Stockholm Sendromu ve Kişilik Değişimi

Rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama ve yardımcı olma istekleri ile ortaya çıkan kişilik değişimleri ve nedenleri.

İlk kez 1973 yılında yaşanan bir olaydan ismini alan Stockholm Sendromu baskı altında kalan ya da kaçırılan insanlarda görülen bir hastalık olarak belirlenmiştir. İnsanların özellikle kendi düşüncelerinden daha çok kendilerine eziyet eden insanların düşüncelerine alışması ve onları kendi düşüncesi gibi savunması çok sık görülen bir belirtidir.

İsveç'in başkenti Stockholm' da yaşanan olayda, banka soyguncusu tarafından 6 gün boyunca rehin tutulan banka görevlisi bir kadın duygusal olarak suçluya bağlanır. Hastalık ilk defa Psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanmıştır. Olay 23 Ağustos 1973 günü Stockholm'de soyguncular bir bankayı soymak için basarlar, bankada 4 banka görevlisini 6 gün boyunca 131 saat rehin tutarlar. Soyguncular, rehinelere iyi davranır aralarında iyi ilişkiler oluşur. Polisin bankaya operasyon düzenleyeceğini fark eden rehineler, soyguncuları uyarırlar. Rehineler olay sonrasında yakalanan rehineler aleyhine ifade vermekten kaçındıkları gibi, soyguncuların avukatlık ve savunma giderlerini karşılamak için aralarında para toplarlar.

Bir insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları kabullenmesi, benimsemesi hatta savunması, sıkıntıya sokan koşulları oluşturan nedenleri görmemesi, ezilmesine rağmen ezenin yanında yer alması olarak da tanımlanabilen Stockholm Sendromu; rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama durumuna gelmeleri ve daha sonrasında suçlulara yardımcı olmaya çalışmaları ve sonunda özdeşim kurmaları halidir.

Stockholm Sendromuna yani saldırganla özdeşleşmeye yatkınlık yaratan durumlar Nelerdir?

Hayati tehlike içerisinde bulunmanız, dış dünyadan soyutlanmış, iletişimin sadece kısıtlanan alan dahilinde sürdürülmesi; dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Bulunduğunuz kısıtlı ortamdan kaçamaz halde olmanız ya da bunu gerçekleştirebilme inancınızı yitirmeniz veya saldırganın mevcut ortam ve şartlar dahilinde göstermiş olduğu yakın ve samimi davranışlar; saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar.

Saldırganıyla özdeşim kurulan bu durumda rehin alan kişiye mağdur taraf çeşitli duygular besleyip, onunla özdeşim kurar ve kişide kişilik değişimi yaşanır.

Rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla özdeşim kurmalarına Stockholm Sendromu denmektedir. Bu sendromun anlamını genişleterek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlayabiliriz.

Örneğin, şiddete uğramış kadın, saldırganı kışkırtacak veya öfkelendirecek herhangi bir şey yapmaktan çok korkar. Onun takdirini kazanmaya çalışır ve onun tarafındaymış gibi davranır. Bu durum Savaşta, savaş esirlerinde de karşı tarafa patolojik bağlanması ile görülebilir.

 “Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurbanı köleleştirmektir ve bu amaca kurbanın hayatının her alanında despotça bir denetim kurarak ulaşır. Ancak salt boyun eğme onu nadiren tatmin eder; suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Bu yüzden durmaksızın kurbanından saygı minnet ve hatta sevgi göstermesini talep eder. Saldırganın nihai hedefi gönüllü bir kurban yaratmak gibi görünmektedir”. (Herman, 1992)

 

STOCKHOLM SENDROMUNUN GÖRÜLDÜĞÜ GRUPLAR NELERDİR?

-Rehin alma durumu ve benzer bir baskı yaratan kaçırılma durumlarında (rehine-esir alan)  

-Tecavüze uğrama, ensest ya da cinsel tacize maruz kalan çocuklarda (istismara uğrayan çocuk-istismar eden ebeveyn)

-Savaşta bulunma, savaş esirleri, toplama kamplarında yaşama durumlarında

-Hayat kadınlarında (pazarlanan)

-Aile içi şiddete maruz kalınması durumlarında (dövülen eş-döven eş)

-Yoğun dini (tarikat benzeri ) ve siyasi baskı uygulanması durumlarında

-Uzun süren hapishane deneyimlerinde (tutuklu-gardiyan) Ev hapsine maruz bırakılma durumlarında.

Stockholm Sendromu’nun örnekleri filmlerde, dizilerde ve kitaplarda da karşımıza çıkmaktadır.

V for Vendetta (2006), La Casa De Papel(2017), The End of the F***ing World (2017) ve1984 romanı yine Stockholm Sendromu’nun ele alındığı yapımlara örnek olarak gösterilebilir.