Sosyolojinin Merceğinden Hayvan

İnsan ve hayvan ortaklaşa nasıl eserler ortaya koyar? Doğanın sosyal dinamiklerini yeniden düşünmeye davetlisiniz.

İnsanın ilişki kurduğu tüm varlıklar, onun kültür ve anlam dünyasının temellerini oluşturur. Hayvanlarda bu anlam ve kültür inşaasının önemli bir unsurudur. Hayvan etrafında kurulan toplumsal dünya, ilişki biçimleri, üretim ve tüketim şekilleri sosyolojik çıkarımları mümkün kılar.

Soframızda yemek, evimize dost, bahçemizde koruyucu, edebiyatımıza konu, dinimizde kutsal-haram, mitolojimizde karakter, işlerimizde güç ve nihayetinde bu dünyanın havasını beraber soluduğumuz tür-dışı paydaşlarımız. (Ahmet Gökçen,2019) Homo sapiensten bugüne kadar insanın yaşam alanı ve kültür dünyası içinde hayvan daima vardır. Tarihi başlatan insanın duyduğu ilk seste yine bir hayvanın sesidir. Yeryüzünde ilk kanın dökülmesine tanıklık eden ve belki de sebeplerinden biridir hayvan. Habil'in koç kurban etmesi, adağı kabul edilmeyen Kabil'in kardeşini öldürdükten sonra cesedi nasıl gömmesi gerektiğini bir kargadan öğrenmesi. Tarih sahnesinin başlangıcından itibaren hayvan, insanın toplumsal yaşamında varlığını sürdürülebilir kılmıştır.

Din, inanç ve inanış biçimlerinde de hayvan kendine yer bulmuştur. Bazı toplumlarda hayvan kutsaldır ve dokunulamazdır, bazılarında ise bir kötüye işaret anlamı taşır, kimi yerde ise dini bir ritüelin söz konusu aktörüdür ve kurbandır, adaktır. Yine bu bağlamda dini bayramlardan birinin adı 'Kurban Bayramı'dır. 

İktisadi bir figür olarak hayvan, insanın gıda, giyim ve özelliklede günümüzde kozmetik ürünlerde ihtiyaçların karşılaması yönünde, önemli ölçüde kent yaşamında önemli bir pazar alanı oluşturmuştur. Yalnızca bir besin ürünü olarak değil aynı zamanda besin üretimi içinde temel bir unsurdur. Buna bağlı olarak yeni iş kollarının oluşmasında ve yine buna bağlı olarak da birçok mesleğin kaybolması gibi hususları da etkiler.

Aile içerisinde yine hayvanın etkilerinden bahsetmek mümkündür. Taşra yaşamında genellikle hayvan ailenin geçim kaynağını oluşturması yönünde önemlidir. Ailenin maddi kaynağı büsbütün hayvana bağlıdır ve üyelerin geleceğini şekillendirir. Varlık kaynağı olmasına karşın bir miras konusudur aynı zamanda.

Siyasette sembolik olarak karşımıza çıkar hayvan. Bayraklarda, armalarda, parti sembollerinde bir güç temsilidir. Ülkemizde kurt, diğer toplumlarda: at, ayı, ejderha, aslan, horoz, güvercin, fil ve dahası kültürel bir sembole dönüşür.

Siyaset dışında bazı ahlaki konulara da gönderme yapmada hayvanlar sık sık kullanılır. Barışı temsil etmek için güvercin, kötülük veya sinsilikten bahsetmek için yılan, çakal veya tilki, çalışkanlık söz konusu olduğunda ise karınca ve arı. Bu seçimler tamamıyla kültürel ve toplumsaldır.

Hayvanı yalnızca taşra yaşamıyla özdeşleştirmek yanlış olacaktır. Sanayi devriminden sonra kente doğru artan göç artışı ve zamanla tüketim toplumuna dönüşmemizden ileri gelen alışkanlıklarımızdaki değişimler ortak yaşam paylaştığımız hayvanları evlerimizde daha çok görmemize, çekirdek ailemizin bir parçaları olmalarına, yeri geldiğinde ise büyük toplumsal hareketlere doğru giden bir biçim kazanmıştır. Yani değişen şey zamanla onları hayatlarımızda konumlandırma şeklimizdir.

Deleuze ve Guattari hayvanlara yönelik üç bakış açısından bahseder (Ryan,2015:94):

Ödipal (bireyselleştirilen) hayvanlar: Bu tip hayvanları aile ve sosyal ilişkilerimizin bir parçası olarak görürüz. "Benim kedim", "benim köpeğim" gibi.

Arşetipler/modeller (devlet hayvanları): Sembolik hayvanlardır. Bir devlet, bir ırk veya bir din için kutsal veya temsil kabul edilen hayvanlardır.

Grup (etki eden ) hayvanlar: Hayvanları hayvan olarak kendi maddi ve hissi nitelikleri üzerinden değerlendirilen hayvanlar.

Hayvan algımız ve bakış açımız içinde bulunduğumuz toplumdan, kültürden, yeme-içme biçimimizden, aileden, eğitimimizden ve daha birçok yaşam deneyimimizden ileri gelir. Vejetaryen bir ailede büyümüş kişi yaşamı süresince hayvanlara besin kaynağı olarak bakılmasını kavrayamayacak, diğerleri gibi bir kuzu sürüsünü, balığı yemek ile ilişkilendirmeyecektir. Köpeği korkutucu bir hayvan olarak aşılan ebeveynin çocuğu, ondan korkacaktır. Hinduizm dinine mensup birey, ineğe et gözüyle bakan diğerlerinin aksine ona saygı gösterecektir. Müslüman birey, gayrimüslimlerin yoğun olduğu bir bölgedeki restoranlarda et menülerine pek sıcak bakmayacaktır. Bir Yahudi'nin domuz eti yeme algısı ile insan eti yeme algısı arasında pek fark görülmeyecektir. Paskalya Bayramına hazırlanan bir Hristiyan 40 günlük perhizinde hayvansal ürünlere yer vermeyecektir.

Hayvanlara yönelik yasal düzenlemeler hayvanlara yönelik algının ve davranışın dönüştürülmesinde önemli rol oynar. Harding'e (2005) göre Hitler'in köpeğinin ölümü, Hitler'in eşinin ölümünden daha çok etkilemiştir Führerbunker sakinlerini.

Bakış açımızın oluşmasında belgesellerinde rolü vardır. Hayvan dünyasının sürekli olarak çatışma kültürü içinde yaşadığı, sürekli olarak avlandığı ve erkeklerin ,dişi için kavga ettiği düşünülür. Çok az belgesel uyumdan bahseder. (Gökçen,2019)

Diğer yandan değişen kapitalist piyasa koşullarında insanın hayvanla kurduğu ilişki ,giderek endüstriyel bir zemine kaymış, hayvanlar para kazanmanın bir aracı olarak görülmeye başlanmıştır. Sorun, insanların bilimsel araştırmalar yapmak için hayvanlardan yararlanması değil, birçok alanda hayvanların giderek birer endüstriyel araca dönüşmeleri ve bu yolda canlarına zarar gelmesidir.

Sonuç olarak, hayvanlar yalnızca ekosistemin bir parçası değil aynı zamanda insan topluluklarının kimliğini ve değerlerini şekillendiren önemli aktörlerdir. Onlarla kurduğumuz ilişkiler sadece duygusal bağlar değil, aynı zamanda toplumsal normların ve etik anlayışların gelişiminde de belirleyici rol oynar. 

Kaynak: Sosyoloji Divanı Dergisi - 2019 - sayı:14 - Çizgi Kitabevi