Romeo+Juliet Kostüm Tasarımları İle Hâlâ Göz Kamaştırıcı

Baz Luhrmann'ın klasik Shakespeare yapımında modanın önemini ve kostümlerin günümüzde neden hâlâ heyecan verici oluğunu inceliyoruz.

1996 yapımı Romeo+Juliet Baz Luhrmann yönetmenliğinde Shakespeare klasiğini yeni jenerasyona uyarlama amacını başarıyla gerçekleştirdi. Filmin tamamında Shakespeare İngilizce'si konuşuluyor fakat bir yandan da karakterler Prada giyiyor ve Radiohead dinliyor. Ünlü Shakespeare oyununun yıllar içinde birçok adaptasyonu üretilmesine rağmen hiçbirisi eski İngilizce içermedi, kullanılan dil büyük çoğunlukla yapımın zamanına uyarlandı. Filmin yönetmeni buna "yaratılmış dünya" adını verdi (din, teknoloji, halk efsaneleri ve popüler kültür içeren kendi içinde bir alan). Kendi içinde kendi kendine var olan bu dünya filmin kostüm departmanına sonsuz yaratıcı özgürlük tanıdı. Bunun gerçekleşebilmesinin sebeplerinden birisi de orijinal oyunun içinde geçtiği Verona şehrinin de aslında tamamen gerçeğe bağlı olmaması, İngiliz olan Shakespeare'in İtalyan şehrine dair algı ve beklentilerine dayalı olmasıydı. Başka bir deyişle oyunun içinde geçtiği Verona da filme benzer şekilde yaratılmış bir dünya idi.

Filmin temel temalarından birisinin jenerasyonlar arası faklılık olduğu söylenebilir. Her ne kadar filmdeki genç karakterler ailelerinin kan davasını miras almış olsa da hepsi ortak olarak önceki jenerasyona başkaldırma amacı ile birleşiyor. Film bir yandan iki ailenin bireyselliğini koruyarak bir yandan da bu amaç ile birleştirmeyi ve gençliklerini vurgulamayı da moda sayesinde başarıyor. Luhrmann kuşaksal farkı karakterlerin giydiği tasarımcılar üzerinden tanımlıyor. Eski nesil 60'lar Yves Saint Laurent tasarımları giyerken genç nesil daha kesin çizgilere sahip D&G tercih ediyor. Capulet ailesi çoğunlukla net silüetlere sahip siyah giysiler ve yoğun aksesuarlar içinde görülüyor.

Montague ailesinin gençleri de Capuletler ile aynı ekonomik imkanlara sahip olmalarına rağmen çok daha rahat ve basit giysiler tercih ediyorlar, sıkça Converse ayakkabılar ve düğmeleri açık desenli gömlekler içinde görülüyorlar. Capuletlerin aksine bol renkli ve daha eğlenceli olarak tanımlanabilecek bir stili temsil ediyorlar. İki ailenin de kolayca tanımlanabilecek kendilerine has tarzları olmasına rağmen kostüm tasarımları onları başkaldırıları üzerinden ortak noktada buluşturuyor ve içinde bulundukları ortak dünyaya bağlıyor.

Bu keskin ikilik her ne kadar eski nesillere başkaldırı olsa da, ona bile başkaldırı görüyoruz bir yandan. Filmin baş karakterleri Romeo ve Juliet ailelerinin sıkı giyim tarzlarını diğer aile bireyleri gibi takip etmiyorlar. Capulet ailesinden olan Juliet ailesinin aksine D&G tasarımı siyah elbiselerle ve şaşaalı mücevherler ile çıkmıyor karşımıza, ya da Romeo'yu kırmızı spor ayakkabı ve pembe saçlar içinde görmüyoruz. Filmde baskın olan podyum modasının aksine iki karakterin kostümleri son derece sade ve günlük. Kostüm yönetmeni bu tarzı her ne kadar sade olsa da tarzından ödün vermeyen Prada ile başarıyor.

90'ların ortalarında Muiccia Prada ailesinin deri markasını bir lüks giyim imparatorluğuna dönüştürmeye çalışırken hem tüketicileri hem de filmin kostüm departmanını Prada'nın şıklığına çeken şey saf ve abartısız çizgileri oldu. Prada Romeo'nun mavi damatlığını ve ailesinin renkli stiline gönderme olan pembe çiçekli kravatını tasarladı. Juliet'in giysileri de eşit derecede ustalık eseri, Capulet balosundaki melek elbisesi bile ayakları yere basan bir tasarım olmayı başarıyor. Karakteri kot pantolon ve tişört giyerken görmeye alışıyor izleyici.

Gençlik başkaldırısı filmde çeşitli stilistik formlar alıyor. Minimalist Prada, süper seksi D&G ve renkli Hawaii gömlekleri filmin yaratılmış dünyasının dışında başka hiçbir yerde bu kadar harmoni içinde var olamazdı. Fakat adaptasyonu böylesine eşsiz yapan da bu özellikleri. Beklenilenin dışında, kendine has ve filmin dünyasını görsel olarak yansıtan giyim tarzı ile akılda kalıcı olmayı garantiliyor.