Tarihten Sinemaya: Suffragate (Diren!) Filmi

1900 yılında İngilteredeki Kadın hakkları mücadelesi ve "Suffragette" filmi

Kadınların oy hakkı mücadelesi, yalnızca siyasi bir talep değil, aynı zamanda toplumsal düzeni değiştirme çabasıydı. 19. yüzyılın sonlarına doğru kadınlar, hukuki ve siyasi eşitlik taleplerini giderek daha güçlü bir şekilde dile getirmeye başladı. Bu süreçte, Emmeline Pankhurst ve diğer aktivistler, 1903 yılında Kadınların Sosyal ve Politik Birliği'ni (WSPU) kurarak, "Söz değil, eylem" mottosuyla daha doğrudan ve radikal bir mücadele başlattılar.

Ancak, barışçıl protestolar görmezden gelindiğinde, kadınlar daha sert yöntemlere başvurdu ve birçok aktivist şiddet gördü, hapse atıldı ve açlık grevleri nedeniyle zorla beslenmeye maruz bırakıldı. İngiltere Parlamentosu, 1913 yılında "Kedi ve Fare Yasası" ile açlık grevi yapan kadınları geçici olarak serbest bırakıp sağlıkları düzeldiğinde tekrar hapse atma uygulamasını başlattı.

Sarah Gavron’un 2015 yapımı "Suffragette" filmi, bu zorlu süreci özellikle işçi sınıfı kadınlarının perspektifinden ele alarak tarihteki sessiz kahramanları öne çıkarıyor. Filmde, kurgusal bir karakter olan Maud Watts, kadın işçilerin ağır çalışma koşullarını ve maruz kaldıkları baskıyı gözler önüne seriyor. Gerçek olaylardan ilham alan film, 1913’te Emily Davison’ın, Kral V. George’un atının önüne atlayarak hayatını feda etmesi gibi kritik anları da yansıtıyor.

Sonunda, kadınların kararlı mücadelesi sonuç vererek: 1918’de 30 yaş ve üzeri kadınlara seçme hakkı tanındı, 1928’de ise bu hak tüm kadınları kapsayacak şekilde genişletildi.

Suffragette filmi, kadın hareketinin yalnızca siyasi bir zafer olmadığını, aynı zamanda toplumsal hafızada direnişin ve dayanışmanın sembolü haline geldiğini hatırlatıyor. Bugün hâlâ eşitlik için mücadele eden birçok insan için ilham kaynağı olmaya devam ediyor.