Siyasetin Doğuşu ve Ölüme Yaklaşması

Siyasetin doğuşu ve zaman içerisinde aldığı süreç hakkında bir inceleme.

Siyaset insan varlığının ortaya çıkması ile toplumun kendini yönetmek istemesi ve bunun sonucunda oluşturduğu yönetim sürecine denir. İlk insan toplulukları, tarım ve yerleşik hayata geçişle birlikte, adalet ve toplumsal düzen gibi konularda kararlar almak zorunda kalmışlardır. Bu zorunluluk, liderlerin veya yöneticilerin ortaya çıkmasına ve toplum içinde güç, otorite ve karar verme süreçlerinin belirli bir düzene kavuşmasını sağlamıştır.

Siyasetin ilk izleri, Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin gibi kadim medeniyetlerde görülür. Ancak siyasetin ilk gelişmiş ve sistematik şekli, M.Ö. 5. yüzyılda Antik Yunan’da, özellikle Atina’da ortaya çıkmıştır. Atina, doğrudan demokrasiye dayanan bir sistem geliştirmiş ve burada siyaset, halkın doğrudan katılımıyla şekillenmiştir. Bu dönemde Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, siyasetin doğasını ve toplum üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemişlerdir.

Atina'da temelleri atılan bu sistem, Ortaçağ Avrupa’da feodal sistemler, krallıklar ve imparatorluklar şeklinde siyaset sahnesinde yer almıştır. Bu dönemde, siyaset büyük ölçüde dini ve askeri liderlerin kontrolü altında şekillenmiştir. Ancak Rönesans ve Aydınlanma ile birlikte, birey hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar ön plana çıkmış ve modern siyaset anlayışı doğmuştur. Bu süreç, monarşilerin gücünün azalmasına ve parlamenter sistemlerin gelişmesine zemin hazırlamıştır.

Son ve modern dönemde ise ulus devletlerin yükselişiyle birlikte siyasetin global bir boyut kazanmasına yol açmıştır. 19. ve 20. yüzyıllarda, ideolojiler siyaset sahnesine damgasını vurmuş ve bu ideolojiler arasındaki çatışmalar, dünya savaşlarına ve Soğuk Savaş’a yol açmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, liberal demokrasi dünya genelinde yaygınlık kazanmış, ancak bu süreçte de yeni sorunlar ve siyasi krizler ortaya çıkmıştır.

Peki ya nereye gider böyle?

Her şeyin sonu vardır derler lakin siyasetinde mi?

Oldukça tartışmalı bir konu. Hatta "Tarihin Sonu" tezinde, 1990'larda Francis Fukuyama tarafından ortaya atılmış ve liberal demokrasinin nihai siyasal sistem olarak kalıcı hale geleceği ileri sürülmüştür. Yani siyasetin ölmesi ne kelime, aksine kaldığımız yerden devam demiştir. Lakin tezin sonlarında, bitmez ama düzen değişir ayrıntısı da irdelenmiştir.

Bugün de siyaset hala toplumsal yaşamın merkezinde yer almakta ancak şekil değiştirmektedir. Geleneksel siyaset kurumları ve süreçleri, dijitalleşme, küreselleşme ve toplumsal hareketlerin etkisiyle değişime uğramaktadır. Sosyal medya, aktivizm ve popülizm gibi yeni dinamikler, siyasetin doğasını ve işleyişini yeniden tanımlamaktadır.


Siyasetin tamamen sona ermesi ise aslında toplumların tamamen değişmesi demektir. Anarşist ütopyalar ya da tamamen dijitalleştirilmiş bir dünya düzeni gibi fütüristik senaryolar, siyasetin sonunu getirebilir ancak mevcut koşullar altında, siyaset, insanlık var olduğu sürece farklı şekillerde devam edecek gibi görünmektedir.

Ve aslında bizler dahi bir siyaset ürünüyüzdür. Aldığımız çıktılar sonucu şekillenir ve devam ederiz. Bu da demektir ki siyaset, insanlığın temel ihtiyaçları ve arzuları doğrultusunda şekillenmeye ve değişmeye devam edecektir.