Rembrandt: Işığın ve Ruhun Ressamı

Işığın dramatik kullanımı, portrelerdeki ruhani derinlik ve mitolojik tasvirlerle sanat tarihine yön veren usta ressam Rembrandt Van Rjin.

Rembrandt Van Rjin, 1606 yılının 15 Temmuz gününde Hollanda’nın Leyde isimli şehrinde Çiftçi bir ailenin sekizinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bir Latin okulunda öğrenim gördükten sonra 1620 yılında Leyde Üniversitesi-Edebiyat Bölümü’nde öğrenim görmeye başladığı fakat yalnızca bir yıl akademide bulunduğu ve resme yoğunlaşabilmek amacıyla üniversiteden ayrıldığı bilinir. Daha sonra yine Leyde’de bulunan bir okulda ressam Jacob Van Swanonbough isimli sanatçının atölyesinde, ardından ressam Picter Preterszoon Lanstman’ın atölyesinde takribi 6 aylık bir süre zarfında çalışmalarına devam eder.

Daha sonraları Amsterdam’a yerleşmiş olan Rembrandt, 20’li yaşlarının sonlarında soylu bir ailenin kızı Saskia ile hayatlarını birleştirme kararı alırlar. O dönem Rembrandt için oldukça yüksek gelirli ve huzurlu bir yaşam sürdürdüğü bir dönem olmuştur. Gelen siparişler ve sattığı eserleriyle ailesini geçindirecek ve refah bir hayata sahip olacak kadar fazla gelir elde etmiştir. Portrelerinde yalnız biçime değil aynı zamanda ruha bakarak tuvale resmetmesi, portre sahibini tümüyle kaleme aldığını gösteriyordur.

 Aynı zamanda yalnız burjuvadan kimseleri değil herhangi birçok insanı da kaleme alması onu dönemin düşünce sisteminden ayırarak bakış odağını portre sahiplerinin kim veya ne olduğundan çok nasıl tuvale aktarıldığıyla ilgileniliyordu. Bunlarla beraber başarılı sanatçının portreleri kadar yaptığı manzara resimleri de oldukça ilgi ve beğeni toplamıştır. 

1642 yılında eşi Saskia’nın vefatı gerçekleşir. Rembrandt, Saskia’nın vefatından hemen öncesine ait olan portresinde de Saskia’yı oldukça hastalıklı resmetmiştir. Saskia’nın ölümünün ardından Rembrandt’ın bir süre için resimden uzaklaştığı bilinir. Oğlu Titus ile yaşamına devam etmeye çalışan Rembrandt, oğlunun bakıcılığını yapması için Geertje Dircx isimli bir kadını işe alır. Rembrandt ve Geertje’nin birlikteliği, Geertje’nin akıl hastanesine girmesiyle sonlanır. Ardından 20’li yaşlarında olan Hendrickje’yi Titus’a bakması için işe almıştır. Bir süre sonra gönlünü bu bakıcıya kaptıran Rembrandt, Hendrickje ile aşkını resmiyete dökmek istese de vefat eden eşi Saskia’nın geride bıraktığı vasiyetname evliliklerine mani olmuştur. 1654 yılında Rembradt ve Hendrickje’nin gayrimeşru çocukları Cornelia doğmuştur. Fakat bu dönemde artık Rembrandt’ın resim alıcıları azalarak, eserleri eskisi kadar beğeni toplamıyordur. Bir döneminin servetinden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştır. 1661 yılında vefat eden Hendrickje’nin yokluğu ile Rembrandt bir kayıp daha yaşar.

Yanında yalnızca oğlu Titus ve kızı Cornelia kalmışsa da bir süre sonra Rembrandt oğlunun da kaybını verir. Oğlunun ölümünden geçen kısa bir zaman sonra 1996 yılında Rembrandt da 60’lı yaşlarının başında dünyaya veda eder. Mezarı Amsterdam’da bulunan sanatçının ölmeden önceki eserinden kötü ve hastalıklı olduğu anlaşılmaktadır.

Caravaggio, Rubens, Velasquez, Bernini gibi isimleri de içine alan Barok Dönem’e Rembrandt, altı yüz yağlıboya resim, üç yüz aside yedirme baskı ve iki bine yakın çizim bırakmıştır.

Tanınmış ve üzerine düşünülmüş eselerine baktığımızda, , Gece Devriyesi (1650, Rijksmuseum), Profedör Tulp’ın Anatomi Dersi (1632, Mauritshuis), Danae (1636, Hermştage, St. Petersburg) şeklinde eklemelerle sıralanılabilir.

Profesör Tulp’un Anatomi Dersi isimli eseri Rembrandt ve onun ressamlığı için önemli ölçüde bir çalışmadır. Bakışların yoğunlaştığı nokta cerrahi bir masada olduğunu tahmin ettiğim kadavradır. Kadavranın başına toplanmış diğer figürler dik bir şekilde resimde var olurlarken üzerlerine gölge düşürülmesine rağmen merkez noktada bulunan kadavranın saçtığı ışığın yansımasıyla arka planda kalan figürler resimde netçe seçilebilecek düzeydedir. Figürlerin bir arada ve bir bütün içerisinde resmedilmesi sebebi ile eserin derinliği öne çıkan bir seviyededir. Figürlerin yüz ifadeleri ve mimikleri gerçeği yansıtacak bir biçimde resme işlenmiştir. Rembrandt’ın bu resminde psikolojik olarak verdiği anlamın, kadavranın ölü bir beden oluşu anatomi dersindeki insanlara aydınlık verdiğini anlattığı bilinir.

Bir diğer önemli eseri ise Amsterdam Keskin Nişancılar Loncası’nın siparişi üzerine Gece devriyesi eserini yapmıştır. O dönem anlayışına ters düşen boyutlara sahip olduğu gerekçesiyle eser sanatçısına geri gönderilmiştir. Eserin içerisinde bulunan figürler bir zafer geçidi altında resmedilmiştir. Eserde Yüzbaşı Frans Lee Cocg komutasındaki muhafızlara yer verilmiştir. Sanatçı eserdeki tüm figürlerin yüzlerine taktığı ifadeler ile gerçeğe çok yakın surat ifadelerini başarıyla ortaya koymuştur. Her bir figürün yüzüne düşen ışık huzmesi ve dağınık ama belirli bir düzende konumlandırılmış figürler resme derinlik katmışlardır. Eserin ismi Gece Devriyesi olduğu halde eserde görülen sarı ışıkların güneş ışınlarını andırdığı söylenebilir.

Ardından 1662 yılında Kumaş Loncası üyeleri tarafından alınan bir siparişle de Rembrandt, “Kumaşçılar Loncası” isimli eserini resmetmiştir. Bir grup portresi olan bu eserde yine Barok Dönemi üslubunu yakından görebilmekteyiz. Rembrandt’ın diğer eserlerinde olduğu gibi ışığı her figüre yansıtması ve tüm figürlerin yüzlerinin net bir şekilde algılanması Barok Dönemi’nin ışığa verdiği önemi hatırlatır niteliktedir. Lonca üyelerinin sakin ve olası bir sonraki hareketleri tahmin edilebilir şekilde resmedilmiştir.

Sanatçının Amsterdam’a gittikten sonra tanınıp saygın bir ressam olarak anılmasını ve yüksek gelirlere sahip olmasına önayak olan çalışmalarının portreleri olduğundan bahsedebiliriz. Kullandığı resim tekniklerinin yanında portrelerinde fiziksel görüntünün ardına portre sahiplerinin ruhani durumlarını da yerleştirmiştir. Birçok sanat tarihçisi, Rembrandt’ın portrelerinde kişilerin ruh durumlarının açıkça ortada olduğunu ve buna bağlı olarak sürekli aynı kişilerin portreleri üzerinde durma sebebinin, kişinin ruhsal geçiş dönemlerini izleyebilmek adına yaptığını düşünür.

Portrelerinin sahiplerinde görülen aksesuarların birçoğunun, Rembrandt’ın bir dönem ilgilendiği antika eşyalar koleksiyonundan olmuştur.

Yüksek kesimden ve soylu kimselerden aldığı portre siparişleri yanına ekstra olarak bir kürk tüccarından aldığı portre siparişinde, tüccar kişi kendi kürkü ile resmederek bir reklamda da bulunmuştur.

Rembarndt’ın Dr Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi çalışması grup portre örneğine ve dönem şartlarını yansıtma özelliği taşımasına oldukça iyi bir örnek sayılabilir.

Rembrandt resme Mukaddes kitaptan aldığı ilham ile “nü figürü” kendi döneminde var etmiştir. Dinsel bir konu olarak çıplaklığı getiren Rembrandt bu tasviri İncil kaynaklı olmuştur. Kişi portreleri ve grup portreleri yapmaya devam ettiği sırada Rembrandt tek bir çizgide kalmayarak dini temalı resimlerine de eğilim göstermiş ve kendini her temada öne çıkarmaya çalıştır. Dinsel resimlerinde gravür, desen ve yağlı boyalar ile çalışmıştır. Resimlerinde tek bir kaynağa bağlı kalmayıp seçtiği dini konulu çalışmalarında günlük yaşam, portre de çalışmıştır tıpkı çağdaş sanatçıları gibi. Çok yönlülük anlamında bu onu ileriye taşımıştır.

Çalışmalarında bulunan bir diğer konu ise mitoloji idi. Alegorik ögelerin de bulunduğu mitoloji temalı çalışmalarında Barok Dönemi’n üsluplarının dışına çıkmayarak mitolojik Rembrandt, Dr. Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi, 1632, tuval üzerine yağlıboya, Mauritshuis resimlere döneminin getirisiyle göz alıcı katkılarda bulunmuştur. Rembrandt’ın resimde kullandığı özelliklerini yine onun mitolojik resimlerinde de görebiliriz. 

Rembrandt, ışık ve gölgeyi ustaca kullanarak resimdeki figürün veya nesnenin neye benzediğini unutturacak düzeyde çalışmalar yapmıştır. Genellikle koyu kahve bir ton üzerinden gelen ışık ile figürler veya nesneler aydınlanarak dikkat çeker. Resme dengeli ve dikkatli şekilde dağılan ışığın kaynağı yine bir nesne veya figür olur.

Barok Dönemi’nin temel ilkesinin ışık olması gibi Rembrandt’ın da resimlerindeki en önemli ve resmi öne çıkartan, ışıktır. Kullanılan ışığın etkisiyle resme dramatiklik ve tinsellik katılıyordur. Burada kullanılan ışığın genelde sarı tonlarında olmasının da etkisi büyüktür. Bu ışık tonu, koyu bir atmosferde resimdeki unsurların renklerinde de oynamalar var olduğunu hissettirir.

Rembrandt’ın resmine bir düzen içinde fakat dağınık yerleştirdiği figürler kompozisyonlarında sık sık görülür. Kullandığı teknikler ve üsluplar her zaman birbirinin bağlayıcısı olmuştur. Kompozisyonundaki bir nesneden yayılan ışığın diğer nesnelere de dikkat çekmesi bu bağlayıcılığa bir örnek olabilir. Her bir unsur bütünün oluşmasında bir alan kaplar ve birbirini tamamlar.


KAYNAK

Erdoğan, F. C. (2016). Sanatın Büyük Ustaları: Rembrandt. İstanbul: Hayalperest Yayınevi.

Sönmez, M. (2019). Rembrandt'ın Portrelerinde Işık Gölge. Kütahya: Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

GÖRSEL

https://www.wga.hu/index.html

https://www.pivada.com/rembrandt-van-rijn-amsterdam-kumascilar-loncasi-secici-kurulu-1662