Sendromlu Stockholm

Celladına Aşık Bir Hikaye

1973 yılında İsveç'in Stockholm'de kullanabildiği Jan-Erik Olsson tarafından saklanan bir banka soygunu, insani saklanan ilginç bir gerçeğin ortaya çıkarılmasına yol açmıştır.

Kredi bankası olarak piyasaya giren Jan-Erik Olsson, bölgede ateş açıldı ''Herkes yere yatsın, parti başlıyor!'' diye bağırmış, bu sırada günlük ve banka görevlilerinin büyük bir kısmı dışarı kaçmıştı. Soyguncu dört banka görevlisini rehin alınca banka polisleri tarafından kuşatılmıştır. Soyguncuyla iletişime geçildiğinde yolsuzlukcunun talebi; para, mühimmat, cezaevinden bir arkadaşının kendi yanında taşıması ve banka önünde hazır bir arabanın bulundurulması olmuştur. Soyguncunun dediğine göre bu talepler yerine kesilirse arkadaşıyla birlikte arabaya binip gidecektir.

 Bu bir soygun olayıydı. Bir banka soyguncusu tarafından rehin tutulan bir kadın ve soyguncu ilişkisini ele alır.

Burada ikisi arasında meydana gelen iletişim ilk etapta göze çarpar. Burada altın günlük bir rehine durumu söz konusudur. Bu altı günlük süreçte rehine soyguncuya duygusal açıdan bağlanır. Burada kadın serbest kalsa bile soyguncu savunmaya karar verir. Nişanlı olmasına rağmen onu terk eder ve soyguncuya yardım eder. Onun içeriden çıkması için çabalar. İşte bu olay sonucunda da bu sendrom ortaya çıkmaya başlamıştır. Yani duygusal bir süreci ifade eder. Bu süreç ise Stockholm sendromu olarak anılmaya başlar.


Stockholm Sendromunda Empati ve Sempati Durumu

Bu sendrom genel olarak empati ve sempati durumu ile ilişkili olan bir sürece işaret eder. Burada ilk etapta soyguncu ve rehine ilişkisi göze çarpar. Çünkü bu olay sonucunda bu durum ortaya çıkmıştır. Ancak bunun dışında aslında iki kişinin birbiri ile empati kurması süreci de devreye girer. Bu empatiden dolayı da kişinin karşıdaki kişiyi anlaması ve kendini onun yerine koyması süreci devreye girer. Kişi karşıdakinin anladığı için korku hissine kapılmaz. Yani burada kadın soyguncudan korkmaz.

Tam tersi serbest kalsa bile yine onu düşünür. Hatta onunla ilgilenmeye başlar. İşte tüm bu süreç kişinin karşıdaki kişi ile yaşamış olduğu özdeşleşme durumu ile alakalı olan bir süreci ortaya çıkarır. Burada empati ve sempati durumu çok ağı basacak şekilde işlenmeye ve ortaya çıkmaya başlar. Bu empati ve sempati durumu kişiyi korkudan sıyrılır. Bu sayede güven duygusu onun yerine geçer. İşte tüm bu süreçler de Stockholm sendromu ile alakalı olan bir süreçtir.

Stockholm Sendromunun Başka Durumlarla İlişkisi

Bu sendrom başka durumlarla da ilişkili olan bir sürece işaret eder. Burada öncelikle olayın çıkış noktasına bakılır. Bu noktada soyguncu ve rehine ilişkisi vardır. Bunlar arasında yaşanmış olan bir duygusal bağ ilk etapta ön plana çıkar. Ancak bunun dışında sadece bununla alakalı olan bir süreç karşınıza çıkmaz. Tam tersi başka bir olay ve süreçle de ilişkili olan bir durum burada karşınıza çıkar.

Öncelikle buna şu şekilde örnek verilebilir. İki arkadaş ilişkisi de bu durumda aklınıza gelebilir. İki arkadaşın farklı karakterlere sahip olsalar da birbirini anlamaları buna örnektir. Yani burada kurulmuş olan bir duygusal bağ vardır. Bu duygusal bağ ise bir empati ve sempati olacak şekilde ortaya çıkar. Yani bu durum sadece geçmişte yaşanmış olan bir banka soygunu ile alakalı olan bir durum değildir. Bu yüzden de bugün hala etkisini sürdürmeye devam eden bir sendromdur. Bugün birçok alanda da Stockholm sendromu etkisi konuşulmaya devam eder.