sevgi

Bu hikaye ben daha küçükken yazıldı.

Ismarlayarak sevemezdim, hatır için de. Aynı yolda yürümek sevmek için yeterli değildi, farklı yolların sevgiye engel olmadığı gibi. Çabalamak bir yerden sonra mahsur kaldığım çığın içinde yukarıya çıkmak için çırpınırken daha da derini eşmek gibiydi bir yerden sonra. Tek taraflı sevmek zordu, içinde saklamak zordu, söylemek zordu, onu yaşasan yaşamak zordu, sevilmemeyi, sevdiğin kadar sevilmeyecek olmayı yaşamak zordu. Bitirmek istemek zordu. Bunu bitirmek zordu. Terk edilmek zordu.

Anneciğim, zamanı ne zaman gelecek olması gerekenlerin?

Ne zaman ben de bir yere yerleşebileceğim, tıpkı bir tohumun toprağa kavuşması gibi?

Ne zaman bir yurdum olacak benim?

Sevilebilecek miyim senin sevildiğin gibi? Sevgi ağırlık değil bir ihtiyaç olacak mı?

Sevilmek bir boyun bağı değil bir ilaç, çöle yağmur, çiçeğe ışık olacak mı?

Sana benzeyen çocuklar doğurabilecek miyim? Seni onlara doya doya anlatabilecek miyim? Onlarda seni, kendimde senin yolunu bulabilecek miyim? Onlara öğretebilecek miyim anne, sevmek nedir, bir gofret nasıl tam dört eşit parçaya bölünür, bir paket cips biri diğerinden daha fazla yemeden nasıl paylaşılır? Büyük kızımda ben de kendimi bulur muyum dersin, senin bende bulduğun gibi?

Onların gözündeki ışık bir gün sönmeye durursa, ne yaparım anne? Sen nasıl katlandın? Kendi acıma seni ortak etmek istemeyip, seni üzmemek için kendime saklarken bu seni kırdı mı? Tüm bunlar seni çok üzdü değil mi?

Kendi acıma bir başıma sarılıp, sana bile dokundurtmazken canını yaktım, değil mi?

Seni özlüyorum, ama şimdi kocaman bir kızım. Sen hala beni beş yaşında görüyorsun. Seni çok özlüyorum, ama bir aya kalmadı yirmi iki olacağım.

Sen beni hala çok soru soran bebeğin görüyorsun.

“Bu ne anne?”

“Yaprak.”

“Peki, bu ne yaprağı anne?”

Dutsa dut, fındıksa fındık, cevizse ceviz ve elmaysa elma yaprağı. Hepsine tek tek, sabırla.

Çok da sevmezsin konuşmayı, ben gibi. Yine sana benzemiş neyim var neyim yoksa. Soru sorarım kızmazsın hiç, konuşmayı da sevmezsin halbuki.

Yüz defa anne derim, yüz kere yavrum dersin, canımın içi, söyle, söyle annen burada. Hiç derim. Söyleyemem genelde.

Özledim.

Kocaman kız oldum, yemin ederim kocaman oldum ben.

Beni şimdi bıraksan herhangi bir şehre, kaybolurum belki yine. Ama bulurum yolu. Kendime bakarım. Hep baktım.

Ama günlerimi seninle geçiremiyor oluşuma hala kızgınım. Hayatta mutlu olmak için çabalayıp dururken, nasıl olur da beni en mutlu eden gözden, en sıcak ellerden uzaktayım hala anlamıyorum. Sekiz sene oldu başka yerlerdeyim. Tek başıma yetiştim. Seneler oldu hem kendime hem benden küçüklere annelik ettim. Seni özledim, öyle böyle değil ama bak.

Ben kocaman bir kızım artık. Ama bak ağlıyorum yine, yüzümü duvara döndüm kimse görmesin isterim beni, bilirsin. Kara bir kuzuyum, gözüm de kara.

Özlüyorum.

Seni çok seviyorum, iyi ki varsın.

Ben iyi olacağım, hep iyi oldum, kendimi iyileştirmeyi öğrendim ben. Sen iyileştin de döndün ya, bana hiçbir şey olmaz. Sana söz. Sana söz. Seni en çok ben seveceğim hep. Belki başkalarından az olur her şeyimle verebildiğim sevgi ama en çok seni seveceğim. İyi ki varsın.

Kendimde seni aradım. Ararım. İnsanları senden bulduğum izler hürmetine sevdim, yapmam dedim ama olsun.

Kendimde seni arayacağım, çocuklarım olur belki, onlara seni anlatacağım, onlarda seni arayacağım, gözlerinde senin bakışlarını bulduğum birini seveceğim. Ben senim, sen benden daha yücesin. Sana benzeyeceğim. Senin kadar güçlü olamam belki ben.

Çünkü biliyorum, kimse senin kadar güçlü olamaz.

Yaratıcının şu karşıdaki dağlardan daha büyük olup olmadığını sordum bir ikindi vakti sana, boyum balkonun trabzına bile yetişmiyordu, bu dağlardan çok daha büyük dedin, hayatımda gördüğüm en büyük şeyler dağlardı, "Dağlardan daha büyük şey olur mu?" dedim kendi kendime. İşte seni, o çucuk kalbimle ve dağlardan bile büyük seviyorum. Daha büyük ne vardır hala bilmiyorum.



****

Bir zamanlar yirmi bir yaşındaydım. Birkaç sene öncesi belki ama her şey neden bu kadar uzakta?