Utopia

Thomes More'un ünlü kitabı Utopia'nın incelemesi.

Ütopya, Yunan kökenli bir kelime olup “mükemmel olan” veya “olması imkansız olan” anlamına gelir. Bugün gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımlarıdır. Köken olarak Yunanca "yok/olmayan" anlamındaki ou, "mükemmel olan" anlamındaki eu ve "yer/toprak/ülke" anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Kullanımı Thomas More'un 1516'da yazdığı kısaca Utopia isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır. Başlangıçta yalnızca bir kitap ismi olan Utopia, sonraları filozofların ideal devletini anlatırken kullandıkları bir terim olmuştur. Thomas More hukukçu, dini bir kişilik ve bir vatanseverdir. 3 dalda Oscar’lı “Her Devrin Adamı (A Man for All Seasons)” filmi Thomas More’un hayatını anlatmaktadır.

Utopia adı verilen bu kurgusal ülke tamamen Thomas More’un hayalinde kurduğu bir yer. Utopia’nın tam olarak nerede olduğu bilinmiyor. Ancak cennete yakın ve bilinen dünyanın sınırları dışında olan bir yerde olduğunu söyleyebiliriz. Thomas More, 1516 yılında kaleme aldığı kitabında aslında İngilizlerin o zamanki düzen bozukluğuna, adaletsizliğine, yoksulluğuna gem vuruyor. Bunu da devletin servetinin eşit olarak dağıtılmamasına bağlıyor.

Thomas More bu eserinde, İngiltere’nin o zamanki toplumsal durumunu eleştirirken ona göre toplumdaki eşitsizliğin ve mutsuzluğun kaynağı özel mülkiyet. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu ise, özel mülkiyetin kaldırılması. Bu nedenle, ideal toplum, sınıfsız bir toplum olmalı; değerler yönünden her insan eşit olmalı. Devlet, demokratik olmalı ve yöneticileri halk tarafından akılcı biçimde seçilmeli.

Öyle yazarlar vardır ki, sanki sofralarında oturmuş, karşılıklı muhabbet etmiş gibi hissettirirler bizlere. Neredeyse 500 yıl önce yaşadığı halde, Thomas More da, hala karşımızdaymış gibi anlatıverir hepimize Utopia’sını. Bu dönemde Avrupa'daki mevcut karanlıktan kurtulmak için aydınlık bir devlet kurmuştur kafasında. Eser, iki bölümden oluşmaktadır. İlk önce, Utopia’yı anlattığı ikinci bölümü, daha sonra yaşadığı dönemi anlattığı birinci bölümü yazmıştır. Önce ikinci sonra birinci bölümü yazmasının bir nedeni vardır. More, düşlediği kusursuz düzeni anlattıktan sonra, kendi ülkesindeki ve tüm Avrupa’daki durumun, Utopia’nın düzeniyle karşılaştırılınca ne denli berbat olduğunu göstermek istemiştir okuyucuya.

Eserin birinci bölümüne, ilerde kendisini ölüme götürecek kralı övgüyle başlamıştır. “Eşine az rastlanır üstün zekasıyla tanınmış, yenilmez İngiltere Kralı sekizinci Henry…” Sekizinci Henry ile Kastilya prensinin arası açılınca, More bu durumu düzeltmek için Antwerp’e gönderilmiştir. Ve burada Peter Giles ve onun denizci dostu Raphael Hythloday ile tanışmıştır. Aslında Thomas More, eserinde karşısında konuşan Raphael Hythloday’i bir tür sözcü olarak seçmiştir kendisine.

İkinci bölümde ise Raphael aracılığıyla, Utopia’yı göstermiştir okuyucuya;

Bu ülke bir ada ülkesidir, birbirleriyle aynı yapıda ve cadde genişliklerine kadar aynı olan 54 kentten oluşur. Sadece başkent öbürlerinden farklıdır. Fakat her şehir aynı yasalarla yönetilmektedir. Burada mülkiyet sahibi olunmaya izin verilmez ve insanlar evlerini kilitlemezler. İnsanların ikamet ettiği evlerde mülkiyet duygusunun oluşmaması için on yılda bir ev değiştirilir. Ülkede çok az yasa vardır ve bu yasalar kolay anlaşılır, kısa ifadeli yasalardır. Bu sebeple herkes bu yasaları bilir ve avukatlara ihtiyaç duyulmaz. Kıyafetler tek tiptir. Kadınlar da rahip olabilir, ama rahipler asla toplumda güç sahibi olamaz. Köylerde 40 kişilik çiftlikler vardır. Her 40 kişiden 4 kişi köledir. Bu durum bir yerde More’un eşitliğinin sınırı olarak görülebilir. Zengin ve fakir yok, aslında kimsenin hiçbir şeyi yok. Ekmek kavgası yok, para derdi yok. Herkes mutlu, aklın alamayacağı bir yaşam.

Bana göre, aslında çok eşitlikçi görünen bu hayalin biraz sıkıcı ve robotlaştırıcı olduğunu düşünüyorum. Sadece çalışma üzerine kurulmuş bir düzende belli saatlerin serbest olması, kalan zamanların tamamen üretime odaklaması ülkeyi bir çeşit fabrika gibi görmeme sebep oldu. İstediğin yer ve zamanda yemek yeme özgürlüğü olmayan bir yerde eşitlik olabilir mi? Köle, yönetici, halk üçlüsü varsa eşitlik biraz yanlış bir tabir olur. Toplumun en aydınları bile sınıf farkını bir yerde gösteriyor bence.

Günümüzdeki mevcut düzenin bu denli değişmesini pek istemesem de; insanların Utopia içindeki gibi saygılı, anlayışlı ve kendi gelişimini toplumsal gelişim olarak görmesi, üstelik bunun üst kurumlarca desteklenmesi, imrenilecek bir şey tabii ki. Çağının ötesinde bir düşünce şekliyle yazılmış bu kitaptan etkilenmemek mümkün değil. More'a tamamen katılamasam da kitabı okuduktan sonra üzerine düşünülecek geniş bir perspektif açtığı kesin.