Platon’un İdealar Dünyası: Sanat, Adalet ve Ruhun Ölümsüzlüğü
Platon’a göre, gördüğümüz dünya sadece bir yanılsamadan mı ibaret? Sanat, adalet ve ruhun ölümsüzlüğü hakkında derin bir sorgulma.
Tiyatro ve edebiyat, her zaman hayatımızın vazgeçilmez parçalarından biri olmuştur. Duygularımızı ve düşüncelerimizi aktarmanın süslü hallerinden olan bu sanat dalları, insan ruhunu besleyen en güzel kaynaklardandır. Peki, gerçekliğin sınırlarını sorgulayan Platon, antik dönemde bu sanatların insan üzerindeki etkisini aynı şekilde mi değerlendiriyordu? Platon, Devlet adlı eserinin onuncu kitabında sanatın içindeki taklitçilik düşüncesini ele alırken, aynı zamanda ruhun ölümsüzlüğü ve adaletin doğası üzerine derin bir sorgulamaya girişir. Gelin, Platon’a bu yolculuğunda biz de eşlik edelim.
Taklit ve Gerçeklik Algısı
Platon’un gerçeklik algısını anlamamız için bilmemiz gereken en önemli unsurlardan biri mağara alegorisidir. Bu alegoriye göre bir grup insan, hiç ışık almayan bir mağaranın içinde elleri ve ayakları bağlı şekilde yaşar. Bu insanlar mağaranın duvarına bakmaktadırlar ve arkalarında yanan bir ateş vardır. Mağara dışında olup biteni görmeyen bu grup için tek gerçeklik duvardaki gölgeleridir. Bir gün, tüm bağlarından kurtulan bir kişi sayesinde dışarıda olup bitenden haberdar olurlar. Mağaranın dışına çıkan kişi, aslında renklerin, şekillerin ve canlıların olduğunu ve mağarada gördüklerinin ise sadece birer gölge ve yanılsama olduğunu keşfeder. Bunu mağaraya dönüp arkadaşlarına anlattığında, arkadaşları ona inanmaz ve bunu akıl dışı bulurlar. Bu yüzden de arkadaşları asla asıl gerçekliğe kavuşamazlar. Platon, bu metaforla doğru bilgiye ulaşmanın her zaman kolay bir yol olmadığını ve çoğu insanın alıştığı yanılsamalara tutunup hakikate ulaşmak için çaba sarf etmediğini anlatır. Mağaradaki zincirli insanlar duyusal dünyaya bağlı olan insanları temsil ederken, mağaradan çıkıp ışığı gören kişi ise gerçek bilginin peşinde koşan insanları temsil eder.
Platon’a göre, hakikatin kendisini fiziksel dünyada bulmamız mümkün değildir. Hakikati bulmak ancak idealar alemiyle mümkündür. İdealar alemi, fiziksel dünyanın ötesinde, mükemmel ve değişmez formların bulunduğu bir alandır. Bizim maddi dünyada algıladığımız her şey de bu mükemmel ideaların kusurlu yansımalarıdır. Platon, idealar dünyasının duyusal dünyadan daha gerçek olduğuna inanır; çünkü ona göre duyusal dünyadaki nesneler değişken ve geçiciyken idealar dünyasındaki formlar zamanın ve değişimin ötesindedir. Zaten mükemmel oldukları için hep aynı kalırlar.
Bu düşünceyi daha anlaşılır bir şekilde örneklendirelim:
Bir at hayal edelim. Nasıl bir at hayal ettiğimiz hayal gücümüze göre değişir çünkü bu konuda çok fazla seçeneğimiz var: küçük at, hızlı at, büyük at, yavaş at, beyaz at, kahverengi at. Platon’a göre, algılanabilir dünyada gördüğümüz tüm bu atlar aslında bütün kusursuzluğu ve değişmezliği ile formlar dünyasındaki ‘mükemmel at’ formunun eksik yansımalarıdır.
Platon, bu düşüncesini sanatla harmanlar ve büyük bir iddia ortaya atar: Fiziksel dünyanın, formlar dünyasının bir yansıması olduğunu savunan Platon, sanatın ise fiziksel dünyanın yansıması olduğunu öne sürer. Bu durumda, sanatın gerçeği iki kez taklit ettiğini ("Imitation of an imitation" olarak da adlandırılır) ve bu nedenle insanları hakikatten uzaklaştırdığını düşünür. Örneğin, bir ressam fiziksel dünyada var olan bir yatağın resmini yapabilir, ama bu yatak zaten idealar dünyasında mükemmel formların kusurlu yansımalarıdır. Ressam, bu yatağı çizerek aslında kusurlu yansımanın bir yansımasını çizmiş olur. Bu durum da insanları hakikatten uzaklaştırır.
Bir diğer önemli unsur ise duygularla alakalıdır. Platon, duyguların aşırıya kaçmaması gerektiğini ve akıl ile mantığın her zaman duyguların üzerinde tutulması gerektiğini savunur. Ona göre, hisler veya duygular rasyonel düşünce tarafından kontrol edilmelidir. Aksi takdirde, duyguların insanı hakikatten uzaklaştırıp aynı zamanda kötü etkileyeceğine inanır. Platon, duyguların fazla coşkulu yaşanmasının adalet ve erdem gibi önemli konularda yanlış anlaşılmalara sebep olabileceğini düşünür.
Platon, Devlet Onuncu kitabında Homeros’un İlyadasından bu duruma örnek gösterir. Aşil, İlyada destanında savaşlardaki hünerleri ile güçlü bir kahraman olarak anlatılır; fakat bu kahramanın yoğun intikam arzusu ve öfkesiyle yaptığı büyük etik yanlışlar göz ardı edilemez. Bu büyük yanlış da şu şekilde gerçekleşir: Aşil, Hektor’u öldürdükten sonra Hektor’un cesedini savaş arabasına bağlar ve sürükleyerek Yunan kampına kadar götürür. Aslında yoğun intikam duygularının mantığının önüne geçmesiyle Hektor’un bedenine bu saygısızlığı yaparak, dönemin savaşçı kültüründe cesede saygı göstermek ve onurlu bir cenaze töreni düzenlemek gibi önemli değerlere aykırı davranmıştır. Platon’a göre, bu durum Aşil’i örnek alabilecek herkesin intikam uğruna (yoğun duyguları aktive ederek) etik değerleri arka plana atmayı (aynı zamanda mantığı arka plana atmayı) normalleştirmesidir.
Ruhun Ölümsüzlüğü
Platon, ruhun ölümsüz olduğuna ve bedenden bağımsız bir varoluşa sahip olduğuna inanır. Bu inancını dayandırdığı üç temel sav vardır. Bunlardan biri, zıtlık savıdır. Bu düşünceye göre, her şey kendi zıttıyla var olur; yani yaşam varsa, onun zıttı olan ölüm de vardır ve dolayısıyla ölümden sonra yeniden yaşamın ortaya çıkması gerekir. Bu döngü, ruhun sürekliliğini ve devamlılığını kanıtlar niteliktedir. Ruhun bu sürekliliğini sağlayacak olan şey ise yeniden doğuştur (reenkarnasyon). O dönemde reenkarnasyona inanmayan insanlar bulunsa da ölümden sonraki yaşam (afterlife) gibi birçok benzer inanç vardır. Bu sebeple, Platon’un bu düşüncesi o dönem için oldukça mantıklı kabul edilebilir.
Bir diğer savı ise doğuştan gelen bilgidir. Platon’a göre, ruh zamandan bağımsız olarak var olur ve zamana ve değişime tabi olan fiziksel dünyayla sınırlı değildir. Zamansal kısıtlaması olan fiziksel dünya vücudu etkiler; fakat zamansız ve ebedi ruh hiçbir şeyden etkilenmez. Platon’a göre, ruh bedene hapsolmadan önce idealar dünyasında var olur ve bu dünyada mükemmel formları deneyimler. Bu nedenle, insan ruhu aslında doğuştan belirli bir bilgiye sahiptir; ancak bu bilgi, ruhun bedene geçişi sırasında unutulur. Ancak, ruh ölümsüz ve değişmez bir doğaya sahip olduğu için, bu duyusal dünyanın ötesindeki idealar dünyasında var olan gerçek bilgiyi hatırlayabilir. Platon, öğrenmeyi yeni bir bilgi edinmekten çok aslında ruhun önceden idealar dünyasında gördüğü hakikati yeniden hatırlama süreci olarak görür. Sonuncu ve en temel savı ise ruhun sadeliğidir. Bu sava göre, ruh fiziksel dünyadaki nesneler gibi parçalanabilir ya da tahrip edilebilir bir yapıya sahip değildir. Yani yok edilemezdir; dolayısıyla ölümsüzdür.
Er Miti
Bu mit, savaşta ölen ancak ölümden sonraki hayatta gördüklerini paylaşmak için geri dönen Er adında bir askerin hikâyesidir. Bu hikâyede, ölümden sonra ruhlar yaşam biçimlerine göre yargılanırlar: İyi ruhlar ödüllendirilir ve kötü ruhlar cezalandırılır. Ruhlar daha sonra geçmiş deneyimlerine göre yeni bir hayat seçerler ve yeniden doğarlar. Bu mit, adaletin yalnızca yaşadığımız hayatta değil, ölüm sonrasında da geçerli olduğunu ve ruhların yaşamları boyunca yaptıkları eylemlerle şekillendiğini vurgular. Aynı zamanda ruhun ölümsüzlüğü ve yeniden doğma fikrini destekler.
Platon, saf mantık ve akılla açıklanması zor olabilecek derin gerçekleri temsil etmek için, bu örnekte olduğu gibi miti bir alegori olarak kullanır. İnsanlar kelimenin tam anlamıyla reenkarnasyona inanmasalar bile, Platon'un felsefi sisteminin güçlü bir ahlaki ve etik çekiciliği vardır. Platon, adil bir yaşam sürmenin çok önemli olduğunu, çünkü ruhun ya bu yaşamda ya da sonraki yaşamda sonuçlarla karşılaşacağını vurgular. Bu ahlaki çerçeve, insanları eylemlerinin uzun vadeli etkileri hakkında düşünmeye teşvik eder. Adaletin ödüllendirileceği ve adaletsizliğin cezalandırılacağı fikri, ahlaklı yaşamak için güçlü bir teşvik sağlar.
Mağara alegorisinden Er mitine kadar uzanan bu düşünce sistemi, duyusal dünyanın ötesine bakmamız gerektiğini ve hakikate ulaşmanın kolay bir yol olmadığını hatırlatır. Platon’un bu düşünce sisteminde mesajı açıktır: Gerçek bilgi ve erdem, yüzeyde değil, derinlerde, idealar dünyasında yatar. Günümüzde bile Platon’un felsefi sistemi, ruhun sonsuzluğu, adil bir yaşam sürmenin önemi ve insan olmanın anlamı üzerine insanlığı düşündürmeye devam etmektedir. Bu yüzden, Platon’un mirası tarihin tozlu sayfalarında kalmayıp, daima ruhumuzu aydınlatmaya devam edecektir.