Tüketim Tercihleri, Etik Duruş ve Politik Bilinç

Taleplerimizi değiştirirsek üretimi değiştiririz.

Bazen düşünüyorum: Gerçekten ihtiyacım var mı buna? Yoksa sadece sistemin bana fısıldadığı şeyleri mi istiyorum?

"Azla yetinmek" kulağa sade bir yaşam tercihi gibi geliyor olabilir. Oysa bu, yalnızca kişisel bir karar değil; kolektif bir politik duruştur. Bir direniştir, küçük ama güçlü.

İçinde yaşadığımız dünya tüketimin üzerine kurulmuş. Daha fazlası, daha hızlısı, daha yenisi... Alışveriş sepetlerimiz doldukça doğanın kaynakları eksiliyor. Evlerimize giren her “gereksiz” şeyin arkasında, çoğu zaman görünmeyen ağır bedeller yatıyor: Kuruyan nehirler, çöken topraklar, sömürülen emekler, yok edilen yaşamlar ve sönümlenen ruhumuz...

True Cost belgeselini izlediğimde bir kez daha yüzleşmiştim bu bedellerle. Moda endüstrisinin o parlak vitrinlerinin ardında nasıl bir karanlık olduğunu gözler önüne seriyordu. Ucuz bir tişört alırken, Bangladeş'te güvencesiz koşullarda çalışan bir işçinin emeğini, zehirlenen bir nehrin çığlığını da satın aldığını anlıyorsun. Gerçek bedel etiketlerde yazan rakamdan çok daha büyük.

Tüketim, sandığımızdan çok daha politik bir eylem. Seçtiğimiz her ürün, desteklediğimiz bir üretim tarzı, bir dünya görüşü demek. Ne alırsak onu çoğaltıyoruz. Ne talep edersek, üretim ona göre şekilleniyor. İşte bu yüzden, bir şey satın alırken sadece “bana yakışacak mı?” ya da “işime yarayacak mı?” diye düşünmek yetmiyor. O ürünün hikâyesi ne? Kim üretti? Ne koşullarda üretildi? Gezegenimize, diğer canlılara, insan onuruna saygılı mı? Biliyorum kulağa çok yorucu geliyor ama aslında bunun ayırdına varmak düşündüğünüzden çok daha kolay ve zamanla otomatikleşiyor.

Etik duruş tam da burada devreye giriyor. Bireysel tercihlerimizin, aslında kolektif bir güce dönüşebileceğini bilerek hareket etmek. Her zaman mükemmel olamayız, her zaman en doğru tercihi yapamayabiliriz. Ama farkındalıkla yaşamak, niyet etmek bile çok kıymetli.

Bazen bana “Bir kişinin tercihi neyi değiştirir ki?” diyorlar. Oysa tarih boyunca en büyük değişimler, küçük adımlarla başladı. Tüketici bilinci arttıkça, markalar politikalarını değiştirmek zorunda kaldı. Organik tarım, adil ticaret, sürdürülebilir moda gibi kavramlar bir anda ortaya çıkmadı. Talep değiştiği için üretim değişmek zorunda kaldı.

Unutmayalım:

“Taleplerimizi değiştirirsek, üretimi değiştiririz.”

Bugün alışveriş yaparken biraz durup düşündüğümüzde, sadece kendimiz için değil, hepimiz için daha yaşanabilir bir dünya kurmaya bir adım daha yaklaşmış oluyoruz. Küçük seçimlerimiz büyük değişimlerin kıvılcımı olabilir.

Ve belki de en önemlisi; tüketimi azaltarak, sadeleşerek, özümüze döneriz. Gerçekten neye değer verdiğimizi yeniden hatırlarız.