Polonya'nın Hüzünlü Soytarısı: Stańczyk — Bir Tiyatro Monoloğu

Kralların sarayındaki "soytarı", halkın vicdanı ve iktidara karşı gerçekleri dile getiren bir düşünürdü.

"Stanczyk, Smolensk'in kaybedilişinin ardından Kraliçe Bona'nın balosunda" adlı tablo, balo katılımcılarının sağ köşede yer aldığı, ancak mektuptan aldığı haberle düşüncelere dalmış Stanczyk'in arka odada karanlıkta oturduğu bir sahneyi yansıtır. Sol köşedeki pencereden görülen Wawel Katedrali ve gökyüzündeki göktaşı, yaklaşan felaketin (savaş) habercisidir.

Felaketin eşiğinde, Stanczyk, soylu ve kibirli zübbelere tiyatral bir şekilde seslenseydi:

(Sahne karanlık. Uzaktan bir saray müziği, silik kahkahalar duyulur. Yavaşça ışık açılır. Stańczyk, kırmızı-beyaz yıpranmış kostümüyle sahnenin ortasında, bir tahta iskemlede tek başına oturur. Elinde buruşmuş bir mektup. Gözleri uzaklara dalmış. Sonra yavaşça izleyiciye döner ve konuşmaya başlar.)

STAŃCZYK (hüzünle, ama alaycı bir tebessümle):

Ah, siz buraya eğlenmeye geldiniz değil mi?

Tıpkı saraydakiler gibi…

Gülmek, unutmak, dans etmek…

Ama benim gülüşümde gizli bir keder var, duyabiliyor musunuz?

Ben, kralın soytarısıyım! Ama bilmezsiniz...

Polonya'nın gözyaşlarını saklayan maskesiyim ben!

(Ayağa kalkar, salonda gezinir, hayali bir baloya bakar gibi başını sallar.)

Bakın onlara...

Kraliçe Bona şarap kadehini kaldırıyor, Kral Sigismund gözlerinde kaygısız bir parıltıyla izliyor...

Ama Smolensk düştü beyler, hanımefendiler!

Evet, Smolensk artık bizim değil!

Ve kimse bilmiyor, kimse duymuyor!

Çünkü gerçeklerin sesi saray duvarlarını aşamaz!

(Bir an durur, elindeki mektuba bakar.)

Biliyor musunuz, bu mektup ne diyor?

"Smolensk, düşmanın eline geçti."

Halkın kanı toprağa aktı.

Çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Ateşe verdiler evlerini, küller içinde kaldı her şey!

Ama biz burada, ah, biz burada ne yapıyoruz?

Dans! Eğlence! Kahkahalar!

Ve sonra bana dönüyorlar:

“Stańczyk, hadi bizi güldür!”

Nasıl güleyim, ha? Nasıl?

Bir ülke yanarken, ben size nasıl maskaralık yapayım?

(Salondaki hayali kişilere dönerek seslenir.)

Ey Kral! Ey Kraliçe!

Halk ağlıyor!

Siz dans ederken, şehirlerimiz düşüyor, sınırlarımız yanıyor!

Ben bir soytarıyım, evet!

Ama gerçeği söyleyen tek kişi ben miyim?

Koca Polonya’da, tek bir adam mı kaldı size acı hakikati anlatacak?

(Durur, izleyiciye yaklaşır.)

Bilirsiniz, bana hep gülerler...

Derler ki, "Stańczyk, ne güzel konuşur, ne zekice şakalar yapar."

Ama kimse sormaz:

"Stańczyk neden hep kederli?"

Çünkü ben, geleceği görüyorum!

Çünkü ben, Polonya’nın sessizce parçalanışını izliyorum!

(Elleriyle havaya hayali bir harita çizer gibi yapar.)

Bakın buraya, haritamız…

Bir gün gelecek, Rusya, Prusya, Avusturya paylaşacak bu toprakları!

Üç kurt, tek bir avın etrafında diş gösterecek!

Ve siz?

Siz hâlâ dans edecek misiniz, ha?

Saray ışıklarını söndüren ilk fırtınada, ne yapacaksınız?

(Gözleri dolar ama kendini toparlar, alaycı bir gülümsemeyle devam eder.)

Belki yine bana dönüp,

“Stańczyk, bizi güldür,” diyeceksiniz.

Ama ben size şunu sorarım:

"Sarayda gülmeler yükselirken, dışarıda halk ağlıyorsa, o saray zaten çökmeye mahkûmdur, değil mi?"

(Bir adım geri atar, sesini alçaltır, izleyicinin gözlerinin içine bakar.)

Ve şimdi size soruyorum:

Bugün... Bugün hâlâ gülebiliyor musunuz?

Bugün hâlâ gerçekleri görmekten korkuyor musunuz?

Kaç saray, kaç iktidar halkın gözyaşlarını görmezden geldi?

Ve kaç Stańczyk, yalnızlığıyla baş başa kaldı?

(Başını öne eğer, mektubu yavaşça yere bırakır.)

Belki de benim kaderim bu...

Gerçeği bilen ama duyanı olmayan adam olmak...

Polonya’nın kırık aynasında yansıyan, acı gerçeği taşıyan tek yüz...

(Başını kaldırır, gururla ama sessiz bir hüzünle bitirir.)

Ben Stańczyk...

Kralların değil, halkın soytarısıyım.

Ve ne olursa olsun,

Gerçeği söylemeden maskemi takmam!

(Işıklar yavaşça söner. Uzakta yine saray kahkahaları duyulur, sonra sessizlik.)