Priştine'yi Gezmek

Kosova'nın başkenti Priştine'yi gezmeye dair tecrübelerimi anlattım

Avrupa’nın genç devletlerinden biri olan Kosova, bağımsızlığını 2008 yılında ilan etti. Bu bağımsızlık, Yugoslavya'nın dağılma sürecinin son iki aşamasından birini temsil ediyordu. 1990'larda başlayan huzursuzluk ve çatışma ortamı, 1999 yılında UÇK (Özgür Kosova Ordusu) ile Sırbistan arasında savaşa dönüştü. Uluslararası müdahalenin de yaşandığı bu savaşın sonucunda, 2008 yılında Kosova bağımsızlığını ilan etti. Kosova, çoğunluğu Arnavutlardan oluşsa da Sırplar ve Türkler gibi farklı etnik kökenlerden oluşan bir toplumsal yapıya sahiptir. Bugün Kosova’nın başkenti olan Priştine, Osmanlı dönemi sonrasında hem Yugoslavya'nın hem de Sırbistan'ın Osmanlı izlerinden uzaklaşma politikasıyla bu sıfatı kazanmıştır. Priştine, Prizren gibi diğer şehirlere nazaran daha batılı bir mimariye sahiptir.

Priştine’yi gezmeye gelecek olursak; Priştine her ne kadar Kosova’nın en büyük şehri ve başkenti olsa da çok hareketli bir gündelik hayat veya gece hayatı sunmamaktadır. Bu şehri gezmek için 2 gün yeterli olacaktır. Şehrin sokaklarında dolaştıkça sanki bu şehir her şeyiyle gelişmeye çalışıyor hissine kapılabilirsiniz. İlk gününüze fırından bir börek alarak başlayabilirsiniz. Rahibe Teresa Meydanı ve Kilisesi, şehrin tam merkezini oluşturmaktadır. Rahibe Teresa Kilisesi'nin yanında bulunan çan kulesine çıkarak cüzi bir ücret karşılığında şehrin tamamını görebilirsiniz. Buradan kısa bir yürüyüşle ilgi çekici bir mimariye sahip olan Milli Kütüphaneyi görmelisiniz. Priştine, yürüyüşe müsait bir şehir olduğu için yürüyerek gezmenizi tavsiye ediyorum. Daha sonrasında, bizim gezimiz sırasında şans eseri karşılaştığımız radyo televizyon binasının yanında bulunan sanat galerisinde vakit geçirebilirsiniz (içerisinde bar bölümü de var, burada bir şeyler içebilirsiniz). Bu bölümden sonra Kosova Müzesi ve Fatih Cami’ni görmeye gittik. Maalesef Kosova’da müzecilik oldukça kötü durumda; özellikle böylesine büyük tarihi oluşumların arasında kalmış, yakın tarihte bir savaş geçirip bağımsızlığını kazanmış bir ülke için anlatılar yetersizdi. Gezimizin geri kalanında Newborn Anıtı, İskenderbey Meydanı, Bill Clinton Heykelini gördük ve Kurmizi bölgesinde biraz vakit geçirdik. Akşam yemeğinde ise Cevapi yedik; oldukça uygun maliyetli ve lezzetli bir seçenekti bizim için. Son olarak Taverna Bar'da birer bira içerek Priştine gezimizi sonlandırdık.

Priştine genel anlamda gelişmeye çalışan bir şehir; ancak şehre girdiğiniz ilk andan itibaren eksiklikleri hissetmeniz mümkün. Zaman zaman sokaklarda sanki Anadolu'da ortalama bir şehirde geziyormuş hissine kapılabilirsiniz. Priştine, mutlaka görmeniz gereken bir yer değil; ancak bu, Priştine'nin bomboş bir şehir olduğu anlamına gelmiyor. Özellikle Türkiye'deki büyük şehir kültüründen gelenler için beklenti çok yüksek olmamalı. Gezmekten keyif alan herkes, bu şehirden de mutlaka bir şeyler çıkarabilir. Priştine, güzel insanlarla dolu bir şehir ve umuyorum ki bu şehri kültürel mirasına sahip çıkan ve refah içinde bir konumda görürüz.