Türkçülüğün Esasları
Türkçülüğün tüm alt kavramlarını inceleyerek detaylı bir kitap incelemesi yaptım.
Türkçülük tanımının, çizgilerinin belirlendiği ve farklı kategoriler altında anlatıldığı bu kitapta, Türkçülük ile ilgili aklınızdaki soru işaretlerini kaldırıp tik işareti atacaksınız.
Mustafa Kemal Atatürk'ün "Fikrî babamdır." dediği Türkçü Ziya Gökalp'ın yazdığı bu kitap sadece siyasi olarak değil dil, felsefi, dinî ve önem sıralarını anlatmaya çalışmıştır.
Türkçülün'ün Tanımı
Türkçülüğün tanımını yaparken burada asırlardır yaşayan, ne kadar başka bir ırktan olsa da bu topraklar için savaşmış, vergi veren ve aynı kültür altında yaşadığımız herkesin Türk olduğunu. Irk tanımının özellikle at örneğini vererek, ırkın atlara özgün olduğunu insanlar için geçerliği olmadığını söylemiştir. "Atlar ırklarına göre ayrılır çünkü farklı özellikleri vardır. Bazısı hızlı bazıları ise daha farklı özellikleri kapsarlar. Bizler için bu geçerli değildir, biz aynı gönül birliğinde olan insanlar olarak Türklük çatısı altında toplanabiliriz ve bir millet oluruz."
Turan Birliği
Her Türkçünün hayali Orta Asya'daki Türk devletleri ile birleşme hayali olmuştur. Özellikle bu bölgedeki Rusya'nın etkisi bu hayali her zaman hayal olarak kalmasını sağlamıştır. Günümüzde de bakacak olursak bu Türk devletlerine hala daha Rusya'nın etkisi devam etmekle beraber siyasi işlerine karışan, alfabeleri bile tıpa tıp aynı olan kendi dilleri olması rağmen Rusça konuşan bir durumdadır. Bu ülkelerde çıkan bir iç karışıklıkta bile anlaşmalar dolayısıyla Rus kuvvetlerinin müdahale ettiğini biliyoruz. Konumuza geri dönecek olursak, "Turan birliği konusunda ise ilk mefkurenin daha gerçekçi bir şekilde olması için gönül birliği olması gerektiğini savunmuştur. İlk dil, kültürleri kaynaştıracağız daha sonra ise uzak bir hayal olan sınırlarımızı genişletmeyi düşüneceğiz." demiştir. Bu gönül birliği sadece kültürle değil ekonomide de bir birlik gerektiğini vurgulamıştır.
Türkçe'nin Sadeleşmesi
Osmanlı yıkılmadan önce Tanzimat Hareketi'nin yapmak istediklerini anlatırken aynı zamanda eksikliklerini vurgulayan Gökalp, şimdi sürekli bir şekilde söylenen "Bir gecede cahil kaldık." söylemini de bu başlıkta boşa düşürmüştür. Osmanlı zamanında halkın sade bir Türkçe konuştuğunu başkentte ise Farsça, Acemce ve Arapça'dan gelen kelimeler ve sigaların(sıfat) alındığı ağdalı bir dilin ortaya çıktığı görülmüştür. Özellikle halkın edebiyat konusunda bu aruza adapte olamaması halkı Osmanlıca'dan uzaklaştırmıştır. Çünkü bu dilde her şey 3 tane dile çevrilerek yazılır, 3 eş anlamlısı vardır.
Gökalp dilin sadeleşmesi konusunda Batılı bir şekilde yenilik yapanları da eleştirmiştir. Tüm her şeyin oradan alınarak yapılmaya çalışılması Şarkcılarla aynı kefeye düşürmüştür. Burada baktığımızda Garp'a yakınlaşarak yapılması gerekir ama kendi öz benliğimizi unutmamalıyız. Özellikle halkın bu ağdalı edebiyatı anlamaması sebebiyle Yunus Emre gibi önemli şairlerimiz halk dilinde eserlerini yazmıştır.
Türkçe'nin oluşumunda sert fikirleri olanlar ve daha ılımlı olanlar olarak da ikiye ayrılanlar olmuştur. Bir tarafta halkın yaygın olarak kullandığı kelimeler Arapça'dan bile gelmiş olsa kullanılmalıdır fakat buraya bir virgül atarak yukarıda ismini geçirdiğim şekilde bu dillerden sigalarını almamalıyız. Diğer taraf ise tamamen bu kelimeleri unutarak yüzde yüz Türkçe kelimelerin kullanılmasını savunmuştur.
Türkçülük ve Feminizm
Gökalp, Türkleri en demokratik ve en feminist olarak tanımlamıştır. Bunu yıllar geçtikçe tüm dünyanın bu şekilde tanıyacağını da söylemiştir. Bunu tanımlarken ve bu iddiaları destekleyecek örneklerde bulunmuştur.
Türklere her bir nedenden dolayı ziyarete gelen diğer devlet elçilerin ziyaretinde Hatun bu toplantıya katılmazsa elçi görüşmeye çıkmaz. Bir emir yayımlanacaksa sadece “Hakan’ın” adının geçmesi emrin kabulüne yeterli bir yazı değildir. Halkın bunu bir emir olarak kabul etmesi için Hakan ve Hatun isminin aynı anda geçmesiyle bir emir kabul edilir.
Sadece bununla da kalmayarak Türklerde iki veya daha fazla kadın almak yoktur. Yani törede böyle bir şey kabul edilemez düzeydedir. Eğer bu olsa dahi Türk ırkı dışı kadınlardan olur ve bu kadın her ne yaparsa yapsın Hatun olamaz veya onun çocuğu Hakanlık talep edemez. Bu ne kadar tasvip edilmese de Türk ırkı dışı kadınlarla ilişkileri olduğu görülmüştür.
En demokratik olma sebebi ise Hakan kararlarını kendi kendine kararları alamaz. Bu kararlar toy adı verilen meclisler fikir alışverişi yapılarak alınır. Bununla beraber diğer boylar toplanır ve bu toplantılar eşliğinde de kararlar alınmakta diğer Türk boylarıyla beraber alınacak kararlar ışığında hareket edilir. Hatta bu toy toplantılarında Hakan’ı görevden alma yetkisi dahi vardır.
Sonuç
Bu kitapta nefretle bakılan bir görüşün nasıl detaylı bir tarihsel bağlama oturtulduğuna ve hangi bakışlar altında incelendiğine hayretler içinde bakarak bu kitabı okudum. Size anlatılan şekilde bir ırkçı tutumdan ziyade kapsayıcı bir ideoloji olduğunu anlamak için bu kitabı okumalısınız