağaç ideası ezeli ve ebedi olarak varolmaya devam eder.


Maddi olan gerçekliklere nispeten, ruh gibi maddi olmayan ilkelerin daha asli bir varlığa sahip olduğunu öne süren ve maddi gerçekliklerin bu ilkelerden doğduğunu savunan disiplin ise idealizmin ta kendisidir. Platon, diğer filozofların aksine doğru bilginin kaynağına eğilmiş ve bu problemi de idealar kuramıyla temellendirerek açıklamıştır. Duyularımız bizlere gelip geçen yani değişen dünya hakkında bilgi verir ve bu bilginin kesinliği söz konusu değildir. Akıl yoluyla kavradığımız idealar ancak bizi sağlam bilgilere götürür.

Platon'a göre idealar, insan ruhunda gizliden gizliye mevcutturlar. Çünkü insan ruhu doğmadan önce idealar dünyasında bulunur ve bu yüzden tanrısal bir niteliğe sahiptir. Ardından kendini köklerinden kopup bir bedene hapsolmuş bir şekilde bulan bu ruh, yeryüzüne doğru alçalmıştır. Fakat ruh asli olana yani idealar dünyasına dönme sancısı içindedir ve ancak dünyevi olan hazlardan sıyrılarak ruhumuzu yatıştırabiliriz. Bu dönüşümü mümkün kılan şey ise ruhun kaynağına, varoluşunun özüne inmemizi sağlayan felsefede gizlidir.