Sevgili Günlük

Bir merhabada bul beni.

Bir veda. Bu bir veda mektubu olsaydı, bir elveda, bir hoşçakal olsaydı bu yazıya büyük bir ihtimalle merhaba diyerek başlardım. Sonra bütün her şeyi bu merhabaya saklardım. Bir merhabada bul beni.

Eğer günlük, eğer bu bir veda mektubu olsaydı buraya belki de bir fotoğrafımı koyardım. Ben söylemeden gör diye, bil diye, anla diye. Gözümdeki yaşta bil beni. Gözümdeki yaşta, vücudumdaki telaşta. Ellerimde. Titreyen ellerimde bil beni. Gör beni, duy, anla, tut, bil beni! Bil beni, gerçek beni. Aç zihnimi bak dokun, oku, bil kendini. Bendeki seni, içerimdeki seni. Yüreğimi aç sonra bak orada, ikinci satırda, apaçık. Bu sefer oyunlarla, rollerle, sahtelikle değil. Aç da oku yüreğimi. Oku yüreğimi. Acı içinde, gururdan kaskatı kesilmiş yüreğim. Ağlamamak, yıkılmamak için kendini kasmış, kaskatı olmuş yüreğim. Dokun. Dokun ve çöz yüreğimi. Çöz bedenimi, ruhumu, zihnimi. Dolanmış; önce kendine, sonra hayata, sonra biraz da sana dolanmış zihnimi çöz.

Bu bir veda mektubu olsaydı günlük büyük bir ihtimalle artık sana bir isim vererek başlardım. Eğer bu bir veda mektubu olsaydı; sırf konuşmamak için bu şekilde saçmalardım. Bu bir veda mektubu olsaydı Seni anlatırdım. Bir Ankara akşamını sonra. O akşam, o sokakta beni görmeyen gözlerini, benden kaçan ellerini ve bana yanmayan yüreğini.

Eğer bu bir veda mektubu olsaydı selamlardım bütün eski ve yeni dostlarımı, kucaklardım sonra onları, musallat olurdum belki de daha sonra.

Eğer bu bir veda mektubu olsaydı günlük; yanardım ben son defa sonra da sönerdim, her defasında yaptığım gibi. Bırakamaz, anlatamaz, satırlara sığdıramazdım içerimdekini. Alçaltamaz, yüceltemez, tutup da sarılamazdım. Eğer bu bir veda mektubu olsaydı günlük ben ki o yere göğe sığdıramadığımı son ve sonsuz kez selamlar, gözlerinden öperdim.

Eğer bu bir veda mektubu olsaydı günlük; ki, bu bir veda mektubu değil bir iç döküş, büyük bir ihtimalle bu mektubu yakar küllerini savururdum. Savururdum ki yok olsun, benimle ve zihnimle. Eğer bu olsaydı bir veda mektubu günlük; dağıtır ve de savururdum kendimi ve de zihnimi. Savururdum ki yok olsun ve toz olsun bütün benliğim ve de kimliğim.