Sosyal Çemberin Dışında: Fobi mi Seçim mi?

Bu denemede seçilen asosyallik ve sosyal fobi arasındaki farkları ve bu kavramların bireyler üzerindeki etkilerini inceleyeceğim.

Yapılan araştırmalara göre en çok görülen psikiyatrik rahatsızlıklardan biri olan ve Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yaklaşık %24’ünün sahip olduğu sosyal fobi acaba içsel dünyamızda huzuru ve özgürlüğü bulmak için yaptığımız bir seçim olabilir mi? Bu soruyu farklı yönleriyle ele almadan önce, lütfen bu yazıdaki görüşlerin kişisel bakış açıma dayanmakta olup, her bireyin deneyimleri farklı olabileceğini ve en önemlisi bu yazının herhangi bir tedaviye dair öneri içermediğini unutmayınız. 

İlk olarak, sosyal fobi ve seçilen asosyalliği insanın toplumsal ilişkilerini şekillendiren iki farklı kavram olarak görmekle başlayabiliriz. Sırasıyla bu iki kavram arasında; bir tarafta içsel kaygılar sebebiyle mecburi bir kabuğa çekilme durumu varken, diğer tarafta kişinin kendi isteğiyle izole olarak özgürleşmesi ve bundan memnun olma durumu vardır.

Sosyal olmak ve insanlarla etkileşim içinde olmak insanlar için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ancak, herkes için bu durum aynı derecede kolay olmayabilir. Bazı insanlar sosyal etkileşimde bulunurken aşırı kaygı ve korku hissedebilir. Basit olarak, toplum içerisindeki sosyal etkileşimlerde aşırı uyarılma durumu sosyal fobi (sosyal anksiyete) olarak adlandırılır. Sosyal anksiyete kişiyi sosyal durumlardan, insanlardan ve etkileşimden olabildiğince kaçınmaya iter. Bir başka deyişle, kişi kendi kabuğuna çekilir ve içine kapanır. Peki, bu içe kapanma durumu kişinin genetik veya yetiştirilme koşulları dolayısıyla gelen bir sonuç mudur yoksa kişinin kendi seçimiyle huzuru bulma çabası mıdır?

Kişi çocukluğu boyunca yaşadığı ev ve sosyal ortamlarda çokça eleştiriye maruz kalıp, akranları tarafından dışlanma ve zorbalığa maruz kalma gibi negatif davranışlarla karşılaşmışsa sosyal fobiye sahip olma olasılığı bir hayli yüksek oluyor. Ancak dışarıdan bakıldığında bu kişinin yaşadığı içsel çatışmalar ve zorluklar genellikle dışarıdan pek anlaşılmıyor. Çoğunlukla bu kişi utangaç, içine kapanık veya sessiz sakin biri olarak tanımlanıyor. Oysa herkes için çok normal ve olağan olan sosyal etkileşimler bu kişiler için büyük zorluklar ve kaçınılması gereken engeller haline gelebiliyor. Bu durum, kişinin daha da içine kapanmasına ya da sosyal hayattan veya ilişkilerden kendini soyutlamasına sebep olabilir.

Diğer yandan, içine kapanma ve yalnız kalma isteği kişinin kendi seçimi de olabilir. Örneğin, kişi kendisiyle yalnız kalarak geçirdiği süreyi bir kaçış olarak değil tam tersine içsel bir keşif olarak görebilir. Kitap okumak, spor yapmak, dizi veya film izlemek kişiye dışarıda diğer insanlarla olmaktan daha çok keyif veriyorsa asosyallik bir sorun olmaktan çok güvenli bir liman haline gelebilir. Her kişinin farklı bir iç dünyası gereği farklı tercihleri ve bunların sonucu olarak farklı güvenli alanları olduğunu unutmamak lazım. Yaşamın getirdiği sorumluluklar ve gündelik hayatın rutinleri bile insanı yeterince yorarken bir de üstüne gün sonunda çok sevdiğimiz arkadaşlarımızdan veya aile bireylerimizden gelen sosyal etkinlikleri reddetmek sosyal fobiye sahip olduğumuz anlamına gelmez. Aksine, insanın kendisi ile baş başa kalabildiğini, tek başına da kendisine yeterli olduğunu anlamasını sağlar. Bu da bizi daha güçlü hissettirirken kendimizle barışık olmamızı dolayısıyla benlik algımızı geliştirir.

İnsan sosyal bir varlık olduğu kadar kendi kendine yetebilen kendisiyle mutlu olabilen biri de olabilmelidir. Elbette, sosyal fobi ile seçilen asosyallik arasındaki ince çizgiyi belirlemek hiç de kolay değil. İkisi de kişinin geçmiş deneyimlerine, geçirdiği çocukluğa, ailesine, çevresine ve yaşadığı ortam gibi birçok etkene bağlıdır. Dışarıdan bakıldığında kimin sosyal fobisi olup kimin yalnızlığı isteyerek tercih ettiğini bilemeyiz. Fakat, her iki durumun da bireyin içsel dünyasında önemli ve kalıcı izler bıraktığı göz ardı edilmemelidir. Sonuç olarak, sosyal fobi ve seçilen asosyallik kişinin kendi kişisel yoluculuğuna dahildir. Yukarı da belirttiğim gibi sosyal fobi ile seçilen asosyallik arasındaki ince çizgi çok belirsiz olduğu için kişilerin bu yolculuğuna saygı ve empatiyle yaklaşmak daha sağlıklı bir toplum yaratmak için atabileceğimiz adımlardan birisidir. Kendi içsel dünyamızı keşfederken diğer insanların içsel dünyasının sınırlarına saygı duymanın önemini hiçbir zaman göz ardı etmemeliyiz.