Türk Edebiyatının "İstanbul Sanatçısı "
Sait Faik Abasıyanık'ın Edebi Yaşamı.
Hikaye , roman yazarı ve şair olan Sait Faik'in hangi gün doğduğu bilinmemektedir. Bazı verilere göre 18 Kasım, 22 Kasım ve 23 Kasım olarak kaıtlara geçmiştir. Sait Faik Cumhuriyet döneminin önde gelen yazarlarından biri olarak anılmıştır.
Edebi yaşamına ilk önce şiirle başlamış daha sonra hikaye ile devam etmiştir. Sait Faik Çehov tarzının edebiyatımızdaki en önemli yansımasıdır.
Yazılarında çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını, balıkçı , işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlatmıştır. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, dertlerini , korkularını ve mutluluklarını ele almıştır. Seçtiği ve işlediği konular bağlamında " İnsanı ele alan sanatçılar" sınıfına adını yazdırmıştır.
Konu ve olaydan daha çok insanların görünümleri ön planda olmuştur. Yazılarında sade ve akıcı bir dil kullanmış ve sanat kaygısı taşımamıştır.
Yazarın ilk dönemi Semaver , Sarnıç ve Şahmerdan ile başlamıştır. İlk dönemdeki kitaplarının ortak özelliklerinden biri içerdiği insan sevgisi olmuştur. Sait Faik ilk hikayelerinde zenginlere kızmış emekçileri yüceltmiştir. Öykülerinde anlattığı tipleri toplumda sıkça rastlanılan insanlardan seçmiştir. Kavgasız, şikayetsiz, küçük insanların dünyasını resmetmeye çalışmıştır. Açgözlü, iki yüzlü, kıskanç olan dünyada hikaye yazmasının asıl amacı daha iyi bir dünya kurmak istemesidir. Dünyaya bakış açısını "Her şey bir insanı sevmekle başlar" sözüyle dile getirmiştir.
Lüzumsuz Adam hikaye kitabı ile Sait Faik'in orta dönemi başladığı kabul edilmiştir. Bu dönem 1952 yayınlanan Son Kuşlar'a kadar sürmüştür. Siat Faik'in bu dönemde yaptığı en büyük değişiklik özgür hikaye anlayışı ile yazmaya başlaması olmuştur. Sait Faik kurallarının dışına çıkarak devrik cümle argo kullanmaya ve günlük dili daha çok kullanmaya başlamıştır. Yazar bu dönem ilk hikayelerinde rastlanan mekanlardan biri olan Anadolu'ya burada daha az yer vermiştir. Yazarın ilk hikayelerinde rastlanan insan sevgisi teması bu dönemde yerini boşvermişliğe, insan korkusuna , kent nefretine umutsuzluğa bırakmıştır. Bu dönemdeki eserlerinde yazarın içine kapandığı , yalnızlığından ve kendi sorunlarından bahsettiği görülür ve çoğunlukla anlatıcı kendisidir.
Alemdağ'da Var Bir Yılan isimli kitabıyla sürrealizme geçtiği görülmüştür. Yazar orta dönemde gerçekleştirdiği yeniliklerle yetinmemiş daha farklı bakış açısından bakarak topluma ve doğaya bakmadığı çerçeveden bakmıştır. Bir diğer yönden bakıldığından bu hikâyelerde yazarın, o güne kadar yazılarında sevgiyle andığı İstanbul'dan nefretle bahsettiği görülmüştür. Yazdığı yazıların pek çoğunda kendi yaşamından izler görülmektedir.