Sınırlar Nerede Başlayıp Nerede Biter?

İçinde yaşadığımız dünyada korumaya çalıştığımız fiziksel sınırlar mı yoksa daha çok zihinsel ve duygusal sınırlar mı? O çizgiyi ne zaman çekiyoruz veya neden bazen çizgiyi çekmekte ve sınırlarımızı korumakta zorlanıyoruz? Sınırlar gerçekten gerekli mi? Açıkça ifade etmem gerekirse sadece incinmekten veya kırılmaktan korktuğumuz için sınırlarımızı koruduğumuzu sanmıyorum. Çoğumuz karanlıktan korkmamıza rağmen geceler boyunca ışıksız ve zifiri karanlık odalarda uyuyoruz. Yüksekten korkuyoruz ama kırk katlı bir plazanın üst katlarında her gün işe gidip saatlerce çalışmaktan çekinmiyoruz. Belki ilk iş günleri hariç. Varmak istediğim nokta orada asıl olanın ihtiyaçlar olduğudur. Güzel bir uykuya veya ayın sonunda elinize geçecek olan maaşa olan ihtiyaçlar. Hayatımızı sorunsuzca devam ettirmeye ve yoğun ihtiyaçlarımızın bir kısmının artık bizler için problem olmamasının getirdiği umursamazlıkla hayatta kalma mücadelesine duyulan ihtiyaç.

Tabii ki hayati durumlarda sınırları korumak büyük bir önem taşır. Özellikle fiziksel sınırları korumak oldukça önemli. Göz ardı edilmemeli ve sınırların aşıldığına dair en ufak bir belirti bile bizi acilen önlem almaya itmelidir. Ama iş duygusal sınırlara gelince hepimiz zaman zaman tökezliyoruz. Hangi duygu ile yola çıkarsak çıkalım kişisel ilişkilerde sınır koymak bazılarımız için gerçekten çok zor. Zaman zaman size ait alanlarda sizin belirlediğiniz ve yaşamınızı sürdürdüğünüz hayat döngüsünün içine yavaşça sızıldığını hissedersiniz. Hiç fark ettirmeden ve oldukça kaidesiz. Ta ki karşınızda etten kemikten bir varlık olup sizi gerçekten rahatsız edene kadar. Artık nasıl kurtulacağınızı bilemeyip çizgiyi çekemez ve çemberin dışına itemezsiniz. Belki de gerçekten en başından beridir çizgi çekememişsinizdir. Bu rahatsızlık duygusunu bilen bilir. Sizi bu duruma getiren iyi niyetiniz mi yoksa saflığınız mıdır?

Aslında göz ardı ettiğiniz küçük, siyah ve kötü niyetli kar taneleridir. Koskoca bir çığ olup üstünüze gelmiştir, bu sessizce sınırlarınıza yapılan saldırılar, ihlaller. Zaman, bu ihlallerin izlerini sizi uyandırmadan silmiştir. Size söylenmiş bir sözle veya yapılmış hareketle kalırsınız içinizde bir sıkıntı ile öylece. Fakat tabii ki çaresiz değilsiniz. Kendinizi toplamalı ve içinde bulunduğunuz bu durumu enine boyuna inceleyip önlem almanız gerekmektedir. Ama nasıl? İlk kurşun nerede atıldı ve ilk kan ne zaman döküldü? Sınırlar için yapılan sonsuz savaşlardan sizin menfaatleriniz için olanı ne zaman başladı? Taarruz zamanı mı yoksa savunma hattını güçlendirmeli mi? Tabii ki bu soruların hepsi birer metafor. 

Asıl önemli olan en yakınlarınızın bile bazen sizin kişisel sınırlarınızı ihlal edebileceği gerçeğidir. Örneğin, senelerdir tanıdığınız bir arkadaşınız var ve vaktiniz oldukça birlikte zaman geçiriyorsunuz. Değerli zamanınızı bahşettiğiniz bu birlikte yapılan aktivitelerde iyi vakit geçiriyor ve bolca eğleniyorsunuz. Fakat her buluşmanızdan sonra sizi rahatsız eden bazı şeyler olduğunu fark ediyorsunuz. Arkadaşınız size karşı çok bencil ve iyi niyetiniz her fırsatta sömürülüyor. Hem maddi hem de manevi olarak. O an yapılmış bu ufak ihlalleri göz ardı ediyorsunuz ama rahatsızlık hissi peşinizi bırakmıyor. Onun davrandığı gibi davranamıyorsunuz arkadaşınıza. Size karşı olan tutumunu bu şekilde değiştiremeyeceğinizi biliyorsunuz içten içe. Son bir çırpınışla güç bulup sözlerinizi ve hissettiklerinizi aktardığınızda umursanmıyorsunuz ama iyi bir oyunculukla sizi anlamış gibi yapıyor. Tekrar tekrar koyduğunuz sınırlar aşılıyor. Önlem almaya karar verip artık onunla vakit geçirmiyorsunuz. Ki bu önlem alınana kadar gerçekten zor zamanlar geçiriyorsunuz. Duygusal olarak yıpranıyorsunuz ve gerçekten sinirleriniz bozuluyor. Artık mesajlarına bile cevap vermiyorsunuz. Sizin için zararlı olan sözlerini ve eylemlerini artık sizlere yansıtamıyor ve sınırlarınıza sinsice sızamıyor. Öyle ki “belki de beni maddi ve manevi olarak sömürdüğünü farkında bile değil” diyerek hareketlerine bir açıklama getirmeye çalışıp kendinizi daha da yoruyorsunuz. Ama size güzel bir haberim var. Boşuna yoruyorsunuz kendinizi. Herkes yaptığı her eylemin farkında. Sadece çoğu zaman umurlarında değil. Çünkü kendi menfaatleri onlar için daha mühim ve elzem. Durumu size aktarabilmek için seçtiğim kelimeler biraz eski olabilir ama dikkatinizi çekmeye çalıştığım konu her zaman taze. 

Özetle, bazen yol vermek gerekir. Yüklerimizden ve huzursuzluklarımızdan kurtulmak gerekir. Sınırlarımızı ihlal edenlerle savaşmak gerekir. Özgür olup bilinmeyene uçmak gerekir. Ağır bir yük olan bilinendense, ne getireceği belli olmayan bir belirsizlik her zaman daha iyidir. Bu da okuyucularıma naçizane bir tavsiyemdir. Bunları yazmak, düşünmek ve söylemek kolaydır ama eyleme geçirmek müthiş zordur. Bir kere sınırlarımızı korumayı başarırsak bir daha ihlal edilemeyecek diye bir kural yoktur. Ama her zaman direnecek ve baş edecek bir yol bulunur. Kısacası içinde bulunduğunuz ve kurallarını sizin belirlediğiniz çemberinizin sınırlarını koruyun. Öyle ki, sadece karşı koyamayacağınız tek güç olan zaman değiştirebilsin sınırlarınızı.