Stereotipler Serisi: Öğrenciler ve Akademik Stereotipler
Eğitimde toplumsal algılar
Eğitim hayatı boyunca birçok öğrenci, toplum tarafından dayatılan çeşitli akademik stereotiplerle karşılaşır. Başarıya ulaşmanın tek bir yolu olduğu, bazı derslerin belirli cinsiyetlere daha uygun olduğu veya zekânın doğuştan geldiği gibi yaygın inançlar, öğrencilerin kendilerini tanımlamalarını ve akademik yollarını şekillendirmelerini doğrudan etkileyebilir. Ancak bu kalıpların çoğu, eğitimde fırsat eşitliğine zarar veren yanlış yargılardır.
Toplumda, başarılı öğrencilerin sosyal hayattan tamamen uzak olduğu, sürekli ders çalıştıkları ve eğlenceye vakit ayırmadıkları gibi bir algı var. Oysa akademik başarı, yalnızca uzun saatler ders çalışmakla değil, verimli çalışma teknikleriyle, zihinsel ve fiziksel iyi oluşla da bağlantılıdır. Araştırmalar, sosyal etkinliklere katılan, spor yapan veya sanatsal aktivitelerle ilgilenen öğrencilerin daha dengeli bir akademik performans sergileyebildiğini gösteriyor. Başarı, çalışma süresinden çok, nasıl çalışıldığıyla ilgilidir.
Toplumsal cinsiyet kalıpları, öğrencilerin akademik yönelimlerini bile etkileyebiliyor. Matematik, mühendislik ve fen bilimleri genellikle erkek öğrencilere, edebiyat, sanat ve sosyal bilimler ise kız öğrencilere daha uygun görülüyor. Ancak PISA gibi uluslararası eğitim değerlendirmeleri, eşitsizliğin akademik başarıda belirleyici tek bir nedeni olmadığını ortaya koyuyor. Bir önceki serimizdeki Sophie Germain örneğinden de bildiğimiz üzere, toplumun belirlediği akademik sınırları aşabilmek bazen bireylerin büyük bir mücadele vermesini gerektiriyor. Sophie, matematik gibi erkek egemen bir alanda var olabilmek için takma bir isim kullanmak zorunda kalmıştı. Bugün ise, hala pek çok öğrenci, benzer şekilde ön yargılarla mücadele etmek zorunda kalıyor.Şehirdeki okulların daha iyi olduğu, büyükşehirde yaşayan öğrencilerin daha avantajlı olduğu gibi inanışlar da sıkça karşımıza çıkıyor. Elbette eğitimdeki bölgesel eşitsizlikler gerçektir, ancak bu, kırsal kesimden gelen öğrencilerin başarısız olacağı anlamına gelmez. Tarihte birçok bilim insanı, sanatçı ve lider, kırsal bölgelerden gelip azim ve kararlılıkla büyük başarılara ulaşmıştır. Önemli olan, öğrencilere eşit eğitim olanaklarının sunulması ve onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine fırsat tanınmasıdır.Birçok öğrenci, zekânın doğuştan gelen sabit bir yetenek olduğu ve çalışmanın ikinci planda olduğu düşüncesine kapılır. Oysa modern eğitim psikolojisi, zekânın gelişebilir olduğunu ve başarının büyük ölçüde çalışmaya, problem çözme becerilerine ve disipline dayandığını gösteriyor. “Doğuştan zeki” olarak görülen öğrenciler bile yeterince çalışmadığında geride kalabiliyor.Akademik başarıya ulaşmada tek bir doğru yol yoktur ve öğrencileri belirli kalıplara sokmak, onların potansiyellerini keşfetmelerini zorlaştırır. Her bireyin kendi öğrenme tarzı, yetenekleri ve ilgi alanları vardır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlandığında ve öğrencilere çeşitliliklerini keşfetme imkânı tanındığında, akademik başarı daha anlamlı ve sürdürülebilir hale gelir.
KAYNAKÇA: Güngör, A., & Akçay Güngör, A. (2023). PİSA 2018 Sonuçları Bağlamında Türkiye’deki Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Bölgeler Temelinde Analizi. Bartın University Journal of Educational Research, 7(2), 176-194.
Demir,Ö.Ö.(2020). PISA Sonuçları Türkiye'deki Eğitim Eşitsizliği Hakkında Neler Söylüyor?. Alanyazın,1(2), 85-98.
Güngör, A., & Akçay Güngör, A. (2023). PİSA 2018 Sonuçları Bağlamında Türkiye’deki Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Bölgeler Temelinde Analizi. Bartın University Journal of Educational Research, 7(2), 176-194.