Türk Mitolojisinde Geyik

Türk mitolojisinde kutsal sayılan bir hayvan olan geyiğin önemi ve sembol olarak taşıdığı anlamlar nelerdir?

Türk mitolojisi, tarihi Türk halklarının inandığı mitolojik bütünlüktür. Birçok araştırmacıya göre Türk mitolojisi Zerdüştlük, Mani dini ve Budizm'den izler taşır.

Türkler tarihin ilk dönemlerinden itibaren konargöçer bir yaşam sürdürdükleri için hayvanlarla her zaman içli dışlı olmuşlardır. Zor şartlar altında yaşamayı sürdüren halk, birçok yabani hayvan avlamış ve bu hayvanlardan bazıları ile ilgili çeşitli inançları günlük hayatlarına dahil etmişlerdir. Bu hayvanlardan biri ise geyiktir.

Farklı lehçelerde "sığın, alasığın, alakeyik, alabolan" isimlerini de taşır. Geyik, bazı Türk boylarının sembolü olmuştur. Hatta Türk, Moğol ve Altay mitolojilerinde "Geyik Ata" adında bir tanrıya da rastlanmıştır. Geyik, Türk mitolojisinde kökleri "Mezolitik Döneme" kadar inen en eski simgelerdendir. Bazı Türk ve Moğol boyları soylarının bu kutlu varlıktan geldiğine inanır. Çoğu zaman soyun bir kolu Gökkurttan, diğer kolu da Gökgeyikten gelmektedir.

Bozkurt gökyüzünü temsil ederken, alageyik yeryüzünün simgesidir. İnanca göre, Macarların ataları bir geyiği izleyerek denizi geçmişler ve bu denizin ortasındaki bir bataklıkta türemişler. Geyik, doğanın ruhlarıyla bağlantı kurarak bir köprü görevi görür. Şamanlar, geyiği ruhsal yolculuklarında koruyucu ve bir rehber olarak görmektedir.

İnanışa göre, Türklerde zamanı belirleyen iki adet çark vardır. Bunlardan birini ejder, diğerini ise geyik döndürür. Aynı zamanda Altay Türkleri, Mayalar ve Kızılderililere göre geyik reenkarnasyonu da simgeler. Geyik, bazı hikayelerde tanrının bir elçisi olarak görülür.

Anadolu'daki hikayelerde geyiğin çocukları beslediği, onları felaketlerden koruduğu anaç ve merhametli bir imaja sahip olduğu görülür. Geyik boynuzunun kendini yenileme özelliği vardır ve hasta insanlar türbeye gidip şifa diledikleri zaman iyileşmeleri için boynuz sürülürmüş ve bunun onları hastalıktan kurtaracağını düşünürlermiş. Bu inancın İslamiyet öncesi şaman geleneği ile ilgili olduğu düşünülüyor. Bu konuyla ilgili Pertev Naili Boratav şöyle der:

"Geyik, Türk kültüründe doğaüstü güçlerle donatılmış bir kült hayvanıdır. Anadolu’nun eski dinlerine dayanan efsanelerde, bazen bir dişi olarak, ona sihirli güçlere sahip ‘ustalar’ veya ‘çobanlar’ eşlik eder. Bu kişiler hayvanların bekçileridir ve onları avlayan avcıları, ölümle ve sakatlıkla cezalandırır."

Bu kadar kutsal sayılan ve simge haline gelmiş bir hayvan olan geyiği avlamanın kötü şans getirdiğine inanılırdı. Geyiğe yüklenen bu kutsallık onu halk arasında dokunulmaz kıldı. Yaşar Kemal'in derlediği Alageyik Destanı da buna bir örnektir.

Destanda bir geyik avcısı olan Halil'in sevdiğine kavuşması ve geyik avına olan müptelalığı konu alınıyor. Halil'in Zeynep'e söylediği ağıtın bir kısmı:

Ben de gittim bir geyiğin avına

Geyik çekti beni kendi dağına

Tövbeler tövbesi geyik avına

Siz gidin kardaşlar kaldım kayada

İnanışa göre geyiğe zarar verenler cezalandırılır. Geyik avlayan kişinin iki yakası bir araya gelmez, elleri tutulur ve ölene kadar başından bela eksik olmaz diye düşünülür. Geyik kutsal bir hayvan sayıldığından ona zarar verenin hiçbir işi rast gitmez. Bu konuda sayısız efsane bulunuyor ve günümüzde hala etkilerine rastlıyoruz.

Anadolu ve Asya halılarında veya kilim desenlerinde geyik motifine sıklıkla rastlarız. Bunun sebebi geyiğin sonsuz mutluluk, bilgelik ve korunmayı sembolize etmesidir. Doğadan alınan bu güç kuşaktan kuşağa aktarılır.



Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3454830