Yalan Doğrunun Gölgesi Midir?
Yalanın hayatımızdaki yeri
Doğrunun Gölgesinde Yalan
Yalan, insanın varoluşundan bu yana onunla birlikte büyüyen, şekil değiştiren ve farklı anlamlar kazanan bir olgudur. Bir sırrı gizlemek, bir hatayı örtmek ya da bazen sadece durumu kurtarmak için söylenen bir söz; yalan. Ama aslında yalan, yalnızca bir kelime değil, bir tercih, bir zayıflık ve bazen bir savunma mekanizmasıdır.
Yalanı diğer kavramlardan ayıran en ilginç yönü, herkesin onu tanıyıp aynı zamanda ondan kaçmasıdır. Çocukken ebeveynlerimizin yüzüne söylediğimiz masum yalanlar, büyüdükçe karmaşık bir ağın parçasına dönüşebilir. Küçük bir yalanın, doğruya giden yolu nasıl gölgelediğini fark etmeden kendimizi bir çıkmazda buluruz. Oysa yalanın doğası gereği, onu söyleyen kadar dinleyen de onun etkisi altına girer.
Peki, neden yalan söyleriz? İnsan, gerçeğin acımasız keskinliğinden kaçmak için mi yalana sığınır? Yoksa doğruyu söylemenin sorumluluğundan mı korkar? Belki de yalan, bizi olduğumuz gibi değil, olmak istediğimiz gibi gösteren bir maskedir. Ancak bu maske, bir kez yüzümüze takıldığında, zamanla kimliğimizi ele geçirir.
Yalan, kısa vadede bir çözüm gibi görünse de uzun vadede güvenin temellerini çökertir. Yalanla süslenmiş bir hayat, ne kadar parlak görünürse görünsün, en küçük darbede yıkılmaya mahkûmdur. Çünkü yalan, gerçek gibi sağlam bir temel üzerine değil, kırılgan ve kaygan bir zemin üzerine inşa edilir.
Ancak yalanı tamamen şeytanlaştırmak, onu anlamaktan uzaklaşmamıza neden olabilir. Bazen insan, bir başkasını korumak ya da incitmemek için yalan söyleyebilir. Beyaz yalan dediğimiz bu kavram, etik bir ikilem yaratır. İyilik adına söylenen bir yalan, gerçekten kötü müdür? Yoksa yalan, niyete göre mi değerlendirilmelidir?
Ne olursa olsun, yalan, bir insanın kendisiyle yaptığı en büyük savaştır. Çünkü her yalan, gerçeğin bir adım daha uzağına düşmek demektir. Bu uzaklaşma, sadece çevremize değil, kendi iç dünyamıza olan güvenimizi de sarsar. Yalan, başkalarından önce kendimize söylediğimiz bir hikayedir ve bu hikaye ne kadar gerçek dışı olursa, kendi benliğimizle o kadar çelişiriz.
Hayatımızda aslında hiç yer edinilmemesi, ancak bazı durumlarda küçük de olsa pembe yalanla durumları geçiştiririz. Aslında yalanının büyüğü küçüğü olmaz elbet. Fakat her yalanın arkasında da bir doğru vardır.
Sonuç olarak, yalanın hayatımızdaki yerini sorgulamak, aslında kendi doğrularımızı aramak demektir. Doğrunun gölgesinde kaybolan bir yaşam yerine, yalana ihtiyaç duymadan var olabilmek, insanın kendiyle barışmasının ilk adımıdır. Çünkü gerçek, ne kadar acı verirse versin, yalanın geçici rahatlığından daha değerlidir.