The Office - Michael Scott Değerlendirmesi
Çok yönlü karakter Michael Scott
Bazı insanların defalarca izlediği, bazı insanların ise 1 dakikasına bile katlanamadığı The Office...
Bu diziyi ilk izlediğimde, oradaki her karakter, her insan tipi bana çok ağır gelmişti. Yaşlısından gencine, zenginden fakire, zekisinden hiçbir şey anlamayanına kadar her çeşit insan bu dizide vardı.
Çılgın bir yöneticinin çalışanlarına ne kadar farklı davrandığını görünce şaşırmıştım. "Farklı" diyorum çünkü böyle bir yöneticiyi herhangi bir kalıba ya da tanıma sokmak bana pek mantıklı gelmiyor.
Hiç unutmuyorum, bir gün ofiste parti yaptıklarında Jim, Michael’a sormuştu: “Bu konferansları ya da toplantıları neden yapıyorsun? Bunlar zaman kaybı değil mi, verimi düşürmez mi?” Michael ise en başlarda bu toplantıları kaldırmayı denediğini söyleyip gülmüştü. Aslında bu adam 5 yaşında biri gibi mi düşünüyordu?
Yaptığı şakalar aslında çok düşündüren, hatta bazen zekice sayılabilecek esprilerdi.
Örneğin, Dundie ödülleri söz konusu olduğunda, aslında düşündüğü şey şuydu: "Bunlar bütün gün ofiste çalışan insanlar. Sıradanlar ve belki de hiçbir zaman hiçbir ödül alamayacaklar." Kimse önemsemese bile onlara takdir edilmenin verdiği mutluluğu sunmayı hedefleyen bir bakış açısıydı.
Günlük hayatta insanların birbirlerine söylemeye çekindikleri şeyleri bilerek ödüllerin üzerine yazarak, aslında anormallikleri normalleştiren bir yapısı vardı. O kadar espri ve şaklabanlık belki de boşa değildi. Kendini ifade etme şekli farklıydı; insanlara bakış açısı, hayal gücüyle harmanlanmıştı. Ama hayatı tamamen iş olmuş birinin bu şekilde davranması çok da anormal miydi?
Michael, her bölümde ofisteki insanlara “Biz büyük bir aileyiz”, “Ben bütün ömrümü burada geçireceğim”, “Burası mutlu olunması gereken bir yer” algısını empoze etmeye çalışıyordu. Çünkü oradaki insanlar gerçekten de onun ailesiydi. Sevse de sevmese de Stanley bile onun bir parçasıydı. Karen, onu diğer şubeye çağırdığında, Michael’in onca anlaşmazlıklara rağmen Stanley’i ofiste tutmak için çaba harcaması, herkesi bir araya getirmeye çalışması, çalışanların daha iyi anlaşması ve sosyalleşmesi için sürekli konferans odasında toplanmaları… Bunlar gerçekten de akıllıca hamlelerdi.
Kendi hayatımıza baktığımızda, kaçımız böyle kafa dağıtmak için zamanlar bulabiliyoruz ki? Ya da kaçımızın, espriler yapan, rahat, her şeyin bir şekilde hallolacağına inanan bir yöneticisi var?
Eminim ki pek çok kişi bu sorulara "benim yok" diyecektir, ki haklılar. Böyle olmak gerçekten zor. Çalışanlara tamamen güvenip işlerin yürüyeceğine inanacak çok fazla yönetici yok. Pek çok yönetici, işi iyi yapmak için değil, kendilerinden bir iz bırakmak için çaba harcıyor. Çalışan psikolojisi ve çalışanların şirkete bağlılığı onlar için önem arz etmiyor. Çünkü onların yöneticileri de böyleydi ve başka türlü bir iş ortamında bulunmadılar. Bu yüzden, Michael Scott gibi olmayan insanları yargılamıyorum ya da onlara haksızlık edemem.
Ama The Office’i izleyip çalışanlarına değer vermeyi sağlayacak birkaç şey öğrenirlerse buna da hayır demem.
Diziye dönecek olursak, bir bölümde Michael, küçüklük videosunu ofisteki çocuklara izletiyordu. O videoda kukla ona “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sormuştu. Michael ise “Evlenmek ve bir sürü çocuk yapmak istiyorum, böylelikle bir sürü arkadaşım olur ve hiçbiri beni terk etmez” diyordu.
Bu bakış açısında, bir çocuğun yetiştirilme tarzı kesinlikle sorgulanmaya değer. Hangimiz küçükken anne-baba olmak istediğimizi söyledik ki? Herkes ya astronot, ya doktor, ya hemşire ya da veteriner olmak isterdi. Böylelikle “normal ve ayakları yere basan hedeflerimiz” olurdu. Michael ise bu meslekleri düşünmeden sadece sevilme arzusunu dile getiriyordu.
Bir bölümde, annesinin düğününde yüzükleri taşırken altına yaptığını anlatıyordu. Sonra yüzükleri bir köpek taşımış ve köpek her yere tuvaletini yaptığında kimse ona kızmamış. Kendini köpekle kıyaslayıp, gördüğü tepkinin büyüklüğünden yakınıyordu. Acaba çok irdelersek, annesinin sevgisini hiç hissedememiş, baba faktörünü hayatında görmemiş birinden mi bahsediyoruz?
Izgarayla ayağını yaktığı bölümde de annesini arayıp kimsenin onunla ilgilenmediğinden şikayet ediyordu. Hep içinde bir boşluğu doldurmaya çalışan bir adam.
Hatta Jan, Dunder Mifflin’e dava açacağı zaman, Michael’ın günlüğünü okuyan Toby bile onunla arasında bir bağ kurabilmişti. Boşanmış bir anne babanın yaralı çocuğu olarak, derinlerinde yaralar taşıyan yöneticisini bir anlığına anlayıp yaşadığı travmayı normalleştirmek istemişti. Demek ki durum bize yansıtılandan çok daha büyüktü.
Evet, Michael’in birçok yaralı ve tuhaf yanı vardı. Ancak ilgi çektiği kadar ilgi vermeyi de seven bir yapısı vardı bence. Kevin, normalde depoda çalışırken onu muhasebeye alarak kayda değer işler başarmasını sağlamıştı. Özgüven problemi yaşayan Pam’e sürekli güzelliği hakkında şakalar yaparak onu ön plana çıkarmaya çalışıyordu. Ya da Meredith’in aslında işe yaramıyormuş gibi görünse de, şirketin işlerini devam ettirmek için “hayır” cevabını kabul etmeyip gün sonunda işi halletmek için yaptığı fedakarlıkları dile getirdiğinde, ekibinin aslında tamamen yanlış olmadığını anlıyorduk.
Sınırları aştığı, insanları gerçekten rahatsız ettiği zamanlar yok muydu? Tabii ki vardı. Gerçekten sorunlu davranışlarda bulunduğu pek çok bölüm gördük. Ama gün sonunda, sırf kendi şubesi kapatılacak diye David’in evinin önünde beklediği, ofistekilerle işi çözmeden görüşmeyi reddettiği bölüm, insana bir sıcaklık hissettiriyordu.
Sonuç olarak, eğer diziyi dikkatle ve birden fazla kez izlerseniz, siz de bu farklılıkları gözlemleyebilirsiniz. Ben bu yazıda çok uzatmamak adına Michael’in öne çıkan özelliklerini yazdım, ama Prison Mike’tan Şişman Mike’a kadar onlarca farklı kişiliği olan çok yönlü bir karakterdi o.
Umarım The Office, sizde de bende bıraktığı gibi büyük bir etki bırakmıştır.