Türk Toplumundaki Mizojini Belirtileri

Neymiş bu bizi geriye götüren mizojini?

Mizojini; Eski Yunanca mīsos (µῖσος) “nefret eden” ve Eski Yunanca gynḗ(γυνή) “kadın” kelimelerinin birleşmesi ile ortaya çıkan misogynía (μισογυνία) sözcüğünün Fransızcaya "misogynie" olarak geçmesinden sonra dilimize de mizojini olarak geçmiştir. Mizojini, en temel anlamı ile kadınlardan nefret etme ve kadın düşmanlığı olarak tanımlanmaktadır.

Günümüzde mizojini; kadının değersizleştirilmesi, kadına karşı duyulan nefret ve düşmanlık, kadının cinsiyet özelliklerinden dolayı küçümsenmesi, kadının cinsel bir meta olarak görülmesi, kadına yönelik şiddetin hafife alınması ve bu şiddetin meşrulaştırılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıda, aslında küçük ve anlamsız gibi görünen ancak içselleştirildiği ve kültüre entegre edildiği için Türk toplumunda kadının yerini daraltan ve kadına karşı bir nefret uyandıran ögelere değineceğiz.

İlk olarak değinmek istediğim şey; popüler kültürdeki mizojinik içerikler ve bu içeriklerin kadının imajını nasıl zedelediği olacaktır. Televizyonda izlediğimiz birçok dizi ve filmdeki tecavüz sahnelerinde ne yazık ki kurbanların büyük bir çoğunluğu kadınlardan oluşmaktadır. Ayrıca yine dizi ve filmlerde kadınlar genellikle çocuğun öz bakımından, ev işlerinden ve bitmek bilmeyen bir doyurma, besleme silsilesinden sorumludurlar. Şimdi sizlerden ilkokulda gördüğümüz "Hayat Bilgisi" adlı derse ait kitapları hatırlamanızı isteyeceğim. Ders kitaplarında gördüğümüz mutlu ailelerde genellikle kadının en üst görevi annelik olarak yansıtılmıştır. Kadın evi temizler, kadın yemek yapar, kadın çocukları ile ilgilenir, kadın örgü örer, kadın sofrayı hazırlar...

Bazılarınızın "Ne var ki bunda? Ne güzel işte..." dediğini duyar gibiyim. Elbette bir kadının evini temizlemesi, çocukları ile ilgilenmesi ya da yemek yapması oldukça normal eylemlerdir. Zaten anormal olan şey; bu eylemlerin sadece bir cinsiyete yıkılmasıdır ve bu eylemleri kutsal bir şeymiş gibi göstererek sadece annelik görevindeki kadına yüklemektir. Küçük yaşlardaki çocuklara diziler, filmler, çizgi filmler ya da ders kitapları aracılığı ile kadının görevlerinin sadece bunlar olduğunu aşılamak yalnızca mizojini tohumlarını ekmekle kalmıyor aynı zamanda çocuğun insana atfedilen eylemleri sadece kadının görevleriymiş gibi içselleştirmesine de yol açıyor. Tüm bunlar ister istemez çocuk zihninde kadının imajını çok farklı bir noktaya taşıyor ve ileride bir yetişkin olduklarında bu imajı yıkmak ne yazık ki çok daha zor bir hâl alıyor.

Ataerkil toplumlarda sadece erkekler kadın düşmanıdır demek de oldukça yanlış bir düşüncedir. Erkek egemen toplumlarda ister bile isteye olsun ister farkında olmadan olsun kadınlar da hemcinslerine mizojinik düşünce sistemi ile saldırıda bulunabiliyor. Belki de mizojinik saldırılar arasında en kırıcı olanı kadının kadına olan düşmanlığıdır demek hiçte yanlış olmayacaktır. Bu noktada dile dikkat çekmek istiyorum. Hepimiz farkında olarak ya da olmayarak cinsiyetçi dile maruz kalmışızdır. Hiç cinsiyetçi dile maruz kalmadım diyen birinin bile "kız gibi ağlama", "karı gibi konuşma", "kadın dediğin..." gibi kalıpları hayatında en az bir kez duyduğundan emininim. Tüm bunlar aslında çok küçük ve önemsiz söz öbekleri gibi görünürken yıllarca dillere pelesenk olarak kadının imajını yerle bir etmeye yetmiştir. Hatta geçtiğimiz aylarda Türk Dil Kurumu tarafından yapılan açıklamada,

  • “Hanım köylü”
  • “Kız başına”
  • “Erkek sözü”
  • “Karı kılıklı”
  • “Kadın kısmı”
  • “Kız gibi ağlama” deyimlerinin cinsiyetçi söylem içermeleri nedeniyle kullanımdan kaldırılacağı duyuruldu.

Geç alınsa da böyle kararların alınması ve bir yerden başlanması kadın düşmanlığının önüne çekilecek set için bir başlangıç olarak kabul edilmelidir ve desteklenmelidir.

Tüm bunların yanı sıra dilimize yerleşmiş ve kadını aşağı bir varlıkmış gibi göstererek TDK'de yer alan bazı deyimlere ve atasözlerine değinerek yazımı noktalayacağım.

1) (Bir kadın bir erkekte) gözünü açmak (deyim): Kadın ilk cinsel ilişkiyi o erkekle kurmuş olmak.

2) Erkek getirmeyi, kadın yetirmeyi bilmeli (atasözü): Erkek çalışıp kazanmakla, anne tasarruflu olmakla yükümlüdür.

3) Erkek sel, kadın (avrat) göl (atasözü): Erkek, parayı bilinçsizce harcama eğiliminde olsa bile kadın buna meydan vermemeli, tutumlu olmalıdır.

4) Kadının şamdanı altın olsa mumunu dikecek erkektir (atasözü): Kadın ne kadar bol, değerli çeyizle gelirse gelsin evin bütün eksiklerini erkek sağlar, giderlerini erkek karşılar, evi o geçindirir.

5) Tarlayı düz al, kadını kız al (atasözü): Tarla alacak kimse bayırdan, engebeli yerden değil düz yerden almamalıdır, evlenecek erkek de dul kadın değil, kız almalıdır.

Bu atasözleri ve bunlar gibi daha nice atasözü ne yazık ki dilimizde yer almaktadır ve tüm bunlar kadına karşı nefretin, aşağılamanın, küçümsemenin ve değersizleştirmenin birer yansıması olan mizojinik bireyler olarak aramızda dolaşmaktadır. Mesela sadece kadına aitmiş gibi görülen "dul" gibi sıfatların bir cinsiyet yerine insana ait olabileceğini ve kadını "anne" sıfatı adı altında kutsallaştırmak yerine anneliğin sadece biyolojik bir süreç olabileceğini ve hatta doğurmadan da bir canlıya annelik yapabilmenin normal bir durum olduğunu anlamak ve kadını herhangi bir sıfata tabi tutmadan, ayrıştırmadan, yaralayıcı bir dil kullanmadan içselleştirmek toplumdaki mizojini ile savaşmanın en etkili yolu olacaktır.