Türkiye'de Kadın Cinayetleri
6284'ü uygulattır ve savun.
Türkiye’de kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil toplum yapısı ve kadına yönelik şiddetle derin bir şekilde bağlantılı olan, çözülmesi gereken ciddi bir sorundur. Son 10 yıldaki artış, toplumun bu soruna yönelik farkındalığını artırmış olsa da, yeterli yasal, toplumsal ve kültürel önlemlerin alınmadığı kamuoyunda tartışılmaktadır.
Kadın cinayetleri, yüzyıllara dayanan çok derin toplumsal kökenleri olan bir problemdir. Türkiye de, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hâlâ derin köklere sahip olduğu bir ülke olarak, ataerkil kurallar ve geleneklerin kadınların hayatını şekillendirdiği bir yapıya sahiptir. Bu kurallar, erkeklerin kadınlar üzerindeki kontrolünü, kararlarını sorgulama hakkını meşru gören bir anlayışı beslemektedir. Bu bağlamda, kadınların BAĞIMSIZLIK arayışları, boşanma talepleri veya ekonomik özgürlük kazanmaya çalışmaları, kimi erkekler tarafından "TEHDİT" olarak algılanmakta ve ölümcül şiddet vakalarıyla sonuçlanmaktadır.
Türkiye’de kadın cinayetlerine karşı yasal düzenlemeler mevcuttur; özellikle 2012 yılında kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddete karşı önemli bir adımdır. Ancak bu yasaların uygulanmasında CİDDİ SORUNLAR mevcuttur. Yasaların kağıt üzerinde var olması, uygulamada etkili olmaları anlamına gelmemektedir. Türkiye’de kadın cinayetlerine dair dava süreçleri çoğunlukla uzun sürmekte, yargı kararlarında faillere indirimler uygulanmakta ve şiddeti önleyici tedbirler yetersiz kalmaktadır.
Özellikle "haksız tahrik" indirimi, failin cezadan kaçmasına ya da cezasının hafifletilmesine neden olmaktadır. Örneğin, kadının boşanma istemesi, farklı bir hayat kurma isteği veya bir ilişkiyi sonlandırma talebi gibi gerekçeler, faillerin savunmalarında tahrik unsuru olarak kullanılmaktadır. Bu durum, hukuki sistemi ataerkil bir bakış açısının içine sokmakta ve adaletin sağlanmasını çokça zorlaştırmaktadır.
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine karşı Türkiye’deki en güçlü seslerden biri kadın hareketleri olmuştur. Mor Çatı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi STKlar, kadın cinayetlerine karşı mücadelede öncü bir rol üstlenmiş ve bu konuda farkındalığı artırmıştır. Bu hareketler, devletin yetersiz önlemlerini eleştirirken, şiddet mağdurlarının korunması için etkili politikaların hayata geçirilmesini talep etmektedir.
Ancak bu hareketlerin sesini daha geniş bir kitleye duyurması ve toplumsal tepkinin artması gerekmektedir. Ne yazık ki, birçok kadın cinayeti olayı, medya tarafından “münferit olaylar” olarak gösterilmekte ve toplumsal hafızada hızlıca silinmektedir. Oysa bu cinayetler, sadece bireysel olaylar değil, ataerkil sistemin kadına yönelik baskısının ve şiddet sarmalının bir sonucudur.
Bir çözüm arayışı içindeysek eğer ki;
Yasal düzenlemelerin daha etkili uygulanması, faillere verilen cezalarda caydırıcılığın artırılması ve mağdurların korunmasına yönelik acil müdahale mekanizmalarının oluşturulması gereklidir.
Türkiye’de kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil düzenin sürdüğü sürece çözülmesi zor bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Yasal düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanması, toplumsal farkındalığın artırılması ve kadın hareketlerinin desteklenmesi, bu sorunun çözümüne yönelik en önemli adımlar olacaktır. Kadınların yaşama hakkı, toplumun her kesimi tarafından savunulmalı ve kadına yönelik şiddet toplumun ortak bir sorunu olarak ele alınmalıdır. 7 günde 6 kadın katledilen Türkiye’de bebek yetişkin fark etmeksizin bir kadın katliamı söz konusudur. Anıt sayacın yakından takipçisi olan kadınların dışarıda özgürce dolaşabilme “hissiyatı” dahi ellerinden alınmaktadır. Bu gidişata bir son vermek için sadece 6284’ü savun, uygulattır.