The Boys 4. Sezon incelemesi
"You guys are the real heroes!"
Amazon Prime’ın en başarılı serilerinden biri haline gelen The Boys, hem ana hikayesiyle hem de spin-off dizisiyle büyük başarıya ulaşmış ve kendine büyük bir hayran kitlesi toplamış önemli bir yapım haline geldi. Süper kahramanların günümüz dünyasında var olsalardı nasıl bir değişim yaratacaklarını çok realist ve şiddetli bir şekilde anlatan ayrıca bunu yaparken de hükümetlere, sosyal medyaya ve sosyal medya kullanıcılarına çok açık olacak şekilde eleştirilerde bulunan başarılı bir yapım. The Boys’un genel hikayesine kısaca değinmemiz gerekirse Vought denen bir şirket tarafından tıpkı bir cast ajansıymışçasına yönetilen kahramanların gerçek ve sahte hikayelerini tüm çıplaklığıyla izlediğimiz bir evrende geçen distopik bir hikaye diyebiliriz. Homelander, en güçlü süper kahraman olduğundan bu şirketin oluşturmuş olduğu kahramanlar takımının yani Seven’ın lideri. Bu süper kahramanlar daha doğrusu “süperler” kamera önünde tamamen kurgudan ibaret sahte kahramanlık olayları ile kendini şöhretlerini artırma derdinde olan, sosyal medyanın ve manipülatif söylemlerin yardımıyla kitleleri kontrol ederek kendilerini pazarlayan özel güce sahip aktör ve aktrisler gibi değerlendirilebilir. Örneğin herkesin en büyük ve en güçlü kahraman olarak nitelendirdiği Homelander, televizyonda veya haberlerde binlerce hayat kurtarıyormuş gibi gözükse de arka planda binlerce hayatı kendi zevki için bazen de çuvalladığı için alan ve bundan en ufak bir vicdan azabı bile çekmeyen acımasız bir katil aslında. Bir gün hava korsanları tarafından ele geçirilmiş bir uçağı kurtarmaya gittiğinde oradaki korsanları gözündeki lazer ışınları sayesinde öldürürken yanlışlıkla pilotu ve aynı zamanda uçuş konsolunu da ortadan ikiye böldüğü için kurtarmak için gittiği uçağı içindeki tüm yolcularla birlikte ölüme terk edip ekip arkadaşı Queen Maeve’in en azından küçük bir kız çocuğu ve annesini kurtaralım teklifine kimse sağ kalmamalı ve bu olay trajik bir kaza olarak nitelendirilmeli diyerek reddeden ve uçaktaki yardım dilenen insanları yaklaşmayın yoksa hepinizi lazerlerim diyen psikopat bir adamdır.
Kameraların olmadığı, hiçbir şahidin bulunmadığı durumlarda süper güçleri olan bu insanlar kahraman diye nitelendirdiğimiz şeyin tam aksine dönüşebiliyor bu evrende. Elbette herkes bu kadar kafayı sıyırmış durumda değil. Seven ekibindeki herkes yaptıkları eylemleri Homelander’a duydukları korkudan ve aynı zamanda halka aslında gerçekte nasıl insanlar olduklarını göstermekten duymuş oldukları korkudan dolayı vicdan azabı çekseler de kötü işler yapmaya devam ediyorlar. Tabi bazıları da Homelander kadar olmasa da gaddar ve umursamaz olabiliyor. Ancak çoğu insan bu ahmaklıklara inansa da çok küçük bir azınlık süperlerin aslında hiç de kahraman olmadıklarının bilincinde. Bu azınlıkların başında da hem dizinin ismini buradan alan hem de ana karakterlerin büyük bir kısmını oluşturan The Boys ekibi var. Bu ekibin temel amacı çok basit. Başta Homelander olmak üzere bütün süperleri yok etmek. Ancak tabi ki de bu amaçlarının arkasında travmatik olayların etkisi bol. Örneğin ekibin lideri William Butcher, Homelander’a kinli çünkü eşini çalıyor ve kaçırıyor. Veya ekibin en yeni üyelerinden ve ilk sezondan beri ekiple birlikte olan Hughie, gözleri önünde ellerini tuttuğu sevgilisinin bir saniyeden kısa bir süre içinde asfalta dağılmış parçalarını görüyor. Bunu yapan kişiyse Seven’ın en sevilen üyelerinden biri olan ve gücü süper hızlı koşmak olan A-Train… Hughie’ye söylediği tek şey ise “Üzgünüm onu görmedim, gitmem gerekiyor.” Yani anlayacağınız kötülerin kahraman olduğu bu dizi sıradan bir süper kahraman yapımından çok farklı.
Hikayedeki bütün detayları sizinle paylaşmayı çok isterim. Ancak midenizin anlatacaklarımı kaldırabileceğini sanmadığımdan ve bu kadar şiddet dolu bir içeriği sizlerle paylaşamayacağımdan dolayı spoilerı ve şiddet unsuru seyrek olan bir sezon değerlendirmesi ile yetineceğim. 4 sezondur devam eden seride işlerin artık kopma noktasına geldiğini hissettiğim en belirgin sezon son sezon oldu. Yanlış anlamayın her sezon işler kopma noktasına geliyor ve çoğu zaman yolunda gitmeyen şeyler oluyor ancak son sezonda bu hissiyat çok daha fazla hissediliyor. Homelander, Butcher’ın eşinden olan oğlu Ryan’ı kendi yanına aldıktan sonra başlayan yeni sezonda Butcher hem fiziksel hem de mental olarak çok kötü bir halde olduğundan ve sağı solu belli olmayıp yeri geldiğinde kendi ekibini bile namlunun ucuna koymaktan sakınmadığı için ekipten atılıyor ve ekibin lideri Marvin oluyor. Hughie, Butcher’ın gitmemesi için ne kadar uğraşsa da en sonunda bunu engelleyemiyor. Öte yandan Seven ekibine ise kaybettikleri iki kahramanın yerine yeni kişiler geliyor. Bu koltukların yeni sahiplerinden biri Homelander’ın özel olarak ziyaret edip Seven’a gelmesini istediği Sister Sage, Ki kendisi dünyanın en zeki insanı, iken diğer koltuğun sahibi ise ekibe yeni gelen ve Sage’in seçtiği Firecracker oluyor. Gerçek ismi Misty olan ve ekibe özel gücü için değil kitleye olan hitabetinden ve güçlü bir influencer olmasından kaynaklı alınan bu yeni Seven üyesi Homelander’ı destekleyen milliyetçi kesime paylaştığı podcastler ve yaptığı açık oturumlar aracılığıyla liderlik yaparken bir yandan da eski Seven üyesi ve şimdiyse The Boys ekibinin bir parçası olan Starlight’a bireysel bir kin güdmekte ve onu savunan insanlara karşı kendi kitlesini kullanmaktadır. Starlight, seride güçlerini iyiye kullanıp insanlara yardım etmeyi gerçekten isteyen nadir insanlardan birisi. Hatta öyle ki Seven’ın kahramanlarla değil bencil ve hastalıklı insanlarla dolu olduğunu gördükten sonra oradan ayrılmayı başarmış ve onlara karşı ayaklanmış tek kahramandır. Ancak her ne kadar The Boys’un amacı kendini kahraman gösteren katilleri etkisiz hale getirmek olsa da metodları çok vahşice olduğundan Starlight tam olarak buraya da uygun değildi. Bu sebeple onu destekleyen hayranları ile gerçekten iyilik yapan vakıf tarzı bir yerde Starlight ismiyle değil gerçek kimliği olan Annie January olarak insanlara yardım etmeye çalıştı. Ancak hem Firecracker’ın kendisine ve takipçilerine olan provokasyonları yüzünden hem de insanların Annie’yi değil Starlight’ı kahraman olarak görmesinden dolayı tekrardan bu kimliği benimsemek zorunda kaldı ve Firecracker’ı, kendisi hakkındaki çok bireysel bir bilgiyi tüm internete yaydığı için miting yaptığı sahneye çıkıp bir güzel patakladı. Bu itibarı ve prestiji açısından çok mantıklı olmasa da duygularını kontrol edemedi.
Tüm bunlar yaşanırken bir yandan ise Butcher, kendi ekibinden atılmış ve geçen sezonda kullandığı geçici V serumundan dolayı beyninde oluşan tümörle baş başa kalmıştı. Tümör yüzünden sürekli ölmüş eşinin Ryan’ı Homelander’dan kurtarmasını istediği bir halüsinasyon ile karşı karşıya kalan Butcher CIA’den olan eski bir dostunun da yardımıyla tek başına Ryan ile görüşmeye çalışıyordu. Ve bir şekilde kendisine ulaşmayı başarıp yanına çağırdı. Ryan, hikaye açısından büyük bir önem taşıyor çünkü serum verilmeden süper güçleri olan yani doğuştan süper olarak doğan ilk ve tek insan kendisi. Aynı zamanda da Homelander’ı yani babasını öldürmek için en mümkün seçenek de yine kendisi. Butcher’ın evine gizlice gelen Ryan, Butcher ile yüzleşiyor ve baba oğul ilişkisi içerisindeymişlercesine rahat ve şefkat dolu bir konuşma yaşanıyor. Tabi ki Homelander, bu buluşmadan haberdar oluyor ve oğlu ile tartışıyor. Çünkü Homelander, Ryan’ı da kendisi gibi olsun istiyor. Zaten çoğu zamanda sen ve ben özeliz bizim dışımızdaki herkes eğlenmelik oyuncaklar gibi ifadeler kullanıyor. Bu sezonun en kilit ismi Ryan çünkü kendisi daha ergenliğe yeni girmekte olan ve duygusal açıdan manipüle edilmeye çok uygun bir çocuk. Ve hangi tarafta duracağı tüm dünyanın kaderi için büyük önem taşımakta. Homelander ise artık oğlunu ön plana çıkarmak gibi bir gaye edinmiş olsa da yaşlandığını hissetmesi ve spot ışıklarının onun üstünden başka birine gitmesii fikri de bir yandan kendisini rahatsız ediyor. Ayna karşısında kendi benlikleriyle yaptığı bir konuşma neticesinde içindeki insandan kurtulmaya karar veren Homelander, doğumundan gençliğine kadar yetiştirildiği laboratuvarı ziyaret etmeye gidiyor. Orada kendisine küçükken kötü davranan tüm bilim insanlarıyla yüzleştikten sonra daha net bir şekilde orayı terk ediyor.
Tüm bunlar yaşanırken The Boys ekibinde de bir baba oğul ilişkisi tehlikede tabi. Ekibin işleriyle ilgilenmekten babasına vakit ayıramayan Hughie, kendisini arayan hastane sayesinde babasının komaya girdiğini öğrenince dünyası başına yıkılıyor. Hughie’nin annesi evi daha Hughie çocukken terk ettiği için bugüne kadar babasıyla birlikte yaşan Hughie, bir süredir eve hiç uğramadığı ve babasının sağlığının bu halde olduğunu bile fark etmediği için kendisini çok suçlu hissediyor. Ve hastanede annesiyle karşılaşıyor. Daha babasının komaya girdiği şokunu atlatamayan adama bir de yıllar önce evini terk eden annesini görmek hiç de iyi gelmiyor tahmin edilebileceği üzerine… Babası vekaletini bunca zaman beraber yaşadığı oğlu yerine onu yıllarca önce terk eden eşine verince Hughie iyice sinirleniyor ve odayı bir süre terk ediyor. Bu çarpık aile ilişkisini sindirmeye çalışırken bir yandan da babasını kurtarmanın yollarını arıyor. Ve çareyi V serumunda buluyor.
Son zamanlarda her şey iyice yozlaşmaya başlamışken eylemlerinden pişmanlık duyan ve içten içe iyi olmak isteyen bir Seven üyesi ise gizliden gizliye The Boys ekibine yardım ediyor. Bu kişi de A-Train’den başkası değil tabi ki kendisi de tıpkı Starlight gibi neyin ne olduğunu görmüş ancak Starlight’ın aksine Homelander’a olan korkusu ve halkın sevgisini kaybetmekten, ailesini utandırmaktan duyduğu korku yüzünden Seven’dan ayrılamamış A-Train, kimsenin değil vicdanın kurbanı olarak içeriden bilgi sızdırarak ekibe yardım edip kendi vicdanını biraz da olsun hafifletmek istiyor. Seven’da yaşanan skandallardan çok sıkılmış ve artık bunu bırakmak isteyen A-Train, eğer Homelander’ı durdurmaya yardımcı olursa normal bir hayat süreceği umuduyla kendi üzerindeki kan lekelerini temizlemeye çalışıyor bu sezonda. Eskisine göre daha mantıklı hareket eden korkusunun esiri değil vicdanın sesini dinleyen daha olgun bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Hatta Hughie’ye babasını kurtarması için Homelander’ın odasından bir V serumu bile çalıyor. Hughie babasına bu serumu vurmaktan son anda vazgeçse de annesi serumu Hughie’ye sormadan enjekte edip eşini kurtarmak adına bir girişimde bulunuyor. Ve gerçekten de Hughie’nin babası uyanıyor. Ancak V serumu kusurlu ve yan etkileri olan bir ilaç olduğundan hastanede bir krize sebep oluyor. Ve Hughie en sonunda kendi babasını ebediyen uyutmak zorunda kalıyor. Yıllar sonra bir araya gelen aile son bir kez çok kısa da sürse güzel bir an yaşıyor ve babası hayata gözlerini yumuyor.
4. Sezonun sadece ilk yarısı böylelikle sona eriyor. 8 bölüm sürecek sezonun 18 Temmuzda yayınlanacak son bölümüyle sezon finali yapmasını bekliyoruz. 5. Sezonda final yapması planlanan seride şu ana kadar Homelander’ı hiçbir türlü öldüremeyen The Boys ekibini, artık insanların kuklası olmaktan sıkılmış ve yakında sadece süperlerin egemen olduğu bir dünyayı çocuğuna armağan etmeyi planlayan Homelander’ı ve küçük Ryan’ın seçeceği yolla değiştireceği kaderi merakla bekliyoruz. Sezonun devamında da neler olacağı konusunda teoriler yürütülse de çizgi roman ile bazı konularda parallelik göstermeyen seri, hiç beklenmedik bir sürprizle tüm izleyenlerini şaşırtabilir. Eğer ki bu kaotik evreni deneyimlemeye karar verdiyseniz sizlere şimdiden iyi seyirler diliyorum!