Tarihin Seyrini Değiştiren 9 Suikast

Tarihteki suikastler, sadece bir lideri değil, toplumların kaderini de değiştirdi. Bu yazıda, önemli suikastları ve sonuçlarını inceliyoruz.

İnsanlık tarihi, zaferler, yenilgiler, keşifler ve devrimlerle dolu bir serüvendir. Ancak bu serüvenin içinde, tarihin akışını geri dönülmez bir şekilde değiştiren karanlık dehlizlerde planlanan anlar da vardır: suikastler. Bir kurşun, bir hançer veya bir bomba, sadece bir insanın hayatına değil, tüm ulusların, hatta tüm dünyanın kaderine mal olabilir.

Suikastler, çoğu zaman sadece siyasi bir eylem olarak görülse de, aslında çok daha derin anlamlar taşır. Suikastlerin amacı bir lideri, bir aktivisti veya bir devrimciyi öldürmek değildir; asıl amaç, onların fikirlerini, düşüncelerini ve inançlarını yok etmektir. Tarih boyunca, suikastlar toplumları derinden sarsmış, savaşlara yol açmış ve siyasi dengeleri altüst etmiştir. Bu yazıda, Julius Caesar'dan Mahatma Gandhi'ye, Abraham Lincoln'den Arşidük Franz Ferdinand'a kadar tarihteki önemli suikastları ve bu olayların yol açtığı sonuçları inceleyeceğiz.

Jul Sezar ​​(12 Temmuz 100 M.Ö. - 15 Mart 44 M.Ö.)

Jül Sezar, MÖ 102 yılında Aurelia Cotta ve Gaius Julius çiftinin oğlu olarak Roma'da doğdu. Sezar, sezaryen ile dünyaya geldiği için "kesilip alınan" anlamına gelen "Caesar" adını aldı. Jül Sezar, sadece ünlü bir devlet adamı ve komutan olmakla kalmadı, aynı zamanda halk tarafından da sevilen bir kişilikti. Elliye yakın savaş kazanmış ve milyonlarca insanı öldürmüş bir komutan olmasına rağmen, her zaferi sonrası Roma'da alkışlarla karşılanır ve bir kahraman olarak kabul edilirdi. Sezar, askeri başarılarının yanı sıra, yaptığı reformlarla da halk arasında daha da popüler hale geldi. İşte Sezar'ın hayata geçirdiği bazı önemli reformlar:

i)               Öncelikle bir komutan ve asker olarak, gazilere topraklar verdi.

ii)             Valilik sürelerini kısıtladı ve Senatoyu daha da güçlü hale getirdi.

iii)            Günümüzde de kullandığımız takvimi oluşturdu.

iv)            İşsizlere istihdam sağlamayı hedefleyen kamu projelerini hayata geçirdi.

Tüm bunlar, halk nezdinde Sezar’ı önemli bir konuma getirmişti, ancak Senato ve seçkinler endişeye kapılmıştı. Yakında ömür boyu diktatör unvanı alacak olan bu adam, onların gözünde Cumhuriyet rejimini bir orduyu yönetir gibi yönetecekti. Bu, onlar için, Cumhuriyet için göze alınmayacak bir tehlikeydi. Nitekim endişelerinde haklı çıktılar. M.Ö. 44 yılında Sezar, anayasaya aykırı bir şekilde “ömür boyu diktatör” ilan edildi ve böylelikle bir tiranlık döneminin başlangıcı oldu. Artık söz sahibi Senato ve seçkinler değil, zamanla güç kazanmış kibrin ve egonun esiri olmuş Sezar’dı. Gnaeus Pompey'i Yunanistan'da yenmesiyle, kibri ve kendini beğenmişliği daha da arttı. Zafer kıyafetleri giymiş, taç takmış bir şekilde şehre girerdi; sonraki sürede birçok onur nişanı ve kendisi kendini hiçbir zaman kral olarak görmese de bu minvalde birçok unvan aldı (Roma kralının “Jüpiter” olduğuna inanırdı); doğduğu gün tatil ilan edildi, doğduğu ay Jul (Temmuz) olarak değiştirildi; Roma tanrılarının yanında heykelleri yıldı, altından sandalyelerle Senatoya giriş yapmaya başladı; kendine özel bir saray inşa ettirdi ve daha da nice şeyler yaptı. Artık Sezar, bir nevi Tanrı figürüne bürünmüştü. Bu durum, üst kesimleri Sezar’ın otoritesini sorgulamaya ve sonunda bir suikast girişimine itti.

Sezar’a suikast planı hazırlayanlar arasında sadece düşmanları değil, dostları da vardı. İşte, Sezar’a suikast planı hazırlayanlardan bazıları:

i)               Gaius Trevonius: İmparatorluk vekili ve konsül görevlisi. Sezar tarafından yeterince ödüllendirilmediğini düşündüğü için bu suikast girişimine ortak oldu.

ii)             Desimus Cunius Brütüs Albinos: Galya valisi. Gaius Trevonius ile aynı sebepten dolayı suikaste katıldı.

iii)            Gaius Cassius Longinus: Suikastin ana aktörlerinden Romalı bir senatör ve Brutus’un kayınbiraderi.

iv)            Marcus Junius Brütüs: Roma’da ünlü bir politikacı ve hatip.

v)              Brütüs: Sezar’ın metresinin oğlu. Her ne kadar Genç Cato’nun Sezar’a teslim olmaması ve intihar etmesinden sonra Genç Cato’ya övgüler dizse de Sezar tarafından affedilerek praetorluk pozisyonuna getirmiştir.

vi)            Publius Servilius Casca: Sezar’a ilk darbeyi vuran tribün üyesi.

vii)          Gaius Servilius Casca: Sezar’a son darbeyi vuran kişi.

Suikastı, Mart'ın İdesi'nde (M.Ö. 15 Mart 44) Pompey tiyatrosunda yapmaya karar verdiler ve suikast silahı olarak saklanması kolay olduğu için hançeri seçtiler. Dünya sanki Sezar’ın ölmesini istemiyor gibiydi ve ona birçok mesaj gönderdi. Sezar’ın atlarının ağlaması, karısının rüyasından onun öldüğünü görmesi, kahinlerin uyarıları ve dahası... Ancak Sezar, bunlara pek kulak asmadı ve o gün geldiğinde tiyatroya gitti. Tiyatroya girerken Artemidorus tarafından eline belki de suikaste uğrayacağını yazan bir parşömen verildi, ancak Sezar, kalabalık yüzünden unutmuş olsa gerek o parşömeni hiç okuyamadı. Sağ kolu Markus Antonius ise suikaste engel olmasın diye dışarıda oyalandırılıyordu. O an geldi ve Casca ilk darbeyi vurdu. Sezar, kendini savunmaya kalkışsa da nafileydi. Cassius yüzüne, Decimus kaburgalarına hançeri batırdı ve 23 hançer darbesi sonrası Sezar öldürüldü. Rivayete göre kendisini öldürenler arasında Brütüs’ü görmesi üzerine "Et tu, Brute!" (Sen de mi , Brütüs!) ya da bir başka rivayete göre "Sen de mi, çocuğum!" demiştir. Bu suikasttan sonra hiçbir şey planladıkları gibi gitmedi. Halk, suikastçilere karşı ayaklandı, onları affeden Senato’yu yaktılar ve tüm suikastçiler peşin sıra öldü. Sonraki süreçte Sezar’ın evlatlık oğlu Octavian, tahtı ele geçirdi ve Roma’nın ilk imparatoru oldu.

KAYNAKÇA:

·      "Jul Sezar'ın Suikastı." World History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-803/jul-sezarin-suikasti/ .

·      "Julius Caesar Biography." Biography. https://www.biography.com/political-figures/julius-caesar .

·      "Who Assassinated Julius Caesar?" The Collector. https://www.thecollector.com/who-assassinated-julius-caesar/ .

Hz. Ömer (583 / 584 – Kasım 644)

Ömer bin Hattab (r.a.), 584 yılında Hantame bint Hişam ve Hattab çiftinin oğlu olarak Mekke’de, Kureyş kabilesinin Adi koluna mensup olarak dünyaya geldi. Arap coğrafyasında okuma yazma oranının düşük olmasına rağmen Hz. Ömer, iyi bir eğitim almış ve ticaretle uğraşmıştır. Gençliğinde ise İslam karşıtı bir profil çizmiştir. Hz. Ömer’in Müslüman olma süreci şöyle gerçekleşmiştir:

Re­sû­lul­lah (a.s.m.), müşriklerin arasında güçlü olan iki Ömer’den birinin Müslüman olması için Allah’a “Allah’ım! İslam’ı Ebû Cehil bin Hişam veya Ömer bin Hattab’la kuvvetlen­dir!” şeklinde dua eder. İşin ilginç yanı, Ömer bin Haşim – Ebu Cehil – peygamberi öldürecek olan kişiye 100 deve vermeyi teklif eder ve bu teklifi kabul eden Ömer bin Hattab, peygamberi öldürmek üzere yola koyulur. Yolda Nuaym’ı görür ve Nuaym’ın sorması üzerine peygamberi öldüreceğini söyler. Nuaym ise, “Ey Ömer, kız kardeşin ve enişten de onun dinine girdi. On­dan haberin var mı? Sen önce onları o dinden döndür” diyerek karşılık verir. Ömer bin Hattab, hiddetle kardeşi ve eniştesinin evine gider, kapıyı sertçe açar. O sırada kardeşi Tâhâ Sûresi’nin okumaktadır. Kardeşi ve eniştesiyle yaşadığı arbede sonrası kardeşinden sureyi alır ve okumaya başlar. Sureyi okudukça kalbi ferahlıyor, ruhu temizleniyor, siniri yerini huzura bırakıyordu. Bunun üzerine Dâr’ül-Erkam’a, Re­sû­lul­lah (a.s.m.) ile görüşmeye gider. Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) izni üzerine huzuruna çıkar ve 40. Müslüman olur. Hz. Ömer’in Müslüman olması üzerine Müslümanlar, artık açıkça ibadet etmeye başlar. Çünkü Hz. Ömer; korkusuz, cengâver, cesur ve müşrikler tarafından korkulan birisiydi.

Hz. Ömer, ticaret ile uğraştığı için gezip görmüş, okumuş, kültürlü ve konuşmasını iyi bilen cesur, gözüpek, yiğit biri olması ötürü İslam Devletinde çokça görev aldı. Ulaştığı en yüksek makam, halifelik makamı idi. Hz. Ebubekir’in vefatı sonrası Müslümanlar tarafından Hz. Ömer, halife olarak seçildi. Halifeliği döneminde adalete verdiği önemden ve yaptığı fetihler ile bilinir. İran, Irak, Suriye ve Mısır’ın yanı sıra Kudüs, Azerbaycan, Ermenistan, Horasan, İskenderiye gibi yerleri İslam devletinin topraklarına kattı. İşte Hz. Ömer döneminde yapılan reformlar:

i)               İlk defa yazılı kararlar aldı.

ii)             Kumandan ve valilerle ilk defa toplantı yaptı.

iii)            İlk defa İslâm devletine ait para bastırdı.

iv)            Köleliğe karşı mücadele verdi.

v)              Kudüs’ü fethetti.

vi)            Hicreti esas alan ilk takvimi oluşturdu.

Hz. Ömer, halifeliğinin 23. yılına girdiğinde artık güçten düşmüş ve eski halinden eser kalmamıştı. Bir gün Allah’a ‘’Allah’ım, senden, senin yolunda şehit olmayı ve Rasûlünün beldesinde ölmeyi diliyorum,’’ şeklinde bir dua ettiği de rivayet edilir. Hz. Ömer Zilhicce ayının sonlarına doğru bir çarşamba günü Mescîd-i Nebevî’de sabah namazını kıldırmak üzere tekbire durduğu sırada Muğîre’nin kölesi olan Firuz en-Nihavend (diğer bir adıyla Ebû Lü’lü) tarafından Müminlerin Emiri, üç veya altı kez göbeğinin altından hançerlendi. Hz. Ömer’i o halde gören cemaat, Fîruz’u yakalayıp cezalandırmak istediler. O sırada kaçan Fîruz’u yakalamaya çalışan cemaatten altı veya dokuz kişi şehit oldu. O sıra yakalanacağını anlayan Fîruz, hançeri kendine saplayarak intihar etti. Olay sonrası Hz. Ömer yaralı bir şekilde evine götürülerek tedavi altına alındı. Hz. Ömer, ara ara kendine gelse de yaralandıktan üç gün sonra şehadet şerbetini içti. Bu suikast, İslam dünyasının siyasi ve dini yapısını derinden etkiledi. Fetihler devam etse de iç çatışmaların baş göstermesi, İslam toplumunda birlik ve beraberliğin sarsılmasına neden oldu.  

KAYNAKÇA:

·      Ataş, H. Hz. Ömer Suikastında Hürmüzân’ın Rolü | The Role Of Hurmuzān In The Assassınatıon Of Calıph Omar. Toplum Bilimleri Dergisi – Journal of Social Sciences, (ISSN: 1306-7877, e-ISSN: 2147-5644). Erişim adresi: https://toplumbilimleri.com/?mod=tammetin&makaleadi=&makaleurl=6b261948-5472-43d1-a4ab-10d646ca44a8.pdf&key=50697

·      Ömer bin Hattab (RA). (Tarih yok). Sorularla İslamiyet. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/omer-bin-hattab-ra

·      Wasserman, J. (2021). Umar. World History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/Umar/

Nizamülmülk (1018- 14 Ekim 1092)

Nizamülmülk, Ebu Ali Hasan bin Ali Tusi, 1018 yılında İran'ın Horasan bölgesindeki Tus şehrinde doğdu. Babasının mesleğinden dolayı iyi bir eğitim almış, din ve hukuk alanlarından önemli işlere imza atarak Gazne Hanedanlığı’nda önemli mevkilere gelmiştir. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra Horasan’a dönmüş, burada vali olarak Alp Arslan’ın hizmetine girmiş ve daha sonra veziri olmuştur. 1063’te Alp Arslan, Büyük Selçuklu tahtına geçtikten sonra yeteneklerine ve bilgisine güvendiği Nizamülmülk’ü veziri olarak atamıştır.

Nizamülmülk hem Alp Arslan hem de Melikşah dönemlerinde vezirlik yapmıştır. Devlet idaresinde etkin bir rol oynamasının yanında ordu işlerine karışacak kadar da söz sahibiydi. Fars kimlikli olması nedeniyle devlet yönetiminde Türkmen hükümdarlara karşı baskın bir rol oynamaya çalışmış ve hükümdarın kararları üzerinde yoğun bir etkiye sahip olmuştur. 071'de Bizans İmparatorluğu ile Selçuklu İmparatorluğu arasında yapılan Malazgirt Savaşı'ndaki zaferde büyük etkisi vardır. Hastaneler, camiler, medreseler ve tekkeler inşa ettirmiştir. Döneminde yazmış olduğu Siyasetname adlı eserinde, siyasetin dinamiklerine ve devlet yönetimine dair derin anlayışını yansıtan yönetim ve idare konusundaki görüşlerini ana hatlarıyla ortaya koymuştur. Nizamülmülk, Mu'tezile ve İsmaililik gibi batıl mezheplere karşı mücadele ederek Hz. Muhammed ve sahabelerinin yolu olan Ehl-i Sünnet inancı olan Sünniliği toplumda egemen kılmayı hedeflemiştir. Bu hedefte önüne Hasan Sabbah çıkmıştır.

Hasan Sabbah, İran'ın Kum şehrinde doğmuş bir İran milliyetçisidir. İran’daki Türk etkisinden hoşnut olmayan Hasan, bu etkiyi kırmak ve Türklerle savaşmak için sinsi suikast ve isyan ağları kurmuştur. Hasan, Nizamülmülk’ün dikkatinden kaçmadı ve Nizamülmülk onun tutuklanmasını istedi. Ancak Hasan, kaçmayı başardı. Bunun üzerine Nizamülmülk, Sultan Melikşah’a bu suikastçilere karşı bir savaş başlatmaları gerektiğini belirtti. Bunun üzerine Selçuklu ordusu, Hasan Sabbah’ın kaldığı kaleyi kuşatıldı, ancak dışarıdan gelen yardımlar nedeniyle kuşatma uzadıkça uzadı. Hasan Sabbah, kuşatmanın kalkmasının Nizamülmülk'ün ölümüne bağlı olduğuna inanarak fedailerinden birini Nizamülmülk'ü öldürmesi için gönderdi.  Nizamülmülk, Nahavand yakınlarında derviş kılığına girmiş bu fedai tarafından kalbinden hançerlenerek öldürüldü. Bu suikastten 1 ay sonra Sultan Melikşah'ın da ölmesi, Selçuklu Devleti'nde büyük bir boşluk yaratmış ve iç karışıklıklara yol açmıştır. Nizamülmülk'ün öldürülmesi, Selçuklu yönetiminde bir dönüm noktası olmuş ve devletin zayıflamasına neden olmuştur.

KAYNAKÇA:

·      Daily Sabah. "Nizam al-Mulk: Greatest Statesmen of Islamic Turkish World." Daily Sabah. https://www.dailysabah.com/arts/nizam-al-mulk-greatest-statesmen-of-islamic-turkish-world/news.

·      Encyclopædia Britannica. "Malik-Shah." Encyclopædia Britannica. https://www.britannica.com/biography/Malik-Shah.

·      TRT 1. Uyanış: Büyük Selçuklu. TRT 1.

Abraham Lincoln (12 Şubat 1809 - 15 Nisan 1865)

Abraham Lincoln, 12 Şubat 1809 tarihinde Kentucky’de, mütevazi bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kısıtlı imkanlara rağmen kendini geliştirmekten hiç vazgeçmedi. Hukuk eğitimini tamamladıktan sonra önce küçük davalara, sonra da büyük davalara bakarak adından sıkça söz ettirdi ve yasama meclisine seçildi. 842 yılında Mary Todd ile evlendi ve dört çocukları oldu. Bu çocuklardan üçü hayatını kaybederken, sadece en büyük oğlu Robert hayatta kaldı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin 7. Başkanı Andrew Jackson döneminde siyasi hayatına Whig Partisi'nde başlayan Lincoln, daha sonra 1854'te Kansas-Nebraska Yasası'nın yol açtığı kölelik tartışmalarına duyduğu öfke nedeniyle Cumhuriyetçi Parti'ye katılarak başkanlığa giden yolda önemli bir adım attı.  Lincoln, yükseldikçe yükseldi. Parti içinde göze çarpan bir siyasetçi olmasının yanı sıra "her insan kendini yapabilir" anlayışını benimseyerek, kölelik karşıtı bir politika izliyordu. Kölelik karşıtı söylemleri nedeniyle halk arasındaki popülerliği artan Lincoln, 6 Kasım 1860 tarihinde yapılan seçimde rakipleri Stephen Douglas (Demokrat), John Breckinridge (Güney Demokrat) ve John Bell'i (Anayasal Birlik) geride bırakarak %39 oy oranıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı oldu.

Başkanlığı süresince halkın, halk için, halk tarafından yönetilen bir hükümet anlayışıyla ülkeyi yönetti, ulusal birliği sağlama çabasına girdi, iç savaşı bitirdi ve köleliği kaldırdı. Köleliği, 1862'de yayımladığı Özgürlük Bildirgesi ile kaldırdı ve bir sonraki seçimde %55 oy alarak yeniden ABD başkanı seçildi.

Köleliği kaldırmıştı ve iç savaşın bitmesinin üzerinden henüz 5 gün geçmişti. Lincoln, rahatlamak için 14 Nisan 1865 akşamı “Amerikalı Kuzen” tiyatrosunu izlemek üzere Washington Ford Tiyatrosu’na gitmişti. Lincoln, kendi isteği doğrultusunda yakın koruması Ward Hill Lamon’u tiyatroya getirmemişti. Kendine ayrılan özel locada, birazdan başına geleceklerden habersiz, keyifle oyunu izlemeye başladı.

Lincoln suikastını gerçekleştirecek olan John Wilkes Booth,ailesi gibi bir tiyatro oyuncusu ve aynı zamanda aşırı güneyli taraftarı olan bir aktör ve Konfederasyon adına çalışan Maryland'lı bir casustu. Booth, balkonun arkasında açtığı delikten tiyatroyu ve Lincoln’ü takip ediyordu. Suikastı gerçekleştirmek için tiyatronun en komik anını bekliyordu. Böylece silahın sesi duyulmayacaktı. Doğru anın geldiğini düşündüğü anda birden ortaya çıktı ve başkanı kafasından vurdu. Akabinde Albay Henry Rathbone'un çabasına rağmen sahneye atladı ve Brütüs’ün Sezar’ı öldürdükten sonra söylediği sözleri söyledi: “Sic semper tyrannis/ Zalimler böyle ölsün!”. Bu olayların yaşandığı sırada Booth tarafından eğitilen Lewis Thornton Powell ise Dışişleri Bakanı William H. Seward’ın evine girip önüne çıkanları geçerek yakın zamanda kaza geçiren Seward’ı üç derin yarayla bıçakladı (Mucize eseri bakan, ölmedi). Diğer bir yanda Başkan Yardımcısı Andrew Johnson’ı öldürmek üzere görevlenen George Atzeroth vardı. O ise cesaret edemediği için görevinde başarısız oldu. Olaylar sonrası, Booth 11 gün sonra Virginia Bowling Green’de bir çiftlik evinde bulundu ve teslim olmayı reddettiği için öldürüldü. Powell ve olayın içinde olduğu tespit edilen Surratsvilleli bayanla birlikte iki kişi daha idam edildi. George Atzeroth da idam edildi. Bu bir hükümet darbesi olarak değil de bir delinin suikast girişimi olarak görülse de bu hükümet darbesi değil de ne? Her neyse, Lincoln, suikast sonucu ölen ilk ABD başkanı oldu. Suikast sonrası ülke bir rekonstrüksiyon sürecine girdi, Lincoln yerine geçen Andrew Johnson Güney’e karşı daha sert politikalar izlemeye başladı. Bu hikâyenin de böylece sonuna geldik.

KAYNAKÇA:

·      Britannica. (n.d.). Abraham Lincoln. Britannica. https://www.britannica.com/biography/Abraham-Lincoln

·      Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.

Franz Ferdinand (18 Aralık 1863 – 28 Haziran 1914)

Franz Ferdinand, 18 Aralık 1863’te dünyaya geldi. Küçük yaşında beri seyahat etmeye, avlanmaya ve ordu işlerine ilgi duyarak büyüdü. Prens Rudolf’un intiharı ve 1896’da Arşidük Franz’ı ölmesi üzerine tahtın varisi oldu. 1894 yılında ise Teschen Dükü Arşidük Friedrich’in karısı Arşidüşes Isabella’nın nedimesi Kontes Sophie Chotek ile tanışması üzerine aralarında büyük bir aşk filizlendi. Ancak, ortada bir sorun vardı. Habsburg İmparatorluk Hanedanı yasalarına göre, Hanedan üyesi bir kişi, yalnızca Avrupa’da hüküm süren veya sürmüş olan bir hanedanın üyesiyle biriyle evlenebilirdi. Ancak, bu durum onların aşkına engel olmadı ve üvey annesi Arşidüşes Maria Theresa’nın da baskısıyla imparator amcası Joseph, bu evliliğin Morganatik evlilik olması şartıyla kabul edeceğini belirtti. Ferdinand hala veliahttı ve imparator olabilirdi, ancak karısı asla “İmparatoriçe” olamayacak ve doğan çocukları tahtta hak sahibi olamayacaktı. Tüm bu şartları kabul ettikten sonra, 1 Temmuz 1900 yılında evlendiler.

Franz Ferdinand iki hususa çok önem verirdi:

i)               Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çok uluslu yapısını korumak ve milliyetçilik tehlikesine karşı koymak.

ii)             Ordu modernizasyonu ve güçlendirilmesi. Bu alanda önemli işlere imza attı.

Ferdinand, hem Avusturya-Macaristan ordusunun düşmanlarına karşı yaptığı gövde gösterisini takip etmek hem de ırkçılığın tavan yaptığı bu dönemde Balkan coğrafyasını incelemek için 1914 yılında Bosna-Hersek Eyalet Valisi General Oskar Potiorek’in davetini kabul ederek İmparatorluk Silahlı Kuvvetler Genel Müfettişi olarak Saraybosna’ya gitti. Çünkü bir gün imparator olacaktı ve bölgeyi yakından tanıması gerekiyordu. Ancak bu ziyaret tarihi olan 28 Haziran, Sırpların hiç hoşuna gitmedi. 28 Haziran 1389'da Osmanlı'nın Sırbistan'ı fethi, Sırpların bağımsızlıklarını kaybettikleri ve bir esaretin başladığı gün olarak görülüyordu. Aynı tarihte Miloş Kabloviç’in I. Murat’ı hançerleyerek öldürmesini ise direnişin bir sembolü olarak yorumlanıyordu. Hatta 28 Haziran gününe ‘‘Aziz Vitus Günü” diyorlardı. Ferdinand’ın bu tarihte gelmesi, Sırpları kötü emelli planlara sürüklüyordu. Bu bir suikast planıydı ve Dragutin Dimitrijević tarafından kurulan, "Ya birlik, ya ölüm" sloganını benimseyen "Kara El" örgütü tarafından gerçekleştirilecekti.

28 Haziran 1914, saat 10 civarında Ferdinand ve eşi, Saraybosna’ya  gitmek üzere üstü açık bir arabayla yola çıktılar. Yollar insanlarla doluydu, ancak güvenlik önlemleri çok düşük bir seviyedeydi. “Kara el” örgütü, 7 farklı noktaya 7 suikastçı yerleştirmişti. Görünen o ki Ferdinand’ı n işini kesin olarak bitirmek istiyorlardı. Düşük güvenliğin yanı sıra, polisler de yeterince dikkatli değildi. Hatta başarısız olan ilk suikast girişimini gerçekleştiren Nedeljko Čabrinović, polislerden birinden Ferdinand'ın arabasının hangisi olduğunu öğrenmişti. Bunun üzerine bombanın pimini çekti ve bombayı Ferdinand’ın arabasına doğru attı. Bomba, arabaya çarpıp geriye savruldu ve orada patladı. Aralarında Ferdinand’ın emir subayı Üsteğmen Meriizi’nin de olduğu yaklaşık 20 kişi yaralandı. Čabrinović ise yanındaki siyanürü içip nehre atlayarak intihar etmeye çalıştı ama bunu da başaramadı ve yakalandı.

Ferdinand, arabasından inip üsteğmenin yanına gitti ve o hastaneye gidene kadar oradan ayrılmadı. Üsteğmen hastaneye kaldırıldıktan sonra, şehir valisi General Potiorek'in yolun temiz olduğunu söylemesi üzerine Saraybosna'ya ulaştılar. Ancak hem Ferdinand hem de karısının içi hiç rahat değildi ve ani bir kararla yaralanan Üsteğmen için hastaneye gitmek üzere yola koyuldular. Bir iddiaya göre güzergâh bilgisi olmayan şoförün yol sormak üzere Latin köpründe durması, tesadüfen orada bulunan suikastçıların işine yaradı. Diğer bir iddiaya göre suikastçıların satın aldığı Çek asıllı şoför suikastçıların olduğu yerde durdu. Hangisi doğru emin değiliz ama o sırada arabanın durduğu yerde bulunan on dokuz yaşındaki Gavrillo Princip, silahıyla arabaya doğru yaklaştı ve 1010 yapım Browning marka 9 milimetre tabancasını çıkarıp Ferdinand’a üç el ve karısına iki el ateş etti. Hamile olan Sophie iç kanamadan, Ferdinand ise şahdamarına isabet eden kurşun nedeniyle hayatını kaybetti. Böylelikle 1. Dünya Savaşı’nın fitili alevlendi ve fiilen başlamış oldu.

Gavrilo Princip, yaşından dolayı idam edilmedi, ancak 20 yıl ağır hapis cezasına çarptırılıp havasız bir hücrede ölüme terk edildi. Daha sonra aralarında Dimitrijević'in de bulunduğu üç kişi idam edildi, 200'ü aşkın üyesi hapsedildi. Bir ay sonra, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan’a savaşa açması üzerine büyük devletler de bu savaşa dahil oldu. İki el kurşun yüzünden 40 ülke savaşa girdi, milyonlarca kurşun atıldı, 17 milyonun üzerinde insan ölürken 40 milyondan fazla kişi yaralandı.

KAYNAKÇA:

·       FranzFerdinand.cz. (2013). Franz Ferdinand - The Official Site. Retrieved from https://web.archive.org/web/20130218154548/http://www.franzferdinand.cz/

·       Britannica. (n.d.). Franz Ferdinand, Archduke of Austria-Este. In Encyclopedia Britannica. Retrieved August 31, 2024, from https://www.britannica.com/biography/Franz-Ferdinand-Archduke-of-Austria-Este

·       Balkan Tur. (n.d.). Birinci Dünya Savaşı'nın Sebebi: Franz Ferdinand. Retrieved August 31, 2024, from https://www.balkantur.com.tr/blog/birinci-dunya-savasi-nin-sebebi-franz-ferdinand?gdprAccept

·       Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.

Mahatma Gandhi (2 Ekim 1869 - 30 Ocak 1948)

Gandhi (Yüce Ruhlu), 2 Ekim 1869 yılında Porpandar’da doğdu. İyi bir eğitim alamamasının yanında 13 yaşındayken evlendirilirdi. Çocukluğunda Vişnuizm inancına sahip olsa da, bu inanca pek bağlı kalmadı ve zaman zaman bu inancın gereklerine karşı çıktı.1 887 senesinde doktorluk eğitiminde başarısız olması üzerine doktor olma arzusundan vazgeçip ailesinin de teşvikiyle İngiltere’de hukuk eğitimi almaya başladı (Hukuk eğitimine başlamadan önce yaşadığı ailevi sorunlar ile sizi detaya boğmak istemiyorum).

İngiltere’de eğitimine başladı, kendisini İngilizce ve Latince öğrenmeye adadı ve gelecekteki düşüncelerinin temelini burada attı. 1891 yılında hukuk tahsilini tamamladı, ancak ilk davasında başarılı olamadı. Daha sonra bir şirketle sözleşme imzalayıp Güney Afrika’ya gitti. Burada, ırkçılığa maruz kalan Hintlilerin ve siyahların haklarını savunmaya başladı 1894'te Natal Yasama Meclisi'nin Hintlilerin oy kullanmasını engelleyen yasasına karşı kampanyalar başlattı; ancak yasayı engelleyemedi. 1899 yılında Güney Afrika savaşında gönüllü sağlık birliği kurmasına rağmen hükümetin ırkçı davranışlarını engelleyememişti. Fakat bu eylemler, Ganhi’ye pasif direniş yöntemini öğretti ve bu yöntemi hayatının geri kalanında pek çok yerde kullanacaktı.

Artık mücadelesini Hindistan’da, Hindistan’ın bağımsızlığı için sürdürecekti. 1919’da İngiliz yönetimine karşı mücadelesine başladı. Hindistan Kongre Partisi ile İngilizlerin Hindistan’daki bütün egemenliklerini boykot etmeye başladılar. Olaylar büyümeye başlamıştı ki bu durum İngilizlerin hoşuna gitmedi ve Gandhi 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İki yıl hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı, ancak durum daha da kötüleşmişti. Kongre Partisi ikiye bölünmüş, Müslümanlar ile Hindular arasındaki ilişkiler bozulmuştu. Kongre Partisi'nin lideri olduktan sonra hareketi bir bağımsızlık mücadelesine dönüştürmeye çalıştı. Ancak, Londra'da katıldığı bir "Yuvarlak Masa Konferansı"nda İngilizlerin taleplerini kabul etmeyince görevinden istifa etti ve halkla birlikte hareketi güçlendirmeye odaklandı.

II. Dünya Savaşı sırasında Gandhi, bir kez daha Hindistan'ın bağımsızlığını talep etti. İngiltere ilk başta bu talebe soğuk baksa da, savaşı kazandıktan sonra görüşmeler yeniden başladı. Ve sonunda, 15 Ağustos 1947'de Hindistan bağımsızlığını kazandı. Ancak, ülke içinde çatışmalar, ırksal ve dinsel sorunlar baş göstermişti. Ganghi, “hoşgörü” ve “güven” nidalarıyla Kalküta ve Delhi’deki çatışmaları durdurmayı başarmıştı. Fakat bu durum, barış ile sorunların çözülmesi bazı kesimleri rahatsız etti. 30 Ocak 1948 tarihinde, yanındakiler ile dua etmeye giderken Nathuram Godse adında bir Hindu aşırılık yanlısı tarafından silahlı saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti.. Gandhi, mücadelesi, azmi, kararlılığı ve düşünceleriyle hem Hindistan'da hem de dünyada birçok insanın sevgisini ve saygısını kazandı. “Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür."

KAYNAKÇA:

·       Encyclopedia Britannica. (n.d.). Mahatma Gandhi. https://www.britannica.com/biography/Mahatma-Gandhi

·       Gandhi, M. (2009). Otobiyografi (E. Miyasoğlu, Der.). Konak Yayınları.

·       Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.

John F. Kennedy

John F. Kennedy, 29 Mayıs 1917'de Massachusetts eyaletinin Brookline şehrinde doğdu. Katolik İrlandalı zengin bir ailenin dokuz çocuğundan ikincisi olan Kennedy, kalabalık bir ailede büyüdü. Babası Joseph P. Kennedy, annesi Rose Fitzgerald’dı. 1960 yılında Demokrat Parti'nin başkan adayı olan Kennedy, Cumhuriyetçi aday Richard Nixon'u seçimlerde yenerek 43 yaşında ABD'nin en genç başkanı oldu. Kennedy, bir sonraki seçimde kazanmasına kesin gözüyle bakılsa da “Cumhuriyetçilerin Kalesi” olan Dallas’ta işleri kendi lehlerine çevirmek için bir ziyaret planladı. Kennedy, eşi Jackie Kennedy ve Demokrat Teksas valisi ile birlikte özel yapım açık bir kabriyolenin arka binerek, halkı selamlayarak ilerliyordu. Güzergâhları üzerinde bir demiryolu geçidi ve Dallas Okul Kitapları Deposu bulunuyordu. Heyecanlı kalabalık başkan ve eşini izlerken saat 12:31’de birdenbire başkan öne doğru sarsılmış ve suikasta kurban gitmişti. Başkanın neresinden vurulduğu sorusuna Dallas ve Washington’da yapılan otopsilerde farklı cevaplar çıktı. Dallas’ta yapılan otopsi de merminin boyun açısından vücuda girdiği belirtilirken, Washington’dakiler bunun merminin çıkış noktası olduğu belirtmişti. Ancak bu çelişkilerin tümüne daha sonra, başka bir yazımda detaylıca değineceğim. Devam edelim.

Başkan, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı ve yaklaşık yarım saat sonra ölüm haberi geldi. İş katili (!) bulmaya gelince, hiç zorlanmadan buldular. Yaklaşık 100’e yakın polis memuru olay olur olmaz Dallas okul kitapları deposuna doğru yola çıkmış ve “faili” hemencecik belirlediler. (Dünya’nın Doğu ve Batı bloka ayrıldığı bir dönemde komünist bir kişi olduğu bilenen birisi nasıl burada işe girmişti, bu da bir muamma.) Bu kişi, henüz depoda göreve başlayan, deli ve komünist Lee Harvey Oswald idi. Etrafı polislerle çevrili depodan kaçmayı başarmış, üstüne üslük 15 dakika sonra polis memuru JD Tippi’yi öldürmüş ve saat 13:30’da Texas tiyatrosunda yakalanmıştı. Bu olaylar yaşanırken, Sovyetler Birliği’nin ülkeyi tehlikeye atacak hamleler yapacağına inandıkları için başkan yardımcısı Johnson yemin etti ve ABD’nin yeni başkanı oldu.

Oswald, “bir kukla” olduğunu ve masum olduğunu savunsa da “fail” olarak görülüyordu. Yargılamaların ikinci gününe gelinmişti ki Oswald, ilçe hapishanesine nakledildiği sırada, Amerikalı gece kulübü sahibi Jack Ruby başkanın karısını dul bıraktığı gerekçesiyle kameraların gözü önünde Oswald’ı öldürdü. Daha sonra cinayet suçundan yargılanması başlamıştı ki birden “kanser” teşhisi konuldu ve serbest bırakıldı.

Yeni Başkan Johnson, bu olayı aydınlatmak için Warren Komisyonunun kurdu, ancak bu komisyon sadece olayların üstünü örtmeye çalışıyor gibi davranışlar sergiliyordu ve ulaştıkları tek sonuç “tek başına hareket eden deli, tek kurşun ve tek nişancı” kuramı idi. Kurşun tek ama akıllıydı. Zapruder’in çekmiş olduğu görüntüler dikkate alınmadı ve tek kurşunla hem başkanın hem de valinin vuruldu kanısına varıldı. Tabi, işin can alıcı tarafı vardı. Gerçekten can alıcıydı çünkü bunun aksini iddia eden herkes bir şekilde ölmüş veya öldürülmüştü.

Bu olayın hiçbir zaman aydınlanmamış olması beraberinde birçok komplo teorisini de getirdi. Oswald’ın bir zamanlar FBI ve CIA için çalışması ve Sovyetler Birliği’ne gitmesinin bir görev olduğu düşüneneler olmuştu ve bu suikastın komünist bir ideal uğruna değil, Kennedy’nin Sovyetler'e karşı ılımlı politikaları, Vietnam'dan çekilme planlarını ve Castro yönetimine karşı ılımlı tutumunu durdurmak için CIA, FBI ve Pentagon tarafından planlandığı iddiaları ortaya atıldı. Bir diğer iddia ise, ennedy'nin silahlanmaya yapılan yatırımları azaltması nedeniyle silah şirketleri tarafından öldürüldüğü iddiasıydı. Bir diğer iddia da Israil’in nükleer projesine karşı çıktığı ve Arap ülkelerine ılımlı yaklaşımı nedeniyle Mossad tarafından öldürülerek yerine Johnson'ın getirildiği yönündeydi (ki Johnson başkan olduktan sonra İsrail yanlısı politikalar izledi). Suikastı kimin gerçekleştirdiğine dair kesin bir yanıt yok. Belki Oswald gerçekten bir kuklaydı ve Dallas çetesinden Tippit'in onu şehir dışına çıkarmayacağını anlayınca polis memuru Tippit'i, kendisini öldürmeden önce öldürdü ve sinemaya elebaşıyla görüşmek için gitti. Orada sıradan polislerle karşılaşınca ve yakalanınca, itiraf edeceğinden korktukları için Oswald'ı öldürmüş olabilirler (belki de itiraf etti, ancak sorgulama sırasında tek bir kelime dahi not alınmadı, kaydedilmedi). 75 yıllık gizlilik kararı neden getirildi, katilin Oswald olduğuna bu kadar inanmışlarken neden hiçbir delil sunmadılar gibi sorular günümüzde hala cevap bulamazken biz de diğer hikayemize geçelim.

KAYNAKÇA:

·       John F. Kennedy Presidential Library and Museum. (n.d.). November 22, 1963: Death of the President. https://www.jfklibrary.org/learn/about-jfk/jfk-in-history/november-22-1963-death-of-the-president

·       Encyclopedia Britannica. (n.d.). Assassination of John F. Kennedy. https://www.britannica.com/event/assassination-of-John-F-Kennedy/

·       Bergin, A. (2005, Kasım 5). Kennedy cinayetinde yepyeni bir katil adayı: Lyndon B. Johnson. Hürriyet Tarih Eki.

·       Benmayor, G. (2006, Ekim 26). Kennedy'yi kimin öldürdüğünü biliyorum. Hürriyet.

·       Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.

Malcolm X (19 Mayıs 1925 - 21 Şubat 1965)

Malcolm Little, 19 Mayıs 1925 tarihinde Nebraska'da doğdu, daha sonra ailesiyle Lansing, Michigan’a taşındılar. Malcolm, siyah ırkçılığının en yüksek olduğu dönemde dünyaya geldi. Küçük Malcolm'a hayat ilk darbesini, ırkçı grupların evlerini yakmalarıyla vurdu. Hatta bu olayı şöyle anlatıyor: "İtfaiye geldi. Fakat yanmakta olan evimizi kurtarmak için hiçbir yardımda bulunmadı. Yangına bir damla su sıkmadı. Babamın evimizi yakan ateş, hâlâ aynı şiddette yüreğimi yakmaktadır." Bu, ilerideki hayatının ne kadar zor olacağına dair sadece bir işaret fişeğiydi. Hayatta bir şey kötü gitmeye başladı mı, her şey kötü gitmeye başlar. Malcolm’da böyle bir sürecin içine girmişti. Babası Bay Little, bir vaiz ve ilk Siyah milliyetçi lider Marcus Garvey'in eski destekçisiydi. Muhtemelen beyazlar tarafından öldürüldü. Kafatası ezildikten sonra tramvayın altına atıldı. Malcolm'un hayatı daha da kötüye gitmeye başladı. Sigortadan aldığı 500 dolar bittikten sonra artık ailesi açlık, sefalet ve yoksullukla boğuşmaya başladı. Malcolm'un annesi Bayan Little, çocuklarını beslemek için sokaktan karahindiba yeşillikleri pişirmek zorunda kaldı. 1939'da bir akıl hastanesine yatırıldıktan sonra Malcolm ve kardeşleri koruyucu ailelere veya aile üyeleriyle yaşamaya gönderildi.

Malcolm, okulun ilk başlarında pek başarılı bir öğrenci değildi. Kavgacı, sorun çıkaran, biraz da saygısız bir öğrenciydi. Yaptıkları yüzünden ıslahevine girdi, ancak daha sonra akıllandı ve derslerine odaklandı. Avukat olmak istiyordu, ancak öğretmeninin ona siyah olduğu için belki marangoz olabileceğini söylemesi, o zamanki hayatın acı gerçeklerini yüzüne vurdu. Önce ayakkabı boyacısı oldu, küçük suçlara karıştı. Harlem bölgesinde her türlü yasadışı ve pis işe bulaştı, uyuşturucu kullanmaya bile başladı. Hatta lakabı “Koca Kızıl” idi. Artık bir suçluydu ve hapse girdi. 1946’dan 1952’ye kadar hapiste kaldı. Bu sürede Malcolm çok değişti. Bimbi isimli biri, hep Malcolm’a tavsiyeler veriyor ve onu doğru yola sürüklemeye çalışıyordu. Kısmen başardı. Artık kütüphaneden çıkmıyor ve tamamen doğru yolu bulmaya çalışıyordu. Burada Müslümanlıkla pek alakası olmaya, siyah ırkının mutlak üstünlüğünü savunan “İslam Cemiyetini” araştırdı. Kardeşi Reginald ile yaptığı görüşmeler sonucu, bu cemiyete üye oldu. Sigarayı, kumarı ve domuz etini yemeyi bıraktı. Ardından cemiyetin lideri Wallace D. Ford yani Elijah Muhammed ile mektuplaşmaya başladı. Muhammed'in "Tanrı’nın yeryüzünde büründüğü kişilik" olduğuna inanılıyordu. Bu inanışı benimsedikçe hayatını düzene koydu. Geçmişteki pis işlerinin üzerine bir çizgi çekmek adına adını Malcolm X yaptı.

Hapisten çıktıktan sonra, cemiyetin önde gelenlerinden biri oldu. Muhammed'den sonra ikinci adam oldu ve vaaz vermeye başladı. Hatta onunla beraber cemiyetin üye sayısının 500.000'i aştığı da söyleniyordu. Beyazların doğuştan kötü ve siyahların doğal üstünlüğü hakkındaki ırksal doktrinlerini dile getirdi. İşte burada Martin Luther King Jr ile ayrışıyorlardı. Hatta ilk zamanlarda Malcolm, Washington'da düzenlenen "siyah halkın vatandaşlık hakları yürüyüşü"nü siyahları küçümseme olarak yorumluyordu.

Ancak zamanla, Malcolm X ve Muhammed'in arası açılmaya başladı. Bazıları Malcolm'un cemiyetin lideri olmak istediğine dair bazı iddialar ortaya attı. Bu Muhammed’in Malcolm’a karşı bakışı değiştirmişti. Bu, Muhammed'in Malcolm'a karşı bakışını değiştirmişti. Malcolm ise İslam Cemaati'nin daha aktif olması gerektiğini savunuyordu. Ayrıca Muhammed'in kuralları ihlal ederek sekreterinden çocuk sahibi olduğunu öğrenmesi, ikili arasındaki ipleri tamamen kopardı ve Malcolm X, 1964'te cemiyetten ayrıldı.

Aynı yıl Mekke’ye bir ziyaret düzenlendi ve bu ziyaretinden sonra Müslümanlığı tam anlamıyla öğrendi. Aslında İslamiyet, din, dil, ırk ve mezhep fark etmeksizin herkesin eşitliğine dayanıyordu. Malcolm, artık Sünni bir Müslümandı ve adını da el-Hac Malik el-Şabazz olarak değiştirdi. Artık söylemleri tüm insanları kapsıyordu. Siyahın beyazdan, beyazın siyahtan üstünlüğü olmadığını vurguluyor, cemaati deşifre ediyordu. Bu, Malcolm ile İslam Cemaati arasındaki ilişkileri tamamen bozdu. Yaşanan olaylar üzerine Malcolm’un arabası kurşunlandı ve evi kundaklandı. Artık ne Malcolm'un ne de ailesinin can güvenliği vardı. Ancak bu durum, Malcolm'u durdurmadı. Hatta suikastın yapılacağı gün konuşmasına ailesiyle beraber gitti.

21 Şubat 1965 tarihinde Audubon Balo Salonu’nda konuşma yapacaktı. Alkışlar eşliğinde salona girdi, alkışların bitmesini bekledi. Alkışlar biter bitmez, "Esselamünaleyküm" diye başladığı konuşma son sözleri oldu. Daha sonra bir gümbürtü ve atışma başladı. O sırada kürsüde olan Malcolm, kendisine doğru ateşlenen silahtan çıkan 16 kurşun sonucu şehit oldu. Tetiği çekenler hemen yakalandı. Bunlar biri Hayer adından birisiydi. Her ne kadar bu suiksati İslam Cemiyeti adına yaptığını söylese de İslam Cemiyeti bu iddiaları hiçbir zaman kabul etmedi.

Malcolm, doğru yolu bulmaya çalışan, geçmişteki hatalarının aynılarına düşen siyahileri o düştükleri kötü yoldan kurtarmak isteyen ve siyahilerin de hak sahibi olmasını isteyen biriydi. Tek "suçu" doğruları ve olması gerekeni savunmaktı.

KAYNAKÇA:

·       Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.

·       Haley, A. (2020). Malcolm X'in Otobiyografisi. İnsan Yayınları.

·       Türkiye Yazarlar Birliği (TYB). (2013, Şubat 21). Şehadetinin 48. yılında Malcolm X. https://www.tyb.org.tr/sehadetinin-48-yilinda-malcolm-x-9935h.htm

·       Encyclopedia Britannica. (n.d.). Malcolm X. https://www.britannica.com/biography/Malcolm-X

Benazir Butto (21 Haziran 1953 - 27 Aralık 2007)

Benazir Butto, 21 Haziran 1953’te Karaçi'nin sıcak sokaklarında dünyaya geldiğinde, kaderinin çizgileri belki de çoktan belirlenmişti. Soylu bir aileye ve siyasi bir mirasa doğmak, onun için hem bir lütuf hem de bir lanet olacaktı. "Ailen kaderindir" sözü, onun hayatının her dönemecinde yankılanacaktı. Tıpkı babası Zülfikar Ali Butto gibi, o da ülkesinin çalkantılı sularında yüzmeye mahkumdu.

Benazir, ayrıcalıklı bir eğitim aldı. 6 yaşında ABD'de, 20 yaşında ise İngiltere'de siyaset, felsefe ve ekonomi eğitimi gördü. Ancak, bu parlak başlangıcın ardından onu büyük sorunlar bekliyordu.

i)               1979’da babası Zülfikar Ali Butto, Ziya ül Hak’ın darbesiyle hükümeti devrildi. Babası idam ettirilirken abileri Murtaza ve Şahnavaz sürgüne gönderildi.

ii)             Kardeşi Şahnavaz ise 1985’de Fransa’da faili meçhul bir şekilde ölü bulundu. İlk başlarda aile içi bir durumdan dolayı eşi tarafından öldürüldüğü iddiası ortaya atılsa da, bu olayın siyasi bir yönü olduğu düşünülüyordu.

Artık ailenin siyasi mirası Benazir ile Murtaz’ya kaldı. Ama Benazir, bu mirası bir yük olarak değil, bir sorumluluk olarak omuzladı.

1986'da ülkesine döndüğünde, Benazir'e yönelik ilk suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. 987'de darbeci Ziya ül Hak'ın uçakta uğradığı sabotaj sonucu ölmesiyle Pakistan bir seçime gitmek zorunda kaldı. Bu genel seçimde Pakistan Halk Partisi ve adayı Benazir, seçimi kazandı. İslam tarihinde bir ilk yaşanıyordu. Bir Müslüman devletin ilk kadın başbakanı seçilmişti. Ancak, görev süresi pek de uzun olmadı. Hiç kanıtlanmayan yolsuzluk iddiaları yüzünden 1990 senesinde görevinden alındı. Daha sonra yerine Şerif hükümeti geldi, ancak onlar da pek başarılı olamadılar. 1993 senesinde seçimlerinde ise yeniden ülkenin başbakanı oldu. Bu sefer de kocası “Bay yüzde on” lakaplı kocası Asif Zardan’ın 1,5 milyar dolarlık yolsuzluğundan ötürü hükümeti 1999 senesinde Pervez Müşerref önderliğinde düzenlenen darbenin kurbanı oldu ve yeniden ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Benazir'in ülkesine son gelişi, Müşerref'in eski yolsuzluk davalarından kovuşturmaya uğramayacağı garantisi vermesi üzerine 18 Ekim 2007 tarihinde gerçekleşti. 2008'de yapılacak seçimler için ülkeye gelmişti, ancak pek de güzel karşılanmadı. Ülkeye ayağını basar basmaz bombalı bir saldırıdan kurtuldu, ancak 139 kişi öldü ve 400’ü aşkın kişi yaralandı. Butto bu saldırının istihbaratın görevinin iyi yapmamasından dolayı gerçekleştiğini söylese de artık hayatı tehlikedeydi.

Ne yazık ki, 27 Aralık 2007 tarihinde Benazir Butto, Ravalpindi'nin Liyakat Bağ Meydanı'ndaki mitingini henüz bitirmiş ve arabasına dönerken ateşlenen silahtan çıkan kurşunla vuruldu. Aşırı kan kaybından dolayı şehit oldu. Akabinde failin üzerindeki bombaları patlamasıyla onlarca kişi daha şehit oldu.

Olaydan sonra İç İşleri Bakanlığı sözcüsünün yaptığı ilk açıklamada, Butto’nun saldırının etkisiyle kafasını aracın sun-roof’una çarpması sonucu öldüğü belirtildi. Ancak, Halk Partisi sözcüsü Rahman, "Kafasının arkasından girip diğer taraftan çıkan bir mermi izi gördüm. Yaradan sürekli kan aktığı için kendisini doğru düzgün yıkayamadık bile. Çok miktarda kan kaybetti" ve “Hastane raporlarında değişiklikler yapıldığını” söyledi. Daha sonra iddialar yalanlandıkça, olayın failleri farklı farklı kişiler olarak açıklandı:

i)               Herkesin aklına geldiği gibi hükümet yetkililerinin ve CIA'in de aklına El Kaide gelmişti. Ancak İç İşleri Bakanlığı'nın iddiaları, El Kaide liderlerinden Beytullah Mehsud tarafından "Biz kadınlara zarar vermeyiz" diyerek yalanlandı..

Ancak bu olayı basit bir şekilde "dinci militanlar" tarafından yapılmış bir eylem olarak görmek yanlış olacaktır. Belirtmekte fayda var, mitingin yapıldığı mekân hükümetin önem verdiği ve üst düzey güvenlik önlemlerinin alındığı bir mekandı. Ancak, o gün güvenlik önlemleri en düşük seviyede olmasının yanında Butto'ya sadece bir tane koruma verildi ve o korumanın silahı dahi yoktu. ynı zamanda, Butto'nun bir sniper tarafından öldürülmüş olduğu ortaya çıkınca bu işin profesyoneller tarafından yapıldığı belirlendi. Yani, bu olay basit "dinci militanları" aşan bir durumdu.

Benazir Butto'nun hayatı, ailesinin sonu gibi bir trajediyle sona erdi. O, ülkesinin çalkantılı siyasi ortamında bir umut ışığı olmuş, ancak bu ışık acımasızca söndürülmüştü. Suikast, sadece bir liderin kaybı değil, aynı zamanda Pakistan'ın demokratik geleceğine vurulmuş ağır bir darbeydi.

KAYNAKÇA:

·       Hürriyet. (2008, Ocak 4). Butto'yu kim öldürdü?. https://www.hurriyet.com.tr/butto-yu-kim-oldurdu-7941773

·       Al Jazeera. (2017, Aralık 27). The day Benazir Bhutto was killed. https://www.aljazeera.com/features/2017/12/27/the-day-benazir-bhutto-was-killed

·       Yale University Press. (2021, Şubat 5). The assassination of Benazir Bhutto. https://yalebooks.yale.edu/2021/02/05/the-assassination-of-benazir-bhutto/

·       Yeni Şafak. (2007, Aralık 27). Flaş: Benazir Butto suikast sonucu öldürüldü. https://www.yenisafak.com/dunya/flas-benazir-butto-suikast-sonucu-olduruldu-89883

·       Yeni Şafak. (2007, Aralık 29). Kafalardaki soru: Benazir Butto nasıl öldü?. https://www.yenisafak.com/dunya/kafalardaki-soru-benazir-butto-nasil-oldu-90242

·       Akar, A. (2009). Suikastlar: Perde Arkası Dizisi (4. baskı). Timaş Yayınları.


Tarih, şiddet eylemlerinin acı dolu sonuçlarıyla doludur; suikastlar, çözüm sunmaktan ziyade daha derin yaralar açar ve istikrarsızlığı körükler. Bu elim hadiseler, geleceği şekillendirirken barışçıl diyalog ve empatiye öncelik vermenin zaruretini gözler önüne sermektedir. Nitekim, toplumların refahını ve liderlerin güvenliğini temin eden en etkin araçlar, karşılıklı anlayış ve uzlaşmacı yaklaşımlardır. Ancak bu sayede kalıcı barış ve istikrar tesis edilebilir.