Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Erkekler ezildiklerinde bu bir trajedi, kadınlar ezildiklerinde bu bir gelenektir. -Letty Cottin Pogrebin

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hemen hemen Dünya’nın her yerinde ve yaşamın her alanında görülen bir kavramdır. Bireylerin cinsiyetlerine göre maruz kaldıkları eşitsizlikleri ifade eder. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha iyi anlayabilmek için öncelikle toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet kavramlarının anlamlarına bakmak gerekir. Biyolojik cinsiyet (sex), bireyleri üreme sistemine göre ayırır. Erkek ve kadın olmak üzere iki çeşidi vardır. Toplumsal cinsiyet ise (gender) biyolojik cinsiyete bağlı olarak toplumun bireylere dayattığı rollerdir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temelleri toplumsal cinsiyet rollerine dayanır. Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumun norm ve kurallarına uyarak bireylerin cinsiyetlerine göre yaşamlarını düzenlemelerini bekler. Ataerkil bir toplumda evli bir kadının evde çocuklarıyla ilgilenmesi, yemek yapması, evi temizlemesi ve eşine hizmet etmesi gerektiği inancı yaygındır. Kadınlar duygusaldır, mantıklı davranamaz. Erkekler ise demir gibi sert olmalıdırlar, maddi anlamda eve bakması gereken bireydir. “Erkekler ağlamaz” cümlesinin ne kadar eşitsizlik içeren bir cümle olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumun her alanında var olan bir gerçektir ve değiştirmek maalesef ki o kadar da kolay değildir. 19. yüzyılda ücretli iş hayatına atılan kadınların bu alanda da karşılaşacakları eşitsizlikler söz konusuydu. Sanayi devrimiyle beraber fabrikalarda çalışacak ucuz iş gücü arandığı zaman kadınlar da çalışmaya başladı. Friedrich Engels’e göre kapitalizm, zenginlik ve güçle erkekleri daha üst statülere çıkarırken kadınları ürünler peşinde koşarak ve kullanarak kişisel tatmin peşinde koşan tüketicilere dönüştürdü. Kapitalizmin çifte sömürüsü kadınlara yaptıkları iş için ücret ödemezken erkekleri yaptıkları işler için düşük ücret ödemesiydi. Eşitsizlik burada baş göstermeye başlamıştı bile. Toplumlar geliştikçe ve zaman ilerledikçe kadınlar her ne kadar toplumsal cinsiyet rollerine göre çalışmaması gereken kesim olarak görülse de iş hayatına dâhil olmaya başladılar. Ataerkil toplumlarda aynı işi yapan kadın ve erkek hala aynı kazancı sağlayamamaktadırlar. Kadınlar sekreterlik, ofis işçisi gibi daha “kolay” meslekleri yapmaktadırlar. Kadınlar, belirli meslekleri yapmaktan uzak tutulmaktadır. Herhangi bir alanda meslekle ilgili olarak gelir ve prestij durumu arttıkça o mesleğin de yüksek olasılıkla bir erkek tarafından ele geçirilmesi gerekmektedir.


İş dünyasında görülen toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri sebebiyle kadınların yöneticilik gibi daha üst düzeyde statülere ulaşması erkeklere göre daha zordur. Bu olay cam tavan tanımlanır. Cam tavan kavramı, hiç kimse tarafından somut bir şekilde dile getirilmemesine rağmen kadınların iş hayatlarında yükselmelerine engel olan soyut durumlardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği bu noktada çok net görülmektedir. Örnek vermek gerekirse ABD’deki en büyük 500 işletmenin CEO’su konumunda sadece 37 kadın bulunmaktadır.


Buraya kadar hep ataerkil toplumlardan söz ettik. Bir de bilinenden farklı olan toplumlara göz atalım. Margaret Mead’in teorisine göre eğer toplumsal cinsiyet erkekler ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılıklardan kaynaklanmıyorsa her yerde insanların kadınlığı ve erkekliği aynı tanımlamaları ancak aksi takdirde cinsiyet kültürelse bu kavramların değişikliğe uğraması gerektiği yönündeydi. Bu teorisinin gerçekliğini görmek için Mead, Yeni Gine’de 3 farklı toplulukla çalıştı. Arepesh’in dağlık ülkesinde dikkat çekici benzer tutum ve davranışlar gösteren erkek ve kadınları gözlemledi. Her iki cinsiyetin de birbirlerine yardımcı ve duyarlı olduğunu, ABD kültürünün kadınları yaftaladığını belirtti. Mead, güneye gittiğinde Arepesh’in nazik tavrını burada bulamadı. Kafatası avcılığı ve yamyamlıklarıyla dikkat çeken Mundugumor üzerinde araştırma yaptı. Bu kültürde her iki cinsiyet de maskülen olarak tanımlanan kişisel özelliklerden olan bencil ve saldırganlardı. Son olarak Tchambuli’deki toplumsal cinsiyet rollerini gözlemledi. Burada kadınlar baskın ve akılcı; erkekler ise uysal, duygusal ve çocukları büyütenlerdi. Araştırmalarının sonunda Mead, kültürün toplumsal cinsiyet farklılıkların anahtarı olduğu sonucuna vardı. Bazı eleştirmenler, Mead’i tam da aradığı şekilde sonuçlara yönlendiren araştırmalar yapması sebebiyle araştırma sonuçlarını fazla muntazam bulmaktadırlar.

Görüldüğü üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliği hemen hemen her yerde bulunmaktadır. Hem ataerkil hem de anaerkil toplumlarda insanlar hayatlarında cinsiyetleri sebebiyle eşitsizliğe, ayrımcılığa kimi zaman da dışlanmaya maruz kalmaktadırlar. Bu tabuları yıkmak elbette ki çok zordur. Biyolojik cinsiyetin getirdiği farklılıklar ve bir diğerine göre cinsiyetlerin avantajları ile dezavantajları doğal olarak bulunur fakat önemli olan cinsiyetleri bir kalıba sokarak baskıcı bir durum yaratmadan özgür bir dünya oluşturabilmektir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği söz konusu olduğunda izlenmemesi gereken filmler:

1)   James Bond

Filmde James Bond ile önce beraberlik yaşayıp sonradan onun tarafından terk edilen birçok kadın var. James Bond’u görür görmez onunla olmak için kadınlar yanıp tutuşuyor adeta. Filmin mesajı: yakışıklı, çekici ve başarılı bir erkekseniz kadınlar gelir ve gider.

2)   Last Tango in Paris

İhtiyar ve çapkın bir erkeğin sevdiği kadına rahatlıkla tecavüz edebileceğini gösteren bir film. Filmdeki tecavüz sahnesinin kadın oyuncuya sorulmadan bir anda baskı ve ısrarlarla çektirildiği ile alakalı ek bir bilgi de var. 

3)   The Shining

Wendy Torrance karakteri film boyunca sadece çığlık atıp koşturuyor. Filmde delirmiş bir eşten kaçan ve çocuğunu kurtarmaya çalışan bir kadın göremiyoruz. Kadını aptal yerine koyan bir film.

4)   Once Upon a Time in America

 Filmin erkekleri bütün hikâye boyunca etraflarında olan tüm kadınlara insan gibi davranmıyorlar. Herkesin hayran olduğu ana karakterimiz de hayatı boyunca sevdiği kadına tecavüz ederek nasıl da tutkulu bir aşka sahip olduğunu gözler önüne seriyor.

5)   Scarface

Tony Montana; tüm film boyunca kız kardeşinden sevdiği kadına, annesiyle olan ilişki türüne kadar her yerde bir patronluk edası taşıyor. Zavallı Tony hayatındaki hiçbir kadını memnun edememiştir. Hepsi tatminsizdir. Film bittiğinde ne Tony'nin annesine, ne eşini kaybeden kız kardeşine ne de karısına üzülürsünüz. Herkes Tony için ağlar. Çünkü Tony beyaz takım elbisesi ve sivri diliyle çok havalıdır değil mi?