Rüya Tasarımcı
Bu çalışma hayatını renklendirmek isteyen ürünler sunuluyor.
Anlayamıyorum, neden herkes siyah ve beyaz? Aklıma ne geldi? Birde belgeselde renklerin olmayışı, onun sadece algılaması yani darbenin darbesi üzerine çarpmasıyla ilgili izlenmişti. Ancak olası olumlu bir görünüm gibi bir şey yoktu. Onun dışında. Benim amacım hayırlısıyla dertleşmek. Bugünlerde gerçekten kalbiyle konuşan (korkmayın canım hemen samimi yani) birilerini bulabilmek oldukça güçleşti. Arkadaşlarımla ne zaman konuşsam kalplerindeki sevgiye ulaşamadıklarını anlarlar, slime'ı giderirler. (Aramızda kalsın. Annemleri yeni yıkattı. Duyarsa kıyametleri koparır.) Sonuçta ona dokunmak daha kolay. Ya da bir dağa tırmanmak. hızla ve hızla eriyen bir avm dondurmasının samimiyetini hiçbir şeyle kıyaslayamayacağımız gibi. Yalın ve gereklidir.
Bazı anlarsa sizi sımsıkı sarmalayarak tüm hüzünlerden korur. Dedeciğim hep anlatırdı o zamanları. Meşhur neşeli günler masalı. Herkesin dolu sevgi ve birbirini takip eden kol kanat gerdiği zamanlar. Hayır bir filmden bahsetmiyorum. aslında öyleydi. Ve yine bir keresinde bir başka belgeselde izlediğim gibi milyarca yıldır dünyada olan onun canlı ruhunu ve hafızasını taşıdığımız gibi taşırmışız arkadaşların yüklerini.(Karıştırmayın olay orasını taşınıyor işte) Hey gitti günler hey! Bilmiş değildim ama ruhumun biraz yaşlı olduğu kesin. İşte böyle düşünürüm. Sıklıkla değişir, yeni anlamlara bakarsam çalışırım ki daha güzel sevebilelim her şeyi tamamlar.
Zihin sabahları açık olur diye çoğunluğun sevmediği benimse bayıldığım matematik ve verilen kontrol dersiyle başlıyoruz haftaya. Herkes bozuk slime gibi yapıışık sıralarına. Sanki biraz sonra bahçede kan ter içinde yerden yüksek oynamayacağız.
Kiminin aklında olan Nerf oyuncağında kimiyse hamburger hayali kuruyor insanlar. (Her sınıfın bir oburu olduğunu itiraf edelim.) Kimisi zil çalmaz hafta sonu maceralarını anlatmak için popüler kız için toplayacak cam günlüğü hem de tek bir göz kırpışıyla. Kimisi yerinden kalkmadan bir sonraki dersler almak üzere hazır eli sıranın altında.
Rengin öğretmen ani bir manevrayla herkesin dolaplarından resim defterleriyle boya kalemlerini tutmak isteyence elektriğe tutulmuş horon tepen hamsiler gibi coşmaya başladı sınıfa.
“Bir hayal kurun ve onu resimleyin!”
Her şey algı olsa da renkler söz konusu olduğunda büyüyüp kapılmamak elde değil. Renkler soyut sizi bir âleme satarken her şey kötüleşmeye başlar.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken gözümün önünde gri insanlar gri binaya doğru koşuyorlar. (Güzel takip edin soru sormayın sakın ha!) Bense hiç acele etmeden ıslanmaya devam ediyorum. Koridorun sonunda yeşil paltolu, fuşya atkılı o kadın… Kısa kılavuzlar parlak, yeşil gözlüklü. Kocaman gözleriyle çevresini tararken renkler saçılıyor. Kocaman beyaz bir baloncuk onun yanını kaplıyor.
Siyah, beyaz ve tenha bu evrende RENK OFİSİ en kalabalık olan yerdir. Renk alabilmek uğruna sıraya girmiş bekleyen yığınla insan var kapının önünde. RENK OFİSİ dışında her yer soluk ve renksiz.
Ofisin kapısındaki yazıdan konuşuyor herkes. Kalabalığı yararak (korkmayın kimsecikleri öldürdüğüm falan yok canım:)) bu bir deyim sadece. Açın da öğrenin!) minik boyumla yazıyı okumaya çalıştım. Okuma yazmayı yeni yeni sökmeye başlamanın verdiği heyecanla kendimi denemeye başladım:
RENK OFİSİ’ne HOŞGELDİNİZ!
BÜYÜK KAMPANYA:
RENK ALANA BİR ADET TASARIM RÜYA BEDAVA!
İtiş kakış arasında merakıma yenik düşüp (kimsenin bir yere düştüğü yok, herkes sapasağlam elbette) hemen içeriye sızıvermiştim. İçeride üç tasarımcı çalışıyordu. Her birinin yanlarında tek kişilik yataklar vardı. Geliştirilen hologram sistemi sayesinde beynin rüya merkezi üzerinde çalışıyorlar, özenle renkli ve hayatın sıradan sıkıcılığından uzak kişiye özel önceden doldurulan bir form sayesinde bu işi çok iyi yapıp rüyalar tasarlıyorlardı. Üstelik tasarlanan rüya paketi bir seneyi kapsıyordu.
FORMU BÜYÜK HARFLERLE DOLDURUN!
AD/SOYAD: BEN HAYALİ
ÜYELİK: YOK
EN SEVDİĞİNİZ RENK/LER: MOR
EN MUTLU OLDUĞUNUZ AN: ……………………………………………………………………………..(Ellerinizden öper:)
EN ÜZÜLDÜĞÜNÜZ AN: ……………………………………………………………………………..(Ellerinizden öper:)
VARSA KORKULARINIZI BELİRTİNİZ: ……………………………………………………………………………..(Ellerinizden öper:)
Siyah takım elbiseli yatakta yatan orta yaşlı göbekli ve kel (başka sıfat yok söz veriyorum) bir adamın hologram sayesinde yakınlaştırılmış beyninin içine renkli kareler atılıyordu: Çok zayıf bir çocuktur, kırmızı beyaz çizgili çorapları, kısa mor şortu ve sarı tişörtüyle kafasına geçirdiği ön izlemeli mod 1, 2 ve 3 seçenekleri gelir. Bilgisayar oyunundaki gibi seç ikonu gelir ve üçüncü modu seçer.
1: Uzay modu
2: Oyun modu
3: Uçuk mod
Zil çaldığında kocaman gözleriyle beni hayaller âleminden bahçeye çağıran arkadaşımla kendime geldim. Her şey güzeldi de ben bunca şeyi nasıl çizecektim? Moralim bozulmuştu. (Merak etmeyin kokusu yok. Yemek bozulunca kokar ya moralim de bozulunca…of bana yaptığım şakayı neden açıklatıyorsunuz ama) Bu sırada arkadaşım on dakikalık kısa molayı benim kendime gelmemi beklemekle harcamak istemediğinden (ki çok haklı kantinde tost sırası on metre olmuştur bile) roket gibi uçmuştu.
Sınıfta kalan üzgün öğrenci hemen okları üzerine çeker bilirsiniz. (Hayır mıknatıs değilim ve ayrıca da iyiyim. Yine benzer bir türden deyim meselesi işte. Biricik Google can dostunuza sorunuz.) Öğretmenim de fırsatını yakalayarak beni deşmeye çalıştı. (Hayır bıçaklamadı. Sadece ne olduğunu öğrenmeye çalıştı canım işte. İyi ki ruhum yaşlı yoksa bu âdeta hepsi birer hazine deyimleri hayatta bilemezdim.) Dünyalar başınıza yıkıldığında (tamam artık sizinle şakalaşmayacağım çünkü çok güldünüz su içerken boğulacaksınız diye korkuyorum ve buna bir son vererek sadede, işin özüne geliyorum) sizden büyük birileri hep kurtarıcı meleğiniz olur. Etrafınızdaki hüzün bulutlarını kılıçlarıyla patlatır içlerinden bonibon şekerleri çıkarırlar. Benimkinde de böyle olmuştu. Zaman hüzünden akmayacak gibi olsa da birden her yer, her şey ve herkes renklenmiş olması gereken sevgi, umutla yeşermiş (ten rengim halen normal çok şükür) öğretmenimden aldığım destekle sihirli kalem ve defterimle hem de bir yarışma için kitap yazmaya başlamıştım.
Resim mi ne oldu? Güler yüzlü çöp adam, bacası tüten bir ev, ağaç, güneş, çiçek, bulut ve M’den bir martı (bunu herkes bilir) en zor zamanlarda herkesin kurtarıcısıdır.
HAYAT MERKEZİ
Her zaman ansızın toplantılar yürekleri ağızlara getirir. (Ağızlardan taşan yürekler olsaydı ne garip olurdu, değil mi?) Okulda gerçekleşen veli toplantısı herkesi öncesinde epeyce germişti. Herkesin ailesi oldukça tedirgindi. Eminim herkes çocuğuna öncesinde “Yine ne yaptın?” sorularını sorarak kendince ön hazırlığını yapmayı denemişti. Denemişti de kimsenin eline geçen bir şey olmamıştı. (Lafın gelişi canım işte. Elle tutulan elbette bir şey yok ortalıklarda.)
Şimdiyse koskoca tiyatro salonunda birbirlerine bakan yabancı gözler. Herkesin ailesi 7/24 çalışıyordu. Sonuçta acı bir gerçek var ki böyle bir okulun kayıt parasını kazanmak hiç de kolay olmasa gerek.
Yetişkinlere bakmayı bu nedenle seviyorum. Hepsine teker teker bakıyorum. Bilemiyorum bu yaşta bunları düşünmem doğal mı? Ama istemsiz oluyor bu. Bakıyorum. İnceliyorum. Sanki geleceği görebiliyorum. Onlar için yapabileceklerimi düşünüyorum. Her gün mutlaka bunu tekrarlıyorum. Çabalıyorum. Genelde tam tersinin olduğunu söylerler pek tabii. Halbuki işin aslı hiç de öyle değil.
Şşşşşşştt! Sessiz olun bakalım! Müdür Bey geldi!
“Sizleri öncelikle aniden çağırmak zorunda kaldığımız için çok ama çok özür dileriz. Buna rağmen yoğun katılım gösterdiğiniz ve pazar gününüzü ayırdığınız için oldukça teşekkür ediyorum.”
Bir veli mırıldandı. “Buraya gelmek inanın tatil gibi oldu. Evde olsam çalışacaktım.”
Müdür sözlerine kaldığı yerden sanki içinde daha fazla heyecandan tutamayacağı bir şeyler varmışçasına devam etti. “İçinden geçtiğimiz şartlar oldukça zor. Hepinizin ne kadar çok çabaladığını ve zorlandığını görebiliyorum. Bu nedenle birbirimize destek olmamızın vaktinin geldiğini düşünüp bir proje geliştirdik. Bakanlığa sunduk ve çok güzel geri dönüşler aldık. Oldukça heyecanlı ve mutluyuz. Bu güzel haberi sizlerle paylaşmak için burada bulunuyoruz.”
Allah allah! Ben de merak ettim şimdi. Herkes nasıl da birbirine meraklı gözlerle bakıyor. İşte böyle anların büyüsüne bayılıyorum. (Hayır, tansiyonum gayet yerinde.) Adeta gerçek bir kusursuzluk örneği. Sanki herkesin üzerinde gözle görülemeyen tozlar varmış da birkaç sihirli sözle o tozlarından arındırmışçasına büyülü bir etki geride bırakılan. Neyse bakalım bakalım, neymiş bu önemli ve güzel haber?
“Hepimiz hayat içerisinde yavaş yavaş insan olduğumuzu unutuyoruz.”
Hmmm…Gayet ilginç bir tanımlama. Acaba ne demek istedi? Bu sırada istemsiz olarak tekrar salondaki yüzlere bakıyorum da. Ne kadar ruhsuz duruyorlar. (Elbette ruhları var da demek istediklerimizi kitabın sonundaki sözlüğe bakınca anlayacaksınız. Hemen internete bakmaya üşenirseniz. Ah siz yok musunuz siz? Roblox oynayın desem hemen açarsınız ama! İşte gençlik böyle bir şey! Aslında ben de çocuğum ama neyse karıştırmayalım işin orasını şimdi de dinlemeye devam edelim dediklerinde oldukça mı oldukça haklı Müdür Bey’i.
“Unutmak zorunda bırakılıyoruz da diyebiliriz başka bir deyişle. Yaşamaya zamanımız yok. Birbirimize sarılmaya, kahkaha atmaya mecalimiz de.” (Mecal ve deyiş de ne acaba? Hop kitabın sonunda!)
Müdürün hayata dair sözleri herkesi sonsuz bir şefkatle yakalamayı başarabilmişti. Bazen o kadar içinizden geçenleri duyarsınız ki o sözlerle sarmalanırsınız. İşte size bir büyülü an daha. Tabii bakmayı ve görmeyi bilene! Ben de amma boyumdan büyük laflar ediyorum yahu! Çok kitap okursan olacağı bu!
Böylelikle salondaki herkesin sağ omzunda sanki birer sevgi kelebeği varmışçasına her yanı umut kapladı. Umudun kokusunu alabiliriz biliyor musunuz? Aklınız karıştı biliyorum ama bunu bir düşünün derim çünkü hisler hiç de öyle pek de yabana atılır gibi değildir. Bizi biz yapar. İnsan yapar. Neyse çok özür diliyorum. Dayanamayıp çok araya giriyorum.
“Hayatı yaşamaktan, hislerimizden korkar olduk. Çekingen ve ürkek. Halbuki yaşam bunun tersi ve oldukça renkli, heyecanlı. Hepimizin bazen bir hatırlatıcıya ihtiyacı olabilir dedik bu nedenle.”
Yani yine araya girmiş olacağım ama gerçekten kendimi tutamıyorum sanırım. O kadar merak ediyorum sizinle birlikte olacakları bekliyorum.
Salondakiler de benimle aynı fikirde olacak ki mırıldanmaların sesi yükselmeye ve sonradan da dalga dalga yayılmaya başladı.
“Ne acaba?”
“Gerçekten, inanılmaz merak ediyorum!”
“Bir fikrin var mı?”
“Hayır ama biraz daha lafı uzatırsa meraktan çatırt diye çatlayıvereceğim orta yerimden şimdi!” (Yine endişelenmenize hiç ama hiç gerek yok kitabın sonundaki sözlüğe bakınca göreceksiniz. Kimsenin gerçekten orta yerinden çatladığı falan da yok ayrıca.)
Müdür Bey sonunda insafa gelmiş olacak ki (biliyorsunuz artık gitmeniz gereken yer sözlük:) dayanamayıp sadede geldi. Kafalarda oluşan sis bulutlarını dağıtırcasına, “Sizleri daha fazla merakta bırakmak istemiyorum.”
Salondan dayanamayan sesler özgürlüğüne birer birer kavuşuyordu, “Nihayet, sonunda!”
“Sabrınız ve desteğiniz için tekrar tekrar teşekkürler. Burada olmanız o kadar kıymetli ki. Projenin nihayete erip hayata geçtiğini ve sizlere dokunabileceğini görebilmek paha biçilemez. Tüm öğretmen arkadaşlarımla tekrar çok teşekkür ediyoruz. Ayaklarınıza sağlık. (Ayak nereden çıktı şimdi, pardon ama anlamadım? Neyse ki sözlük var:) Şimdi sizi dışarıya almak istiyorum.”
Heyecan daha da tavan yapmıştı. Salondaki değişimi görebilseniz nutkunuz tutulabilirdi. İnsanların duygularını bu kadar değiştirebilme gücümüzün olabilmesi ne kadar da inanılmaz ve şahane değil mi? Gri yüzlerin yavaş yavaş heyecan ve meraktan değişen kan akışıyla yüzlere yansıyan renkleri. Muazzam.
Yavaş yavaş kalabalık dışarıya çıktı. Bazen hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissedersiniz. İşte bu an öyle bir andı. Güzel ve kusursuz başka bir an.
Müdür Bey ve öğretmenler verilecek en küçük bir tepkiyi bile kaçırmamak istercesine gözleri yuvalarından birer küçük kamera gibi çalışmaya gönüllüydü. Her anı kaydetmeye hazır ve de nazır.
Herkes bahçede toplandı. Önü kapalı bir yapı vardı. Bez beyaz branda ile kaplıydı. Hediye paketi gibi duran bu bina hepimizin hayatını oldukça değiştirecekti. Bunu derinden hissedebiliyordum.
Müdür Bey gözüyle yardımcısına işareti verdi. Hoparlörlerden geri sayım sesleri duyulmaya başlandı. (Hemen size söyleyeyim. Her törende mutlaka yaşanan evet o başlangıçtaki tiz sesi hepimiz duyarak ellerimizi istemsiz kulaklarımıza götürerek kapadık:)
“10, 9, 8, 7,...”
Sürü psikolojisinden olacak ki çoğunluk geri sayıma büyük bir şevkle katıldı.
O denilince aşağıya iniveren o beyaz brandanın ardında kalan bina tüm renkleriyle çıplaklaştı. Herkes önündeki yazıyı okumaya çalıştı. Kalabalığın ardında kalan kısa boylular telaşlı şekilde hiçbir şey kaçırmak istemiyordu.
HAYAT MERKEZİ
Herkes içinden ya da sesli olarak tekrarladı. “HAYAT MERKEZİ!”
“HAYAT MERKEZİ!”
“Hayat Merkezi mi?”
“Bu da ne?”
Müdür Bey elindeki mikrofonla heyecanlı ve meraklı gözlerle olup biteni hızla anlamaya çalışan kalabalığa daha fazla eziyet etmemek için açıklamaya koyuldu.
“Birazdan içeriye girecek ve daha da iyi anlayacaksınız ki oldukça uzman bir kadromuz var. Sağ olsunlar projemiz devletimizin her kadrosu tarafından da epeyce desteklendi. Tüm yetkililere buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum.” Bu sırada yanında temsilen bulunan belediye başkanına başını hafif eğerek saygısını gösterdi.
Oldukça güneşli bir hava olduğundan insanları da yormamak adına hızla içeriye geçildi. Genelde konuşmalar uzun tutulur bilirsiniz. Bu kez öyle olmamıştı ama. Sanırım gerçekten bu sefer bir şeyler derinden değişiyor. Yani elbette olumlu anlamda tahmin edersiniz ki.
Müdür Bey ve öğretmenler herkesi inceliyordu. İnsanlarsa merakla uzmanların yapacağı açıklamayı bekliyordu. Girişteki bilgilendiren yazılar ve yönlendirmeler oldukça dikkat çekiciydi.
“SARILMA ALANI”
“SARILMA YASTIKLARINIZI SARILMA ALANINDAN TEMİN EDEBİLİRSİNİZ.”
“ALDIĞINIZ YASTIKLARI LÜTFEN YERİNE KOYUNUZ.”
“KAHKAHA ALANI”
“HAYAL KURMA ALANI”
“SAĞLIKLI DÜŞÜNME ALANI”
“HİSSEDEBİLME ALANI”
“DİNLENME ALANI”
“HAYAT BİRBİRİMİZE DOKUNABİLMEKTEN GEÇER.”
Her bir detay oldukça düşündürücüydü. Herkesin kafası biraz afallamış olacak ki gözler hafif boş boş bakıyordu. Sonuçta en son birbirimize ne zaman sarıldık? İçten ne zaman kahkaha attık? Ne zaman sonsuz bir sevgi ve heyecanla bir şeyler yaptık? En son derinden hissedebildiğimiz şey neydi? Gerçekten dinlenebiliyor muyuz? Her şey o kadar hızlı ki bu detayları yani aslında hayatı düşünmeye vaktimiz kalıyor muydu?
“HAYAT BİRBİRİMİZE DOKUNABİLMEKTEN GEÇER.”
Evet. En son kime yardımımız dokundu?
Eminim herkesin kafasının içinde ampuller yanmaya başlamıştı. İşte bunu yapabilmek müthişti. Kelebek etkisi.
Alanın baş sorumlusu kısa bir açıklama yapmak ve kafalardaki soru işaretlerini giderebilmek için zaman keybetmeden konuya girdi.
“Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Okulların kapanmasına yakın yetiştirebildik ancak gelecek dönem çalışmalarımızın hepimiz üzerindeki olumlu meyvelerini daha net şekilde toplayabileceğimizden hiç süphem yok. (Ağaçtan toplanmıyor muydu?) Müdür Bey oldukça güzel açıkladı ancak ben de biraz daha detay vermek istiyorum. Buradaki çalışacak uzmanlar psikoloji eğitimine sahipler. Her çalışma, her sohbet ve her destek sizleri hayatlarınızda daha iyi hissetmeniz için tasarlandı. Günümüzdeki yoğun tempo ve hissizleşme istatistikleri ışığında bilim insanları eğitimcilerle birlikte çalışmaktan oldukça mutlu çünkü bilim ve hayat ayrılmaz birer parça. Her anımız kusursuz ve büyüleyici. Bir o kadar basit ve karmaşık. Sevgimizi dile getirmek, kendimizi iyi hissetmek, ait hissetmek, kendimizi ifade edebilmek, sevilmek bütün bunlar oldukça insani ihtiyaçlar ve bu doğal ihtiyaçlarımızı doyuramadıkça acıktık. Acıktıkça da saldırır olduk etrafa, dünyaya. Her yerde hepimizin başına umutsuz olaylar gelebiliyor. Evlerimize giderken araçlarımızda ağlayabiliyoruz. Birisinin omzumuza dokunmasını istiyoruz. Ya da yataklarımıza yatarken ne kadar çaresiz ve yalnız olduğumuzu sanki dertlerimizden bir daha asla ama asla kurtulamayacağımıza inanıyoruz. Bu anlarda hepimizin birer hatırlatıcıya ihityacı oluyor Müdür Bey’in ifade ettiği üzere. Sadece gerçek içten bir dinleyiciye. Duvarları kaldıran samimi bir sohbete.”
Gözler doldu mu ne? Duygusallığı bozmadan devam edelim yine de. Hem gözler nasıl dolar yahu gerçekten inanılmaz bu insan vücudu!
“İşte tüm bunları bir havuzda toplayarak (hayır canım yüzme ya da süs havuzu değil elbette) gün içerisinde unuttuğumuz çok küçük ama hayatlarımızda mucizevi etkileri olan basit şeyler üzerine eğilebilmemiz için alan açmak istedik. Her şey böyle başladı ve şu an buradayız. Sizlere program yaparak yaparak birlikte ilerleyeceğiz. Sonuçta çocuklarımız bizler için oldukça kıymetli ancak öncelikle sizler iyi olmalısınız ki çocuklarımız da bizlerden beslenebilsinler.”
Kendini artık tutamayan kalabalıktan alkış sesleri yükseldi. Herkes o kadar duygusal ve ağlamaklıydı ki ilk sarılma seansının başlaması içten bile değildi. İşte küçücük bir olay ve yarattığı etki. Salondaki gri yüz ve gözlerin yerini şimdiden heyecan ve umutla parlayan küçük yıldızlar alıvermişti.
SÖZLÜK
Yüreği ağzına gelmek: Korkmak. Ansızın, beklenmedik bir durum karşısında kalarak çok korkmak.
Kalbiyle/kalpten konuşmak: İçten, samimi konuşmak.
Kalabalığı yarmak: Acele ederek kalabalıkların arasından geçmek.
Merakına yenik düşmek: Merakına yenilmek.
Ele geçmek: Sahip olmak.
Bayılmak: Çok sevmek, hoşlanmak.
Ruhsuz durmak: Canı sıkkın durmak.
Mecal: Hâl, güç, kuvvet.
Deyiş: Söz
Boyundan büyük laflar etmek/söylemek: Büyük konuşmak. Yapamayacağı şeyler söylemek.
Orta yerinden çatlamak: Aşırı merak etmek.
İnsafa gelmek: Acımak. Haksız ve acımasız tutumdan vazgeçmek.
Sadede gelmek: Demek istediklerini söylemek. Konuyla ilgisi bulunmayan sözleri bırakıp asıl konuya dönmek.
Sis bulutlarını dağıtmak: Sözlerine açıklık getirmek.
Ayağınıza sağlık: İyi ki geldiniz amacıyla söylenen bir söz.
Tavan yapmak: Yükselmek.
Nutkun tutulması: Şok olmak. Dil tutulması. Konuşamamak.
Hazır ve nazır olmak: Bir işi yapmaya hevesli ve çok istekli olmak.
Sürü psikolojisi: Bir inanca, fikre veya trende bağlı kişi sayısının çokluğuna bağlı olarak bahsi/konusu geçen şeye olan ilginin artması.
Kafanın içinde ampullerin yanması: Akla yeni fikirlerin gelmesi.
Kelebek etkisi: Küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır.
Meyve toplamak: Sonuçlarını almak.
Havuzda toplamak: Bir araya getirmek.