Paradox of Choice ve Romantik İlişkiler Üzerindeki Etkileri
Seçim paradoksu ve romantik ilişkilerimiz üzerindeki etkileri.
Hepimiz bir seçim yapmamız gereken durumlarda bazen kararsızlığın bizi esir aldığını hissederiz. Günlük hayatın içinde bu durum, bir kafede hangi kahveyi içeceğimize karar vermekten, Netflix'te bir film seçmeye kadar uzanabilir. Ancak konu romantik ilişkilerde seçim yapmaya geldiğinde, işler çok daha karmaşık bir hal alabilir. İşte burada paradox of choice, yani “seçim paradoksu" devreye giriyor.
Seçim paradoksu, psikolog Barry Schwartz tarafından 2004 yılında yayınlamış olduğu “The Paradox of Choice - Why More is Less” adlı kitabıyla ortaya çıkarmış olduğu bir kavram. Bu teori, daha fazla seçenek sunulduğunda karar vermenin daha zorlaştığını ve bu kararın sonucundan memnun olma ihtimalimizin azaldığını öne sürer. Örneğin, bir markette 50 çeşit reçel görmenin ilk bakışta heyecan verici olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak, bu kadar çok seçeneğin içinden bir tanesini seçmek, sizi "ya diğerleri daha iyiyse?" sorusuyla baş başa bırakabilir. Peki, bu teori romantik ilişkilerimizi nasıl etkiliyor? Daha önceki nesiller, genellikle çevrelerindeki sınırlı bir insan grubuyla tanışıp ilişkiler kurarken bugün bizler sosyal medya ve çevrimiçi uygulamalar sayesinde binlerce kişi arasından birini seçme "şansına" sahibiz. Ancak bu şansın beraberinde getirdiği kararsızlık ve tatminsizlik hissi, gerçekten de mutlu olmamızı zorlaştırabilir.
İlk olarak, daha fazla seçenek bir partnerle derin bir bağ kurmayı zorlaştırabilir. Bir düşünün; Tinder, Bumble gibi uygulamalarda bir kişiyle konuşuyorsunuz ve her şey yolunda gidiyor. Ancak bir yandan aklınızda hep şu soru var: "Acaba daha iyisi var mıdır?" Bu düşünce, mevcut partnerle olan bağınızı zayıflatabilir ve ilişkide derinlik oluşturmanıza engel olabilir. Ayrıca bu durum romantik ilişkilere alışveriş yapıyormuşuz mantığıyla bakmamıza neden olabiliyor. Bir telefon satın alacağımız zaman nasıl farklı telefonların özelliklerini karşılaştırıyorsak, bu uygulamalarda da insanların profillerindeki bilgileri karşılaştırarak bir seçim yapmaya çalışıyoruz. Bu da insanları bir tık “ürün” gibi görmemize neden olabiliyor. Yaptığımız seçimden de tatmin olamayabiliyoruz çünkü çok fazla seçenek olması aklımızı çelebiliyor. Schwartz'ın teorisine göre, çok fazla seçenek bizi mevcut kararımızı sürekli sorgulamaya iter ve bu da memnuniyetsizliğe yol açar.
Bir diğer etki ise "kayıp korkusu" ya da FOMO (Fear of Missing Out) dediğimiz olguyla ilgilidir. Modern toplumda, sosyal medya ve çevrimiçi platformlar öylesine geniş bir "mümkün partner" havuzu sunuyor ki, mevcut ilişkide olan bir kişi bile bazen neler kaçırdığını düşünmeden edemiyor. Bu, ilişkiye odaklanmayı zorlaştırabiliyor ve her iki tarafın da yetersizlik hissetmesine neden olabiliyor.
Bu seçenek çokluğu günümüzde ilişkilerde birçok soruna neden olabiliyor. Daha fazla seçenek, karşıdaki kişiye bağlanmayı zorlaştırabilir. İnsanlar, bir partnere tamamen bağlanmak yerine, "daha iyi bir seçenek" arayışıyla ilişkileri yüzeysel bir seviyede tutabilir. Bu durum, uzun vadeli ilişkilerin çok daha nadir hale gelmesine neden olabilir. Ya da bir ilişkide ne kadar mutlu olursak olalım, aklımızda hep şu soru olabilir: "Başka biriyle daha mutlu olabilir miyim?" Bu düşünce, mevcut partnerimize olan memnuniyetimizi azaltabilir. Ayrıca çok fazla seçenek, seçim yaparken hata yapma korkusunu da beraberinde getirir. Yanlış partneri seçmekten korktuğumuzda ya hiç seçim yapmamaya ya da yaptığımız seçimden sürekli şüphe etmeye başlarız. Bu da kaygı seviyesinin artmasına yol açabilir.
Peki bu durumla nasıl başa çıkacağız? Seçim paradoksunun ilişkilerimiz üzerindeki etkisini azaltmanın elbette yolları var. Bir ilişkideyken, partnerimizin olumlu yönlerine odaklanmayı ve diğer "potansiyel" seçenekleri unutmayı öğrenmeliyiz. Disney filmlerinin bize sattığı “mükemmel bir partner” hayalinin gerçek olmadığı gibi biz de mükemmel değiliz. İlişkideki mutluluğumuz, partnerimizi olduğu gibi kabul etmeye bağlıdır. Çevrimiçi uygulamalarda sıkça karşımıza çıkan "ideal" insanlar, genellikle gerçeği yansıtmayabilir. Partnerimizi başkalarıyla kıyaslamak yerine, ona olan bağlılığımızı ve ilişkimize kattıklarını takdir etmeliyiz. Ayrıca bir ilişkiden beklediklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekebilir. Her ilişkide zorluklar yaşanacaktır ve bu zorluklar, ilişkiyi daha anlamlı kılan unsurlardır. Mükemmel bir ilişki arayışındansa, mevcut ilişkimizi geliştirmeye odaklanmalıyız. Eğer çevrimiçi platformları kullanıyorsak, seçeneklerimizi belli bir sınırda tutmak için bilinçli bir şekilde yaklaşmaya çalışabiliriz. Daha az seçenek karar vermeyi kolaylaştırabilir ve memnuniyeti artırabilir.
Seçim paradoksu, günümüz ilişkilerinde mutluluk arayışını zorlaştırabilir. Ancak bunun farkında olmak, bu döngüyü kırmak için önemli bir adımdır. Hayat, sonsuz seçenekler arasında mükemmeli aramak yerine, elimizdeki güzelliklere odaklanmakla anlam kazanır. Önemli olan, bir ilişkide gerçekten ne istediğimize karar vermek ve bu kararımıza sadık kalmak. Partnerimizi olduğu gibi kabul edip ilişkimizi beslediğimizde seçeneklerin bolluğu bizi etkileyemez hale gelecektir. Ya da partner arayışımızda birçok “seçeneği” aynı anda değerlendirmek yerine uyumlu olduğumuzu düşündüğümüz bir kişiye dikkatimizi verebiliriz ve bu seçim paradoksundan kendimizi kurtarabiliriz.