Tarihin Sonu Tezi Nedir?

Francis Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi, insanlık tarihinin sona erdiğini mi iddia ediyor? Yoksa bu, yeni bir başlangıcın habercisi mi?

Francis Fukuyama, "Tarihin Sonu" makalesiyle ve daha sonra yazmış olduğu Tarihin Sonu ve Son İnsan kitabıyla tanınan bir Amerikalı siyaset bilimci, siyaset ekonomisti ve yazardır. 27 Ekim 1952'de Illinois, Chicago'da doğan Fukuyama'nın geçmişi, Japon ve Amerikan kültürel etkilerinin bir karışımıyla büyümüştür. Babası bir din adamı ve sosyolog, annesi ise Japonya'da akademik bir aileden gelen iyi eğitimli bir kadındı. Fukuyama'nın baba tarafından dedesi Japonya'dan Amerika'ya göç etmiştir.

Öncelikle, bu tezi anlayabilmek için Tarihin Sonu ve Son İnsan başlığına göz atmakta fayda var. Başlıklar, kendi başına bir kitap gibidir. İlk gördüğümüz şey başlıktır ve bu başlık bize o kitabın veya makalenin ne hakkında olduğunu söyler.

i) Tarih kelimesi: Bu kelime sosyolojideki “modernleşme” veya “gelişme” gibi kelimeleriyle eş anlamlı olarak değerlendirilebilir.

ii) İnsan kelimesi: Bu kelime İngilizce’deki “man” kelimesinin çevirisidir ve bu kelime genel anlamda “cinsiyet farketmekisizin insan” anlamında kullanılmıştır.

iii) Son İnsan: Burada bahsedilen “son insan”, tarihin sonu geldiği zaman tüm istekleri karşılanmış olan, yaşadığı toplumdan memnun olan ve Hegel’den süregelen insanın yaşadığı toplumdan etkilenir düşüncesine karşın yaşadığı toplumdan etkilenmeyen kişidir.

Fukuyama’nın Tarihin Sonu ve Son İnsan kitabı, 1989 yılında The National Interest için yazmış olduğu “Tarihin Sonu” makalesinin genişletilmiş halidir. Bu makale ve kitap, isim olarak akılda kalıcı ve biraz karamsar bir hava uyandırıyor. Ancak, düşünüldüğü gibi Fukuyama, tarihsel sürecin bittiğini ve artık insanoğlunun tarihsel bağlamda bir şeye ulaşmayacağından bahsetmiyordu. Bu tarihin sonu tezindeki asıl argüman – inişli çıkışlı olsa da – Batı Liberal değerlerinin, alternatif hükümet biçimlerinden ayrı olarak gelişip, yükselişe geçmesi sonucunda monarşizmi, faşizmi ve komünizmi geride bıraktığı ve insanlık tarihinde ideal bir mekanizmaya ulaşarak "insanın insan olarak doğası" ile tutarlı, piyasa ekonomisine bağlı tek rejim olarak liberal demokrasinin kalmasıdır. Ayrıca, Fukuyama’ya göre tarihin asıl amacı, liberal demokrasinin temelinde yatanları tüm uluslara kabul ettirmek ve bu ideallerin uygulama geçmesiyle nihai bir siyasal ve ekonomik düzen oluşturmaktır. Elbette ki her yer Amerikan demokrasi biçimine bürünmeyecek, ancak üç temel yapı taşı her devlet için aynı olacaktır:

i) İfade Özgürlüğü: Vatandaşlara yalnızca seçim zamanları değil, seçim dışındaki zamanlarda da ifade özgürlüğü tanınması demokratiktir.

ii) Adil ve Özgür Seçimler: Seçimlere içerden veya dışarıdan gelen ve seçme özgürlüğüne darbe vuracak herhangi bir müdahale, demokratik değildir.

iii) Hukukun Üstünlüğü: Devlet, yasaları uygulama ve hizmet verme yetkisine, gücüne sahiptir. Ancak bunları uygulayanlar, uygulamaları denetleyen ve hakları koruyan hukukla sınırlıdır. Hukuk, her şeyin üstündedir.

Böylece, liberalizmin çözemeyeceği ‘insan yaşamındaki çelişkilerin’ kalmayacağını; daha genel olarak, özgürlük, koruma ve insan hakları gibi sorunlara çözüm sunabilecek alternatif bir siyasal ve ekonomik yapının artık bulunmadığını ileri sürmektedir. (Bu görüşe, Rusya ve Çin bağlamında birtakım eleştiriler gelmiştir; bu eleştirileri aşağıda, üçüncü madde de bulabilirsiniz.)

Aslında bu makalenin ve kitabın rağbet görmesindeki en büyük nedeni yayımlandığı tarihtir. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı, 1991’de Sovyetler Birliği dağıldı, Çin Batı’ya açıldı ve hem "sağın otoriter devletlerini" hem de "solun totaliter hükümetlerini" başarısız oldu. Gorbaçov yönetiminin Rusya Komünist Partisi’nin daha fazla açıklık ve şeffaflık (Glasnost) için baskı yapan bir "yeniden yapılanma" (Perestroika) ve hatta planlı bir ekonominin sınırları içinde kar arayışının ve ticarileşmenin genişlemesinin işe yaramaması demekti. Tüm bunlar, insanları Fukuyama’nın bu tezini düşünmeye, araştırmaya, doğrulamaya ya da eleştirmeye sürüklemişti ki böylece bu tez, siyaset biliminin en önemli konulardan biri haline geldi.

Fukuyama, bu tezin yaratıcısı değildir. Bu tez Georg Wilhelm Friedrich Hegel’e (1770-1831) dayanır ve Karl Marx (1818-1883) ile Rusya doğumlu Fransız filozof ve devlet adamı Alexandre Kojève'ye (1902-1968) tarafından yorumlanmıştır. Fukuyama (1953-) ise bu teze şimdilik son halini verilmiştir. (Daha eskiye gidersek, Platon ve Aristoteles’in döngüsel anlayışında da bu tezi görebiliriz.) Hegel, tarihin bir telos’u veya amacı olduğunu ve rasyonel, adil ve özgür bir devletin oluşmasıyla da sona ereceğini savunmuştur. Bu noktaya gelişi ise ‘diyalektik’ bir sürece bağlamıştır. Bu İdea’nın veya ‘Ruh’un (Geisi, Tin’i) bir zıtlığa karşı geliştiğini, bu zıtlığın oluşturduğu devletin ve tarihin ise tez, antitez ve sentez aşamalarından döngü halinde nihai sona ulaşana kadar bu aşamalardan geçeceğini öngörmüştür.

Kojève, bir Hegel yorumcusudur. Hegel’i Marksistlerin yanlış yorumlamalarından arındırmak ve gelecek nesillere doğru aktarmak için Hegel’in “Tinin Görüngübilimi” eseri üzerine bir dizi konferanslar vermiştir. Hegel, Napolyon’un Jena Muharebesinde Prusya’yı yenmesiyle Fransız Devrimi’nin ilkelerini evrenselleştirdiğini ileri sürdü.

i) Kölelik kaldırıldı ve köle ticareti son erdirildi.

ii) Kadınlara, işçilere ve siyahilere haklar verilmeye başlandı.

1806’dan sonra liberal demokrasinin daha fazla ileri gidemeyeceğini ve tarihin sonunun gelindiğini ileri sürmüştür. Bu düşüncelerin üzerinden birbuçuk yüzyıl geçmesine rağmen, Kojève bu düşünceleri savunmaktan vazgeçmedi. Kojève için ‘Tarihin Sonu’nda kurulan devletler, Ortak Pazar yaratmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Evet, Fransız Devrimi ideallerini ve özgürlüklerini evrenselleştirmişti, ancak tarihin sonunun oluşturduğu çatışmalar bazı ‘çelişkiler’ yaratmıştı. Bu durumu Kojève, Hegel’in efendi ve köle diyalektiğini kullanarak yorumladı. Evrensel homojen liberal demokrasi devletlerde, bütün çelişkiler çözülür ve bütün ihtiyaçları karşılanır, geriye kalan esas olarak ekonomik etkinliktir. Gerçekten de Kojève, hayatını bu idealler üzerine inşa etti ve en sonunda öğretmenlik mesleğinden istifa ederek ölünceye kadar Avrupa Ekonomi Topluluğunda görev yaptı.

Fukuyama, Kojève’yi haklı buldu. Fransız Devrimi’nin idealleri evrenselleşmiş ve mükemmel bir şekilde köklerini her yere salmıştı. Zamanla karşıtlarını ve rakiplerini aşmış, güçlendikçe güçlenmiş ve en ideal olan haline gelmiştir. Ancak Fukuyama, Hegel’in Marx ve Marksistler tarafından yorumlanmış olmasını talihsiz bulur. Çünkü Marx, toplumların – ve de tarihin sonunun – maddi unsurlardan ve yönetici kişiler tarafından belirlendiğini savunan birisiydi. Yani, komünizm taraftarı birisiydi. Yani, özel mülkiyetin ortadan kalkacağı, yabancılaşmanın sona ereceği, her birey “yeteneklerince” katkıda bulunacağı ve ürettiklerinin karşılığını alabilecekleri bir sistemi öngörüyordu. Ancak, Fukuyama, Marksist bir “tarihin sonunun” olmayacağını 1980’lerin sonundan öngörmeye başlamıştı. 1989 ve 1992 senelerinden sonra, 2006 yılında The End of History'nin yeni baskısına yazdığı sonsözde, katı bir tarihsel determinizme inanmadığını, sadece "liberal demokrasiye doğru geniş bir tarihsel eğilime" inandığını açıklamıştır. Hegel gibi Fukuyama da tarihin sonuna giden sürecin inişli çıkışlı olacağını ama eninde sonunda herkes senteze yani, liberal demokratik bir yönetim biçimine döneceğine inanıyor.

BİRTAKIM ELEŞTİRİLER

i) Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezi, Whigci – modern devleti mükemmelleştiren ve yücelten – bir eğilim olmakla suçlanır. Fakat, Fukuyama "Tarihin Sonu" tezinin, bu politik örgütlenme biçiminin mükemmel bir şekilde gerçekleştirildiği anlamına gelmediğini; aksine, popülist milliyetçiliğe karşı çıkarak, bu fikir üzerine daha iyi bir şey geliştirilemeyeceğini öne sürer.

ii) Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezi, paradoksa yol açabileceği gerekçesiyle eleştiriliyor. Evet, nihai olana ulaştığımız zaman herkesin ihtiyaçları karşılanmış olacak ve mükemmel olana ulaşacağız. Ancak, doğamız gereği hep daha fazlasını arayan varlıklarız. Bu durum paradoksa yol açabilir (Irak Savaşı örneği). Fukuyama ise bu eleştiriye şöyle yanıt veriyor:

"Tarihin sonu, savaşların ve kanlı devrimlerin sonu anlamına gelir. Sonuçlar üzerinde anlaşmaya varan insanlar, artık savaşacak büyük nedenlere sahip olmazlar. İhtiyaçlarını ekonomik faaliyetlerle karşılarlar, ancak artık savaşta hayatlarını riske atmak zorunda kalmazlar. Başka bir deyişle, tarihi başlatan kanlı savaştan önceki gibi hayvanlar haline gelirler... Fiziksel ve zihinsel durumlarımız tatmin edildiğinde, bizi tarihsel bir sona doğru iten şeylerden birine artık ihtiyacımız kalmaz. Artık haysiyetimizi başkalarına empoze etmek zorunda değiliz." (s.311)

iii) Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezine Rusya ve Çin ekseninde birtakım eleştiriler gelmiştir. Bilindiği üzere Rusya ve Çin, liberal demokrasiden kaçınan, otoriter rejimler veya tek bir lider ve liderin grubu tarafından yönetilen devletlerdir. Fukuyama ise bu rejimlerin fazla yaşamayacağını, yapılarının ölmekte olduğunu ve tek bir liderin uzun vadede alacağı yanlış bir kararından veya halkı katılımının olmamasından dolayı rejime karşı güvenin sarsılmasından dolayı sonlarının geleceğine dair kararlı düşünceleriyle bu devletlerin ne kadar savunmasız olduğunu savunur.

iv) Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezi, liberal demokratik devletlerde vatandaşların özgürlüğü ile devletin gücü arasında çatışmalara “denge” unsuru bağlamında çözüm önerisi sunsa da bu çözüm önerisinde dengeyi nasıl kuracağımıza ve devam ettireceğimize dair net cevaplar veremediği için eleştiriliyor.

v) Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezinin savunduğu ve en nihai olduğuna inandığı liberal demokratik düzenin devletlere sevdirilerek değil, zorla götürülmesinden dolayı sonunda tiranlığa ve istikrarsızlığa yol açabileceği gerekçesiyle eleştiriliyor.


KAYNAKÇA:

1.    Fukuyama, F. (2017). Tarihin Sonu ve Son İnsan. (Çev. Zülfü Dicleli). Profil Kitap Yayınları.

2.    Bristow, W. (2023, Mart 6). "The End of History: Francis Fukuyama's Controversial Idea Explained". The Conversation.

3.    White, R. (2015). "The End of History and the Last Man by Francis Fukuyama". Philosophy Now, Sayı 106.

4.    Lemieux, P. (2018). "Popülizmin İmkânsızlığı". Liberte Yayınları.