Requiescat in Pace: Ezio Auditore Felsefesi

Nothing is true...

Ezio Auditore da Firenze sinematik oyun evrenlerinde ve Assassin's Creed'in kalabalık evreninde var olmuş en akılda kalıcı karakterlerden. Ezio, Ubisoft'un şu zamana kadar yaratmış olduğu en oturaklı isim ki şirketin Prince of Persia ve Tom Clancy oyunları dışında adına üçleme yaptığı tek karakter diyebiliriz. Prens'i ve Sam Fisher'i de Ubisoft'un yazmadığını var sayarsak Ezio Ubisoft'tan çıkan tek iyi karakter oluyor.

Onun hikayesi, insan olmanın, büyümenin ve yaşamın getirdiği zorluklarla yüzleşmenin bir yansıması. Üç ayrı oyunda karşımıza çıkan ve çeşitli medya alanlarında da hikâyesi devam eden Ezio başlı başına ayrı bir marka değeri taşıyor. Bu üç oyunluk serüven boyunca, Ezio'nun yaşlandıkça ve bedeni zayıfladıkça yeni boyutlarını ve farklı yönlerini görme şansına erişiyoruz. Soylu bir çocuktan usta, sonra mentor ve nihayetinde suikastçı general rütbesine yükselmesine şahit oluyoruz. Bizler de ana karakter ve torunu Desmond Miles gibi, Ezio ile birlikte büyüdük. Hem oyun dünyasına hem de gerçek hayata kattıklarıyla büyüleyici bir kurgu değeri taşıyor.

Ezio'yla tanışmamız, daha doğduğu anda bile onun bir savaşçı olduğunu gösteren o unutulmaz sahneyle başlıyor. Neredeyse nefessiz kalan bir bebekten, bir anda Floransa'nın soylu ailelerinden birinin çapkın çocuğu oluşuna atlıyoruz. Geliştiricilerin de belirttiği gibi, Ezio başta "duygusuz" denecek kadar kaygısız bir gençlik yaşıyor.

Ezio toplumsal hiyerarşiye inanır, hırsızlara ve fahişelere tepeden bakar. Ancak ailesinin acımasızca ihanete uğraması ve ölümle yüzleşmesi, onu bu kaygısız halinden koparır. Artık Auditore ailesinin reisi, annesinin ve kız kardeşinin koruyucusudur. Ubisoft bir karaktere duygusal derinlik kazandırmakta iyi bir yazar ekibine sahip değil maalesef. Bunu adını unuttuğumuz pek çok AC karakterinde görebiliyoruz ama Ezio'nun AC 2'de yazılan gençliği, anlık çöküşü ve ne yapacağını bilemeyişi, bunun yanında aile bağları ve Assassin vs Templar motifleri gerçekten düşünülerek yazılmış.

Düşmanlarının farkında varıp amcasının yanına, Monteriggioni'ye gittiğinde kendini güvende hisseder ve eski kaygısız haline döner, ta ki Vieri De Pazzi'yi öldürdüğü ana kadar.

İlk suikastlerini işlediği vakitlerde Ezio ahlaki çatışmalar yaşar. Başta öfke doluyken ve öldürmekten çekinmezken amcası sayesinde bir karakter gelişimi daha yaşar.

Vieri'nin cansız bedenine öfkeyle saldıran Ezio'yu amcası Mario durdurur: "Sen Vieri değilsin, ona benzeme," der. Bu an, Ezio'nun karakterinde kalıcı bir değişim başlatır. Bu andan itibaren, serinin geri kalanında tüm hedeflerine son kutsamalarını okur. Bundan böyle işlemek zorunda kaldığı her suikastte, serinin en çarpıcı özelliklerinden biri olan ölülerle yüzleşme temasına ayrı bir derinlik katar ve bütün oyuncuların aklına o ünlü sözleri kazır: "Requiescat in Pace."

Ezio'nun belki de en çarpıcı felsefesi, her suikastın sonunda fısıldadığı o Latin cümlede gizlidir: "Requiescat in pace" (Huzur içinde yatsın). Bu, sadece bir alışkanlık değil, aynı zamanda ölümün kutsallığına duyduğu derin bir saygının göstergesidir. Hedeflerinin ne kadar kötü olursa olsun, Ezio ölüme her zaman saygıyla yaklaşır. Aşağıda kurbanlarına söylediği bazı quote'lar yer alıyor:

  • "Bunu kendim için yapmıyorum. Compio questo sacrificio per il bene superiore (Bu fedakarlığı daha büyük iyilik için yapıyorum). Requiescat in pace."
  • "Non temete l’oscurita — accettate il suo abbraccio (Karanlıktan korkma — kucakla onu). Requiescat in pace."
  • "Meglio essere felici in questa vita che aspirare a esserlo nella prossima (Bu hayatta mutlu olmak, bir sonrakinde mutlu olmaya çalışmaktan iyidir). Requiescat in pace."

Bu sözler, Ezio'nun sadece "gerektiğinde" öldürdüğünü, bunu asla bir öfke veya intikam aracı olarak kullanmadığını gösterir. O, şiddeti bir son çare olarak görür ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenir. Örneğin, "Bonfire of the Vanities" bölümünde, Savonarola'nın kurbanlarını öldürürken Ezio'nun tavrı değişir. Apple of Eden tarafından büyülenmiş bir sanatçıyı öldürürken pişmanlık hissederken, riyadan faydalanan veya masumları aç bırakanları öldürürken belirgin bir öfke sergiler. Ancak Savonarola'nın öfkeli halk tarafından yakılmaya bırakıldığı an, Ezio bu ölümün çok acımasız olduğuna inanır ve keşişi gizli bıçağıyla öldürerek ona son kutsamasını verir. Kalabalığa dönerek yaptığı o ünlü konuşma, onun gelişimini net bir şekilde gösterir: "Yirmi iki yıl önce, şu an durduğum yerde durdum ve sevdiklerimin ihanetle öldürüldüğünü izledim. İntikam zihnimi bulandırmıştı. Birkaç yabancının bilgeliği olmasaydı beni tüketirdi... Size cevapları verecek, yolu gösterecek hiçbir kitap veya öğretmen yok! Kendi yolunuzu seçin. Beni takip etmeyin. Ya da başka hiç kimseyi." Bu konuşma, Ezio'nun içsel dönüşümünün en belirgin anlarından biridir.

Ancak Ezio da bir insan. Özellikle Rodrigo Borgia ile, serinin ana kötüsü olan karakter ile yüzleşmesinde, intikam arzusu onu neredeyse ele geçirecekken, yine de kendini dizginlemeyi başarır. "Hayır. Seni öldürmek ailemi geri getirmeyecek... İşimi bitirdim. Nulla è reale, tutto è lecito (Hiçbir şey gerçek değil, her şeye izin var). Requiescat in pace." Bu an, onun gelişiminin zirvesini temsil eder: En büyük düşmanına bile merhamet gösterebilmek. Bu hikâye de öyle iyi yazılmıştır ki, Rodrigo Borgia'nın devam oyunlarında yaşadığı ölüm gerçekten Ezio'nun onu öldürmesinden daha tatmin ediciydi.

Mentorluk ve Bilgelik: Zamanla Gelen Olgunluk

Amcası Mario'nun ölümüyle birlikte Ezio, bir Mentor Suikastçı rolünü üstlenir. Artık kaygısız bir gençten çok, daha olgun, sakin ve yol gösterici bir lidere dönüşmüştür. Assassin's Creed: Brotherhood'da Roma'nın kurtuluşunun başladığını ilan ederken sesi gürdür. Kurtardığı her insan ona ve Suikastçılara bağlılık yemini eder. Bu durum, Ezio'nun "Bonfire of the Vanities" konuşmasındaki kendi sözleriyle bir çelişki gibi dursa da, insanlara onu takip etme seçeneği sunduğu, onları köleliğe zorlamadığı şeklinde yorumlanabilir. Serinin senaristi Jeffery Yohalem'in de belirttiği gibi, Ezio'nun yolculuğunun bir yönü de Suikastçı Kardeşliği'ne liderlik edebileceğini öğrenmesidir. Brotherhood'un son perdesinde Ezio nihayet liderlik amacını fark eder ve Cesare Borgia'ya "Gerçek bir lider, yönettiği insanları güçlendirir" der.

Assassin's Creed: Revelations'da ise Kardeşliğin saflarını güçlendirmeye devam eder, ancak yeni acemilerle konuşma tarzı Brotherhood'dan farklıdır. Ezio'nun sesi daha yumuşaktır, sanki sadece onların kulaklarına ulaşacak kelimeler fısıldıyordur. Revelations'ta Ezio'nun bir kardeşlik inşa etmesi oyun mekaniğine çevrilmiştir. Ezio'nun bu oyundaki karakteri ve menntorluğu şehre ve yöneticilerine savaş ilan etmek yerine, kişinin içsel mücadelelerine odaklanır, korkmamalarını veya kendilerini geliştirmeleri gerektiğini söyler, Suikastçıların herkesi kucaklayacağını belirtir. Bu, yaşla birlikte Ezio'nun AC2 ve AC:B'deki siyah-beyaz ahlak anlayışının ötesini gördüğünün ve eğer insanlar onu takip etmek istemezlerse ayrılabileceklerini, ancak her zaman geri dönebileceklerini gösteren bir işarettir. Gençlikten, dünyadan yorgun düşmüş bir adama dönüşmesini izlemek, serinin en güzel temalarından biridir.

Ezio'nun Mirası: Nothing is True, Everything is Permitted

"Hiçbir şey gerçek değil, her şeye izin var" – bu, Assassin's Creed'in temel inancı ve Ezio'nun da hayatına yön veren bir ilkedir. Bu felsefe, iyi ve kötünün göreceli olduğunu, eylemlerin kendiliğinden ahlaki olmadığını vurgular. Önemli olan, her şeyi bilinçli bir şekilde yapmak ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmektir. Assassin's Creed II'nin tanıtım fragmanında Ezio, "Bu yolu ben seçmedim. Benim için seçildi" der. Ancak oyunun 11. bölümünde, tanıştığı tüm Hırsızlar, Fahişeler ve Paralılı Askerlerin Ezio'yu gerçek bir Suikastçı olması için yönlendirdiği ortaya çıkar. Niccolo Machiavelli'nin rehberliğinde Tarikat, Ezio'nun Vatikan'ın altındaki kasayı açacak ve dünyaya barış getirecek Peygamber, yani Seçilmiş Kişi olduğuna inanır. Ancak tanrısallık yükü Ezio'ya pek uymaz. Assassin's Creed III'ün sonunda Desmond gibi, Ezio da kendisiyle ilgili özel olan her şeyi reddeder. 13. bölümde yaptığı konuşmada açıkça, aradıkları liderin kendisi olmadığını belirtir, ancak yine de kasaya girer. Minerva mesajını Desmond'a iletmek için onu kullandıktan sonra ayrılır, Ezio'yu kelimenin tam anlamıyla ve mecazi olarak karanlıkta bırakır; Ezio ona "çok fazla sorum var" diye seslenir. Bu, Ezio için acımasız bir uyanıştır; o an bir saniyeliğine Seçilmiş Kişi olabileceğine inanır, ancak torunları için sadece bir kanal, bir çıpa olduğu gösterilir.

Ezio, Öncekiler'i keşfetmesiyle birlikte daha da fazla soruyla yüzleşir. Rodrigo Borgia ile kasa içinde yaşadıklarını sadece en güvendiği birkaç kişiye anlatır, diğerlerinin anlamayacağını ve gücü yeniden keşfetmeye çalışacaklarını bilir. Akıl hocası Machiavelli bile Ezio'nun hikayesinden şüphe duyar. Bu yüzden Ezio, Seçilmiş Kişi imajını zihnine iter, bunun yerine Mentor rolünü üstlenir ve Kardeşliği her şeyin önüne koyar. Brotherhood'da en eski arkadaşı Leonardo Da Vinci ile son kez görüştüğünde, Ezio ona "Bu Kardeşliği, ben olsun ya da olmasın, kalıcı olması için inşa ettim" der. Kaderine olan inancı, doğduğunda hayatta kalmak için mücadele ettiği şey, Vatikan'a adım atar atmaz tamamlanmıştır. Bildiği dünyanın ötesinde bir dünyaya kısa bir bakış atmıştır, ancak üzerinde hiçbir iddiası yoktur. Bence bu yüzden Kardeşliğe, sistemleri kurmaya, Templarları ortadan kaldırmaya bu kadar kendini adamıştır; hatırlanmak, herkesin başarmasını beklediği şeyi başaramadığı için affedilmek için. Revelations'ın başında yazgısıyla yüzleşmeye razıdır, tanıtım fragmanında "Kader, cevaplar keşfedilmeden önce ölmemi emredebilir" der. Artık Kardeşliğin bir üyesi gibi değildir, Osmanlı Suikastçılarıyla sadece nezaketen bağlantı kurar. Ezio, Kardeşliğin dışında bir amaç bulur; genç Prens Süleyman'ı yetişkinliğe yönlendirir, Venedikli tüccar Sofia Sartor ile evlenir ve Assassin bağlantısı Piri Reis ile İnanç hakkındaki hayal kırıklıklarını tartışır. Oyun ve hikaye, daha önce olanların bir dekonstrüksiyonu olarak tasarlanmış gibi hissettirir. Nitekim, Ezio ve Sofia'nın Masyaf'taki son sahneleri, Ezio'nun ünlü inancı parçalaması, kusurlarını ve tavizlerini belirtmesiyle sona erer. Sonunda Altair'in Kütüphanesi'ne ulaştığında, başka bir Cennet Parçası ile karşılaşır, ancak onu bırakır, artık ötesinde ne olduğunu bilmekle yetinir ve "Tek bir hayat için yeterince gördüm" der. Ancak Masyaf'tan ve Suikastçılardan ayrılmadan hemen önce Desmond'a tekrar seslenir. Seri boyunca Ezio pragmatik olmuştur, Kardeşliğin sorunlarına gerçekçi çözümler bulmuş ve takipçilerinin yaşayacağı yönergeler oluşturmuştur. Bu, ilk kez mecazi bir "İnanç Sıçraması" yapmak zorunda kaldığı zamandır, mesajının nasıl alınacağından emin değildir, ancak sadece alınacağından emindir.

Ezio'nun hikayesi, gençlikten olgunluğa, intikamdan merhamete, bireysel kaderden toplumsal sorumluluğa uzanan epik bir yolculuktur. Biz oyuncular olarak, onunla birlikte büyüdük, onun hatalarından ders çıkardık ve onun zaferlerini kutladık. Ezio Auditore, sadece bir video oyunu karakteri değil, aynı zamanda insan olmanın, değişim geçirebilmenin ve hayatın karmaşıklıkları içinde kendi yolunu bulmanın bir sembolüdür. Onun hayatının her anına tanık olmak, doğumundan Kardeşlik'ten ayrılmasına kadar, hatta animasyon filmi Assassin's Creed: Embers'da ölümünü görmek, ana akım AAA serisi için yeni ve dikkate değer bir değişim sekansı sunar. Ezio, seri zirveye ulaşırken geldi. Yedinci konsol döngüsü, oyun dünyasına yepyeni bir nesli tanıttı ve Assassin's Creed her Tatil Sezonu'nun önemli oyunlarından biriydi. Bu da onu yeni konsollarında tanıştıkları ilk karakterlerden biri yapmış olabilir. Yeni bir serinin en tanınabilir yüzü olması, üç oyunu kendine ayırması ve sadece tek oyunculu, yoğun anlatımlı bir hikayenin başrolü olması, onu istekli ve bekleyen bir izleyici kitlesine sevdirdi.