"Tarih tekerrür etmez."

Tarihçiler için tarih tekerrür etmez çünkü yaşanan her olay kendi özgünlüğü içerisinde gerçekleşmektedir.

"Kâinattaki çeşitlilik sonsuz ve daimîdir. Bu çeşitliliğin genişlemesine son yoktur, tarih hiçbir zaman tekerrür etmez ve hiçbir mukayese tamamıyla doğru olmaz." Herbert George Wells’in bu sözünden yola çıkarak “Tarih tekerrür etmez.” tezini savunacağım.

Öncelikle tekerrür etmek ne demek bunu söylemek istiyorum. Tekerrür, tekrarlanma demektir. Her ne kadar monoton hayatlarımız bizleri “Her günümüz bir önceki günün tekrarı.” diye düşünmeye itse de aslında yanılıyoruz. Yaşanmış ve bitmiş bir olayın tıpatıp aynısı tekrar yaşanamaz. Örneğin ben burada bu yazıyı yazıyorum. Gelecekte bir noktada herhangi bir kişi de bu yazıyı yazabilir. Peki gelecekte bu yazıyı yazacağını düşündüğümüz kişi ben miyim? Hayır. Yaşanan şey tekrarlanmış olmuyor o zaman. Yalnızca benzer şeyler yaşandı, aynı şeyler değil. Bu bağlamda nasıl olur da bir kez yaşanmış ve bitmiş bir olay gelecekte tekrar bizleri bekliyor olabilir? Bunun herhangi bir mantıklı açıklaması yok.

Tarih ile ilgili döngüsellik fikri değişim ile kendini bulan ilerleme fikrinin tam karşısında adeta bir engel biçiminde durur. Bu muhtevada, döngüsellikle ilgili olarak Türkçedeki güzel bir tabir olan ‘kısır döngü’ nün içeriğindeki üretici olmayan, boşuna çaba anlamı, gelişim fikrinden olan uzaklığını da açıkça gösterir. 

Tarihin tekrar ettiğini söylüyorsanız bugün yaşadıklarımızın tıpatıp aynısının geçmişte de yaşandığını savunuyorsunuz demektir. Geçmişte yine hepimiz burada mıydık? Hayır, değildik. Şu anda yaşadığımız şeylerin geçmişin birer tekrarı olduğunu düşünmek, boş bir hayatımız olduğunu düşünmekle aynı şeydir.

️Eğer tarih tekerrür eder, diyorsanız. İnsanoğlu binlerce yıldır neyin mücadelesini verip bu kadar gelişmeye imza atmış o zaman? Bunlar durduk yere mi oldu? Lan Kershaw’in de dediği gibi:"Teslimiyet söz konusu olamaz! Tarih tekerrür etmez!"

Mademki tarih tekrar ediyor ve biziler aynı şeyleri yaşıyoruz o zaman neden hatalar yapıyoruz? Tarih tekrar eder, diyenlere soruyorum. Bu durumda mükemmel bir toplum ve devletin dünya üzerinde oluşması gerekmez miydi? Madem ne olacağı belli, nedenler sonuçlar belli. O halde neden hala bu durumdayız? İnsanoğlu daha önce yapmış olduğu hatayı tekrarladığında ve bunu fark ettiğinde iş işten geçmiştir. “Tarih tekerrür eder.” fikri de kişinin hatasının üstünü örtmek için başvurduğu bir bahaneden başka bir şey değildir.

Tarih bilincinin önemli bir gereği dün ile bugünü ayırt edebilme kabiliyetidir. Geçmişteki her olayı kendi bağlamı içinde değerlendirmemiz lazım. Ne demek bu? Her olayın kendine özgü olguları vardır. Yaşanmış her bir olay bugünden bambaşka şartlarda ve durumlarda oluşmuştur. O olayı doğuran şartlar ve durumlar milyonlarca değişkene bağlıdır ve bu değişkenler asla tekrardan bir araya gelemez, aynı olayı doğuramaz. Tarih tekerrür etmez, biz geçmişteki bir olayı bugünkü bir olaya benzeterek o tekerrürü vehmederiz. Kendi kurduğumuz bir benzerliğe kendimizi tekerrür diye inanırız. Yani demek istediğim tekerrür ettiğine dair kendimizi kandırırız.

İnsanın fikirleri nasıl ki sürekli olarak değişiyorsa toplum da aynı şekilde değişir. Bu değişiklik her zaman ileriye doğrudur. Dolayısıyla eskilerin tekrar gün yüzüne gelmesi olası bir durum değildir.

Öte yandan, bütün farklılıklara rağmen aynı giden şeyler de vardır. Tarih yazımında buna daha ziyade ‘süreklilikler’ adı verilir. İşte, kimi durumlarda insanların ‘tekerrür’ olarak algıladıkları, aslında bu sürekliliklerdir. O durum aslında tekerrür etmiyordur, çünkü hiç bitmemiş hala devam ediyordur. Dolayısıyla, tarihin akışı içinde olan olguların, durumların değişme hızı esastır ve bunlar birbirinden farklıdır.

Daha yaşanası bir dünyada, geçmiş acılardan ders alarak insanca yaşayabileceğimiz günlere diyerek yazıyı bitiriyorum.

"Ama burada, yeni bir hikâye, bir adamın derece derece yenileşmesinin, yavaş yavaş yeniden hayat buluşunun, bir dünyadan başka bir dünyaya geçişinin, şu ana kadar hiç bilmediği yeni bir gerçekle tanışmasının hikâyesi başlıyor." (Dostoyevski, Suç ve Ceza)