Türk Edebiyatının İlk Hicvi: Şeyhî – Harnâme
Kaş yapmak isterken gözünden de olan eşeğin hikâyesi.
Türk edebiyatında hiciv türündeki ilk eser, Şeyhî’nin Harnâme isimli eseridir. Şeyhî, klasik Türk edebiyatının kurucularından biridir. O, divan şairidir. Kütahya doğumludur. O, tasavvufi eğitim almıştır ancak buna rağmen eserlerinde tasavvufi unsurlar ile karşılaşmamaktayız.
Şeyhî, bilime meraklıdır. İran’a gidip burada tıp ve tasavvuf alanında eğitim almıştır. Daha sonrasında Anadolu’ya geri dönmüştür. Divan şairi olan Ahmedî’den ders almıştır. Şeyhî, sesini daha çok mesnevi alanında duyurmuştur. Mesnevilerinde akıcı bir dil kullanmış ve mesnevi kurmayı şehir kurmaya benzetmiştir.
Şeyhî’nin Harnâme’si, 126 beyitten oluşmuş ve aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılmış bir mesnevidir. 15.yüzyılda kaleme alınmıştır. Divan edebiyatının en güzel hiciv eserlerinden sayılmaktadır. Çok hacimli bir eser olmadığı halde mesnevide bulunması gereken bölümleri içermektedir.
Yazılış sebebi hakkında birçok bilgi bulunmakta ve bu bilgilerin çoğu birbiriyle örtüşmemektedir. Şeyhî, eserinde yazılış sebebi üzerinde durmamıştır ancak bazı beyitlerden çıkarımlarda bulunabiliriz. Bu eser aynı zamanda Türk edebiyatının ilk fabl örneğidir. Kapalı anlamları içerisinde bulunduran eser, okuyucuya soyut düşünceyi kavratmayı başarır. Ayrıca her yaşa hitap edebilmektedir. Eserde Farsça ve Arapça tamlamalar kullanılmıştır.
Konu olarak, bir eşeğin başından geçenler anlatılmaktadır. Bu eşek oldukça çelimsizdir. Sahibi tarafından ağır işlerde çalıştırılmaktadır. Artık çalışmaktan yorulmuştur. Sırtında yaralar çıkmış ve yediği dayaklar yüzünden daha da cılız kalmıştır. Bir gün öküzleri görür ve öküzlerin güzel boynuzlara sahip olduğunu fark eder. Öküzlere özenip boynuz sahibi olma peşine düşer. Fakat boynuz ararken hem kuyruğundan hem de kulağından olur. Eşeğin başına gelenler satirik bir şekilde kaleme alınmıştır. Ve bu sayede Şeyhî, Türk edebiyatına felsefi düşünceyi de getirmiştir. O, hayvanları kullanarak toplumsal eleştiri de yapmıştır.
Eser oldukça canlı bir şekilde yazılmıştır. Eser için "olay hikâyesi" demek doğru olur. Bu canlılığın yanında tasvirlere de yer verilmiştir. Şeyhî, eseri kafiyeli bir şekilde yazmıştır.
Mesnevin ilk 7 beyti tevhid bölümüdür. Daha sonra gelen 5 beyit na’t bölümüdür. Bu bölümden sonra gelen 26 beyitlik kısım ise padişah methiyesidir. Buradan sonraki beytin son 4 beytinde ise kendi şanssızlığını anlatır:
Bu beyitler ile sadece kendi şanssızlığından yakınmaz. Aynı zamanda eseri kaleme alma sebebine de değinir. Diğer 83 beyitte hikâyenin asıl kısmıdır. Son 5 beyit ise dua bölümüdür.
Şeyhî, olayları ve doğurduğu sonuçları sebepsiz yere ortaya çıkarmamıştır. Her bir olayın mutlaka bir başlangıcı olmuştur. Bu eserde kurgu, genellikle insan dışı varlıklara yönelik olmuştur. Bu varlıklara insani özellikler yüklenmiştir. "Münâsebet-i Hikâyet" bölümünde ise eşeğin fiziki özelliklerinden bahsedilmiştir.
Harnâme, hâkim bakış açısı ile yazılmıştır. Anlatıcı, hikâyeyi kurgulamış ve kahramanlara yön vermiştir. Yazar, kahramanların başına gelecek olaylar hakkında tahminlerde bulunur. Harnâme, tasvir ağırlıklıdır. Fakat çoğu tasvir abartılı bir şekilde yapılmıştır.
Dizesiyle eşek, yaratılışta eşit oldukları halde neden onların fakirlik çekmediğini sorgulamıştır. Kendinin nasıl olur da sığırdan daha az etli ve daha az yağlı olduğunu sorgulayıp durmuştur. Kıskançlığını bir kez daha dile getirmiştir. İnsanlarda böyledir. Her zaman kendilerini bu eşek gibi kendinden güçlü olanlarla kıyaslamaktadır. Hâlbuki herkesin başına gelenler farklıdır. Başına gelenleri kabullenmeyenler Harnâme’deki eşek gibi kaş yapmak isterken gözünden olurlar. Bu mesnevi bir nevi ders niteliğindedir.
Şeyhî bu eseriyle okuyuculara insani düşkünlükleri anlatmak istemiştir. Bu düşkünlükleri eşek yoluyla açığa vurmuştur. İnsanlar her zaman hakkından fazla olanı ister. Buradaki eşek de bunu istemektedir. Ve bunun sonucunda zararlı çıkan yine eşek olur. Şeyhî, Harnâme’de yazdığı beyitleriyle günün sonunda her şeyin bir bedeli olduğunu bize öğretir.