The Mirror Has Two Faces

"Denklemden seksi çıkardıklarında ise geriye kalan şey ruhların birleşmesi oldu."

Hani biri en sevdiğiniz filmi sorduğunda bildiğiniz, sevdiğiniz tüm filmleri unutursunuz ya. İşte ben artık öyle bir şey yaşamayacağım. Çünkü en sevdiğim filmi buldum sonunda.

Öncelikle bu yazıda muhtemelen birçok spoiler olacağını belirtmek isterim. Bir film spoiler vermeden nasıl anlatılır bilmiyorum. Zaten bu bir romantik komedi, bence herkes nasıl ilerleyeceğini bilebilir. :)

The Mirror Has Two Faces Barbra Streisand'in yapımcılığını üstlendiği, yönettiği aynı zamanda da başrolü olduğu hatta film müziklerini de yaptığı bir film. Fransız suç- dram filmi Le Miroir à Deux Faces'dan uyarlanmış olan yapım orijinali ile uzaktan ya da yakından alakalı değil.

Ana karakterimiz Rose, Colombia Üniversitesinde çok başarılı bir akademisyen. Annesi ile ilişkisi çok iyi sayılmaz. Küçüklüğünden bu yana annesinin zorbalıklarına maruz kalmış biri denebilir. Daha çok fiziksel görünümü yüzünden. Aslına bakarsanız dünyalar güzeli bir kadın kendisi. Başarılı bir kariyerin yanı sıra hem fiziksel hem ruhen çok güzel bir kadın. Tüm öğrencileri ona bayılıyor.

Diğer ana karakterimiz Gregory ise aynı üniversitede matematik profesörü. Ne yazık ki başarılı bir kariyeri olsa da romantik hayatı bu başarıya eşlik etmiyor. Fiziksel olarak çekim hissettiği kadınların yanında sürekli geriliyor. Hatta kendini kaybettiği noktalara geldiği zamanlar bile olabiliyor. (eksi puan :/) Tüm başarısızlıkları dolayısıyla bir özel ilan* yayınlıyor. Bu ilanı gören Rose’un kız kardeşi, Rose adına ilana yanıt veriyor. İlanda Rose’u ilgi çekici bulan Gregory, Rose’un dersine izleyici olarak giriyor. Derste tüm öğrencilerin dikkatle dersi dinlediğini, derse katıldığını görünce Rose’un öğretmenliğine hayran kalıyor. Çünkü kendisi, öğrencilerini derste tutmayı başarabilen bir öğretmen değil.

O günün akşamı Greg, Rose’u arıyor ve onu yemeğe davet ediyor. Çok başarılı bir randevudan sonra sürekli görüşmeye başlıyorlar. İlişkileri her geçen gün daha da kuvvetleniyor ve muhteşem bir uyum yakalıyorlar. 3 ay sonra Greg, Rose’a evlilik teklif ediyor. Ama cinsellik istemiyorum belki ara sıra senin için olabilir diyor. Rose kabul ediyor. Çünkü ilk kez onu o olduğu için seven saygı duyan ve isteyen biri var. Onu kaybetmek istemiyor. Ayrıca ondan hoşlanıyor. Ancak işler umduğu gibi gitmiyor. Gregory, Rose istediğinde birlikte olma ihtimalleri olduğu söyleminin arkasında durmuyor ve aralarında aylardır yükselmiş olan tansiyona rağmen Rose’u reddediyor. Bu durum karşısında kendini çok kötü hisseden Rose adeta tetikleniyor ve her şeyin kendi suçu olduğunu, çirkin olduğu için kocasının onunla birlikte olmadığını düşünüyor.

Böyle bir romantik komedi filminde bu sahnelerden sonra ne gelir? Doğru bildiniz! Kendini yeniden yaratma montajı. Tabii ki de böyle bir şeye ihtiyacı yok ama yine de yapıyor. O sırada yurtdışında olan Gregory döndüğünde fiziksel olarak yeni bir tarz deneyen bir Rose ile karşılaşıyor. Rose ona hala umut olduğunu gösterdiğin için teşekkür ediyor. " Sana aşık olmuştum ama artık değilim. Ben deli gibi sevilmek ve arzulanmak istiyorum. Bu yüzden boşanalım. " diyor.

Hadi, buraya kadar anlatmış olayım sonunu siz zaten tahmin etmişsinizdir. Umarım verdiğim tüm spoilerlara rağmen filmi izlersiniz. İkilinin hikayesine kendi gözlerinizle tanık olmanızı çok isterim. Bu filmi gerçekten çok sevdim. İçinde kendimi bulduğum birçok sahne vardı. 90larda çekilmiş olması da cabası. O dönemin çekimlerine bayılırım.

Bu filmi sizinle paylaşmayı çok istedim çünkü, bir ilişkide hem arkadaş hem sevgili olmanın ne kadar değerli olduğunu çok güzel aktaran bir yapım. Dış görünüşümüzle ilgili tabularımızın çoğu zaman kendi zihnimizde olduğunu (tabii çoğunlukla küçüklükten getirdiğimiz ve içselleştirdiğimiz yargılar sebebiyle), aslında bizi seven ya da sevecek bir insan varsa bunu bizim her halimizle yapacağını gösteriyor. Birilerine iyi/güzel görünmek için kendimizden ödün vermememiz gerektiğini gösteriyor. İnsanın insan olduğu, mükemmel olmadığını buna rağmen sevilmeye değer olduğumu çok güzel vurguluyor. Bu filmi izlemek bana da "Hala umut var galiba" dedirtti. Sadece birbiri oldukları için birbirlerini seçen, entelektüel paylaşımlarda bulunabilen, çok yakın arkadaş olan iki insanın ilham dolu hikayesini izlemek çok keyifliydi. Ya da tam ihtiyacım olduğunda benim duymak istediğim şeyleri bana söylediği için bu kadar keyif aldım.

Umarım filmi sizin için mahvetmemişimdir. İzleyeceklere şimdiden iyi seyirler dilerim. Görüşmek üzere.

*İngilizce personal column/personal ad denen genelde gazetelerde bulunan partner bulma ilanları. Geçmiş dönem “arkadaş” bulma uygulaması denebilir.