Suç Olgusunun Sosyolojik Perspektiften İncelenmesi: Damgalama Ve Kırık Camlar Teorileri

Sosyolojik anlamda suç teorileri

Suç olgusu, çeşitli bilim disiplinleri tarafından kapsamlı bir şekilde incelenmiştir ve bu incelemeler günümüzde de devam etmektedir. Sosyoloji, suç kavramı üzerine psikoloji ve diğer disiplinlere kıyasla daha yoğun çalışmalar yapmış ve bireyin suç işlemesinin nedenleri üzerinde derinlemesine araştırmalar yürütmüştür. Bu bağlamda, bireyi suç işlemeye iten faktörler üzerine düşünmek, özellikle sosyolojik perspektiften çevresel etmenler üzerinde durmayı gerektirmektedir.

İlk olarak ele alınması gereken teori, Erving Goffman'ın damgalama teorisidir. Damgalama teorisi, bireyin tek başına suç işleyemeyeceğini ve suçlu davranışların toplumsal süreçlerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu teoriye göre, bireyler aile, okul ve sosyal çevre gibi kurumlardan gelen etiketlemeler sonucunda suçlu olarak kabul edilirler ve bu etiketlemeler, bireyin suçlu davranışlar sergilemesine yol açar. Gelişen teknoloji ile birlikte, bu kurumsal yapıya sosyal medyanın da eklenmesi mümkündür. Damgalanan bir bireyin, toplumun ona yüklediği anlam doğrultusunda hareket etmesi ve suç işlemeye başlaması, damgalama teorisinin önemini vurgulamaktadır.

Damgalama teorisinin önemini somut bir örnekle açıklamak gerekirse; etiketlenmiş bir bireyin çevresi tarafından bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yalnızlaştırılması, bu bireyin kendisi gibi damgalanmış diğer bireylerle iletişim kurmasına ve bu kişilerle sosyal bir çevre oluşturmasına neden olur. Bu durum, bireyin suç işleme eğilimini artırabilir. Damgalama süreci, bireyin kimlik algısını ve toplumsal ilişkilerini şekillendirir. Birey, kendisine yönelik olumsuz etiketlemeler nedeniyle toplumsal kabul arayışına girer ve bu arayış, genellikle diğer damgalanmış bireylerle kurulan ilişkiler yoluyla gerçekleşir.

Bir sonraki önemli teori ise George Kelling ve James Q. Wilson tarafından geliştirilen kırık camlar teorisidir. Bu teori, suçun nasıl ortaya çıktığını ve yaygınlaştığını açıklamaktadır. Kırık camlar teorisi, bir endüstriyel camın bir noktasındaki kırığın zamanla dalgalar halinde büyüyerek tüm camı kırması metaforunu kullanarak, küçük ve masum bir suçun nasıl büyüyerek yayılabileceğini açıklar. Bu teori, özellikle yüksek suç oranlarına sahip mahallelerin analizinde oldukça etkilidir. Kırık camlar teorisi, sosyal düzenin korunmasının ve küçük suçların engellenmesinin, daha büyük suçların önlenmesinde kritik bir rol oynadığını vurgular.

Kentsel alanlara büyük göç dalgaları başladığında, göç eden taşra toplumu, beklentilerini karşılayamamalarının ardından, kendileri gibi diğer taşralılarla aynı bölgelerde yaşamaya başlamıştır. Bu mahallelere yerleşen insanlar, göç sebepleri olan daha iyi bir yaşam umuduyla buralara yerleşmişlerdir. Ancak beklentilerini bulamayınca, suça yatkın bireylerin suç işlemeye başlamasıyla bu mahalleler birer suç mahallesine dönüşmüştür. Bu bağlamda, suçlu davranışların yayılma süreci, göç ve kentsel yerleşim dinamikleriyle de ilişkilidir. Göç eden bireylerin, yeni çevrelerine uyum sağlama sürecinde yaşadıkları ekonomik, sosyal ve kültürel zorluklar, suçlu davranışların ortaya çıkmasında etkili olabilir.

Bu iki teoriyi birlikte ele aldığımızda, toplumun bireyi etiketlediği yani damgaladığı durumlarda, damgalanan bireylerin zamanla yine diğer damgalanmış bireylerle iletişim kurması sonucunda lokal bir birliktelik sağlanabilir. Bu birliktelik, kırık camlar teorisinin öngördüğü gibi, küçük suçların zamanla büyüyerek yayılmasına ve sonuçta bir suç mahallesinin oluşmasına neden olabilir. Damgalama ve kırık camlar teorileri, toplumsal süreçlerin ve çevresel etmenlerin suçlu davranışların ortaya çıkışında ve yayılmasında nasıl etkileşimde bulunduğunu göstermektedir.

Ek olarak, alt kültür teorisi de suç davranışlarının anlaşılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu teori, belirli alt kültürlerin suç davranışlarını nasıl beslediğini ve meşrulaştırdığını açıklar. Alt kültür teorisi, belirli grupların, ana akım toplumsal normlardan saparak kendi normlarını ve değerlerini geliştirdiklerini ve bu süreçte suçlu davranışların ortaya çıkabileceğini savunur. Alt kültürlerin, özellikle gençler arasında, suç davranışlarının meşrulaştırılmasına ve yayılmasına nasıl katkıda bulunduğunu anlamak, suç olgusunu daha geniş bir çerçevede değerlendirmemizi sağlar. Ancak, bu teoriyi ayrıntılı olarak ele almak için başka bir yazı yayımlayacağım.