Türk ve Alman Edebiyatı Arasında Komparatistik Örneği

Türk ve Alman edebiyatını karşılaştırmak istediğimizde Pamuk ve Mann iyi bir örnek olacaktır.

Komparatistik, edebiyat ve kültürler arasındaki benzerlikleri ve farklıkları inceleyen bir bilim dalıdır. Genellikle farklı dillerdeki ve kültürlerdeki edebi eserleri karşılaştırarak, bu eserlerin temalarını, yapısını, tarzını ve etkilerini analiz eder. Bu disiplin, farklı kültürlerin ve edebi geleneklerin birbirini nasıl etkilediğini ve benzerliklerin ya da farkların nasıl şekillendiğini araştırır. Türk ve Alman edebiyatını karşılaştırmak istediğimizde Pamuk ve Mann iyi bir örnek olacaktır. Neredeyse aynı hayatlara sahip bu iki Nobel ödüllü yazar, bize kitaplarında bir ailenin çöküşünü sunar.

Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları ile Thomas Mann’ın Buddenbrooklar adlı eserleri, iki tüccar ailenin yükselişi ve çöküşü teması etrafında şekillenen dramalarla doludur. Her iki roman da aile işlerinin devamı, miras ve aile itibarı gibi temalar üzerinde yoğunlaşır. Buddenbrooklar dört nesil boyunca bir ailenin kapitalist düzende yaşadığı çöküşü anlatırken, Cevdet Bey ve Oğulları üç nesil üzerinden, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin etkisiyle batılılaşma çabalarını ve bu süreçteki aile içi çatışmaları işler. Aile üyeleri arasındaki jenerasyon farkları ve bu farkların doğurduğu dramatik çatışmalar her iki romanda da önemli bir yer tutar.

Her iki romanda da kurucu büyükbabalar, aile işlerinin temellerini atmış ve geleneksel iş ahlakı ile yaşam tarzı benimsemiş karakterlerdir. Buddenbrooklar’ın Johann’ı ve Cevdet Bey ve Oğulları’nın Cevdet Bey’i, ailelerini ekonomik başarıya taşımak için büyük bir çaba harcamış ancak bu gelenekselci değerlerle kurdukları yapılar sonraki nesiller tarafından farklı şekillerde algılanmıştır. Johann’ın torunu Thomas, ailesinin mirasını sürdürmek için büyük bir gayret gösterirken, kardeşi Christian ise daha çok kişisel zevklerine ve rahatına düşkün bir yaşam sürer. Bu iki karakter, Cevdet Bey ve Oğulları'nda, Cevdet ve Nusret arasındaki farklılıklarla paralel bir yapı sergiler. Cevdet, geleneksel değerler ve iş ahlakına sıkı sıkıya bağlı kalırken, Nusret, batılılaşma ve özgür düşünceyi savunur. Her iki romanda da farklı jenerasyonlar arasındaki çatışmalar, ailenin içindeki dengeyi bozarak, ilerleyen yıllarda çöküşe neden olur.

Ailedeki bu jenerasyon çatışmalarının önemli bir yansıması da Cevdet Bey ve Oğulları’nda ve Buddenbrooklar’da idealist figürlerin varlığıdır. Buddenbrooklar’da Thomas, ailenin işini sürdürmek için büyük bir fedakarlık gösterirken, aynı zamanda ailenin ekonomik çöküşüne tanıklık eder. Benzer şekilde, Cevdet Bey ve Oğulları’nda Refik, idealist bir figür olarak batılılaşma çabalarını simgeler. Jön Türk Nusret ile birlikte, bu iki karakter de toplumda dönüşüm yaratmayı amaçlayan bireylerdir. Ailenin geçmişine saygı gösteren ancak geleceğe yönelik yenilikçi bir yaklaşımı savunan bu figürler, gelenekselci bakış açıları ile sürekli bir çatışma içindedir.

Romanlarda ayrıca aile mirasından pay alma mücadelesi veren bireyler de önemli bir yer tutar. Buddenbrooklar’da Johann’ın üvey oğlu, aile işinden pay almak için büyük bir mücadele verirken, Cevdet Bey ve Oğulları’nda da Nusret’in oğlu, Cevdet Bey’in büyütmesine rağmen, aynı şekilde aile mirasını sahiplenmeye çalışır. Ancak her iki romanda da son jenerasyonlara gelindiğinde, aileler parçalanmış ve eski değerler yerini yeni düşüncelere bırakmıştır. Buddenbrooklar'da Thomas’ın oğlu Hanno, şirketi devralmayı reddeder ve sanatla ilgilenmeye devam eder. Aynı şekilde Cevdet Bey ve Oğulları’nda da nesiller arasındaki uçurum giderek büyür.

Kadın karakterlerin rolleri de her iki romanda sınırlıdır. Buddenbrooklar’da, Thomas’ın kardeşi Tony, iki evlilik yapmış ve her iki evlilik de onun para için evlenmesiyle şekillenmiştir. Ancak Tony, ailesine çok düşkündür ve en küçük olayda bile üzülür. Bu açıdan Tony, Cevdet Bey ve Oğulları’ndaki Ayşe karakterine benzetilebilir. Ayşe de ailesinin huzurunu sağlamak için büyük çaba sarf eder, ancak sonunda onun da beklentileri boşa çıkar. Cevdet Bey ve Oğulları’nda Cevdet Bey’in eşi Nigar, eşinin ölümünden sonra dini inançlarına sarılır ve dinine olan bağlılığı, Buddenbrooklar'daki Johann’ın oğlu Jean ile benzerlik taşır. Her iki karakter de, kişisel hayatlarında büyük kayıplar yaşadıktan sonra dini bir sığınak arar.