Travma ve Sanat Terapisi Uygulaması

İnsanların yaşadığı travmatik olaylar karşısında oluşan travma sonrası stres bozukluğunun (tssb) tedavisinde sanat terapisi uygulamaları.

Amerikan Psikiyatri Birliği (2013), Travma Sonrası Stres Bozukluğunu (TSSB), bir veya daha fazla travmatize deneyim sonucu olarak aşırı uyarılma, yeniden deneyimleme, kaçınma, olumsuz inanç ve beklentiler, geri dönüşler, uyku bozukluğu, üzücü rüyalar ve kabuslar gibi ciddi semptomlar yaşayan kişilerde ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlar. Travmalar birçok farklı sebebe bağlı olarak gelişebilir ve bazıları da sonrasında stres bozukluğu olarak görülür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanılan travmatik anıların etkilerini azaltabilmek için geleceğe yönelik psikiyatrik çalışmalar arttırılmıştır. Sanat terapisi de tıpkı psikoterapi gibi savaş yaşayan veya savaşta yer alan insanları rehabilite etmek amacıyla ortaya çıkmıştır. İlk olarak travma sonrası stres bozukluğu 1970’li yıllarda Vietnam savaşı askerleri üzerinden tanınmış ve deneyimlenilmiştir. Travma yaşayan bireylerde yoğun stres duygusu hakimdir ve travma sonrasında kişide bilgi işlemleme sorunları görülebilir. Bu durumu bastırmak oldukça zordur ve kişilerin psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Kişiler psikolojik destek alırken de bu başına gelenleri kolayca aktarabilecek durumda olmayabilir. Yani kişi yaşadığı bu ağır olayı ve duygudurumlarını sözel olarak ifade etmede güçlük çeker. Ancak bu beyinde gerçekleşen yanlış işlemlemenin değiştirilmesi için de bireylerin hikayelerini ifade etmeleri gerekmektedir. Bu ve bunun gibi sebeplerle travmanın zorlu bir süreç olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu zorlu süreci en iyi şekilde atlatabilmek için birçok psikoterapi tekniği kullanılmış ve çalışmalarda incelenmiştir. Solomon ve Johnson (2002)’a göre travmaların oluşturduğu bu olumsuz etkiler bilişsel ve davranışsal psikoterapi yöntemleri kullanarak iyileştirilebilir. Sanat terapisi de bunların yanında travma ve sonrasında gelişen stres bozukluklarında tercih edilen terapi yöntemlerindendir. Literatürdeki bazı çalışmalara göre erken yaşta yaşanılan travmatik deneyim beynin sol hemisferinde bazı değişikliklere yol açar. Beynin sol hemisferinde dil ve konuşma ile ilgili beceriler yer aldığı için de travma sonrasında ifade becerileri zayıflayabilir. Yani kişi yaşadığı travmatik deneyimi ifade edemez, aktaramaz hale gelebilir. Zaten travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de en çok terapiyi zorlaştıran sebeplerden birisi budur. Bu nedenlerden dolayı da travma yaşamış bireylere sanat terapisi uygulaması tercih edilmektedir. Sanat terapisinde sözel olmayan ifadeler yani imgeler daha yoğun olduğu için önemli görülmektedir. Bunların dışında bilişsel ve davranışsal terapi ekollerinde veya travmada sıklıkla kullanılan EMDR terapisindeki maruz bırakma gibi yaygın tekniklerin işe yaramadığı durumlarda tercih edilen alternatif bir terapi yöntemi olmuştur.

Haeyen ve Staal (2021), yaptıkları çalışmalarda travma sonrası bireylerde gelişen kabuslara odaklanmışlardır. Yaptıkları çalışmalarda tekrardan vurguladıkları konu travmatik anıların gerçekten ulaşılmasının zor olduğudur. Kabusları imgeleme provasıyla yaptıkları bu çalışmalarda sanat terapisinin travma sonrası stres bozukluğu ile ilişkili kabuslarda etkili olduğu sonucunda varılmıştır.      

 Kopytin ve Lebedev (2013), savaş gazilerinden oluşan bir grupla travma sonrası stres bozukluğu ve sanat terapisi ilişkisini incelemiştir. Yaptıkları çalışmada uygulanacak olan sanat terapisinin anlamlılığını incelemek için kontrol ve deney grubu olarak ayrılmıştır. Çalışmalarının sonunda gazilerin iyileşme düzeylerinde kontrol grubunakıyasla anlamlı bir fark görülmüştür.

 Green (2011) müzikle sanat terapisi alanında çalışmalar yapmış ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde sanat ve müziğin önemli etkileri olduğunu belirtmiştir.

 Schouten ve ark. (2019), mülteci, sığınmacı ve erken çocukluk döneminde travmatik deneyimler yaşayanlardan oluşturduğu katılımcılarla bir sanat terapisi uygulaması yapmıştır. Çalışma sonrası katılımcılarda semptom artışı ve düşüşü görülmüştür. Bu alanda farklı araştırmalar da yapılması gerektiği önerilmiştir.

Morgan ve Johnson (1995), savaş gazileri ile çizimle sanat terapisi uygulaması yapmıştır. Savaş gazilerinin travmatik deneyim sonrası gördükleri kabusları azaltma amacıyla yapılan bu çalışmada çizim yapanların yapmayanlara göre kabuslarında azalma olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Avrahami (2005), gazilerle ilgili yaptığı vaka çalışmalarında sanat terapisinde kullanılan sembolizmin travmayı anlamlandırmada yardımcı etken olduğunu belirtmiştir.

Johnson ve ark. (1997), askerlerle yaptığı çalışmada katılımcılarını travmaya maruz kalmış askerlerden oluşturmuştur. Bu çalışmanın sonucunda da sanat terapisi uygulanan travmaya maruz kalmjış askerlerde semptomların azaldığı gözlemlenmiştir.

 Turetsky ve Hays (2003), diğerlerinden farklı bir yaş gurubuyla çalışma yapmıştır. Yaşlılarda yas sürecine ilişkin yaptıkları çalışmada kayıp yaşayan bireye sanat terapisi uygulamıştır. Bu uygulama sonrasında bireylerde depresyon semptomlarının azaldığına yönelik bulgular ortaya çıkmıştır.

Lobban ve Murphy (2018), travma yaşayan askerler üzerinde yaptıkları çalışmada ise kaçınma davrnaşını incelemiştir. Bu askerlerin terapi öncesinde günlük işleyişlerine oldukça yoğun ve olumsuz şekilde yansıyan kaçınma davranışları olduğu belirtilmiştir. Sanat terapisi sonrası bu askerlerde kaçınma davranışının azaldığına yönelik bulgular ortaya çıkmıştır (Terekeme İnce, 2023).

Bir başka araştırmada sanat terapisi aktivitelerinden psikodrama, süredelen travmalar yaşayan bireyler üzerinde denenmiştir. Psikodramada oluşturulan grup dinamiği farklı davranış örüntüleriyle birleştirildiği için ve baş etme becerileri üzerinde etkili görülmüştür. Yaşanan travmatik olaylar sonrası amacımız kişinin hayatının normal akışına yeniden dönmesine yardımcı olmaktır. Bu süreçte de kişiye yaşamı yeniden ele alma ve düzenleme imklanı vermeye çalışırız. Psikodrama da bu konuda travmatik deneyimli bireylerde etkili olmuştur.

Travmanın stres bozukluğuna dönüşmeden önceki sürecinde akut stres olarak yaşanan duruma ilişkin birtakım çalışmalar da mevcuttur. Fakat yapılan araştırmalarda bu akut stres döneminde yapılan müdahelelerin etkili olmadığına dair sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine akut stres dönemi yaşayan bireylere sanat terapisi uygulanmıştır ve pozitif bulgular elde edilmiştir. Yani aslında sanat terapisi diğer yöntemlerin etkililiğinin olmadığı yerlerde alternatif seçenek oluşturmaktadır(Bayram, Duman ve Demirtaş, 2018).

Sanat terapisi ve travma sonrası stres bozukluğu hakkında literatür incelendiğinde araştırmaların anlamlı sonuçlar verdiği çalışmalara ulaşmak mümkündür. Travma ve travma sonrası stres bozukluğu bireylerde ciddi birçok işlevsel bozukluğa sebep olur. Bu süreçleri anlamlandırarak kişiyi eski bilişsel düzeyine getirmeyi hedefleriz. Çünkü sadece bilişsel değil hayatının her alanında etkisi olan ve kişilerin hayatlarını oldukça sınırlandıran bir alandır (Terekeme İnce,2023). Danışanların çoğunda yaşanılan problemlerden birisi danışanın kendisini rahat ifade edememesi, yaşadığı olayı iletememesidir. Terapi sürecini zorlaştıran ve uzatan bir durumdur. Fakat travma sonrası stres bozukluğunda bu olay daha ciddi boyutlarda görünür. Çünkü travmatik bir olay yaşayan bireyde beyin ve vücut sistemleri alışık olmadığı bir durumla karşı karşıya kalır ve normalden farklı işlemleme yapar. Bunlardan dolayı bireylerde yaşadıklarını anımsamama, bilişsel kopukluklar veya yaşadıklarını sözel ifade edememe gibi sorunlar yoğun olarak yaşanır. Sanat terapisinin de odaklandığı kısımdiğer terapilerden farklı olarak sözel iletişim değil imgeleme ve sembolizmdir. Bundan dolayı travmalarda etkili sonuçlar verdiğini düşünebiliriz. Fakat bu çalışmaların sınırlılıklarından da bahsetmek mümkündür. Örneklemler, çalışmalar ve sanat terapisi bağlamında uygulama alanları diğer terapi tekniklerine göre sayıca azdır. Yapılan çalışmalarda olumlu sonuçlar alması etkililiğini gösterir fakat çalışmalar kısıtlı olduğundan dolayı kesin yargılara yer vermemiz doğru olmayabilir. Bunun nedenleri de sanatı bir hobi olarak görme ve alanda çok uzman yetiştirilmemesi olabilir. Özellikle Türkiye’de sanat terapisi sık kullanılan bir teknik değildir. Geliştirilmeye açık ve çalışılması gereken bir alan olarak değerlendirebiliriz.